Ufukta Bir Meşale

117 31 38
                                    

   "İnsan kavramı üzerindeki tartışmalarda, insanı salt tanımlayacak sağ beynin herhangi bir öğretisi tamamen doğru değildir," der Uran Hay'ın rahibi. Kendisini, saflığı temsil eden beyaz kıyafeti ve sol omzundan sarkıp sağ kolunu örten beyaz şalı dışında başka bir desen ve renkte görmek mümkün değildi. Neredeyse saçında kırlar bitmiş olan bu rahibin, güzel mi güzel bir eşi ve beş yaşında bir oğlu vardı. Evliliği seçtiğinden dolayı rahiplikten men edilmiş olmasına rağmen Uran Hay halkı , onu hala bir rahip olarak bellemekten yana olup zaman zaman bir rahibe danışılması gereken konularda ona danışırlardı.

   Rahip, iki şehri birbirine bağlayan iki nehrin buluştuğu sakin ve fazlaca büyük olmayan bir göl havzasının yanında yaşıyordu. Ağaçların ve yeşilliğin canlılığıyla, suyun huzuruyla buluşup emekliğe ayrılmış bir havayla yaşayan bu rahip; büyüyen oğlunun istikbali için onu, sarayın şerefli sekiz suvarilerinden biri yapmaya karar vermişti. Daha toy olan oğlunun şimdiden gelecekteki hayatı için eğitim almasını uygun bulumuştu.

   Şehrin en ünlü kasabasına yakın yaşayan rahip, kasabanın merkezinde kurulu olan Banj Tapınağı'na normal bir halk olarak gidiyor ve oranın has rahibi tarafından da oldukça sevilip taktir görüyordu. Bu sevginin görülmesiyse pek nadir olan niş bir durumdu. Normal şartlar altında evliliği seçen rahipler, hep kınanırdı. Bir de bu bir saray rahibiyse ki Fiodei ayrıca bir saray rahibiydi. Öyle hoşgörülü bir rahipti ki onda, kusur olması gereken evlilik; ivedilikle şan ve saygıyı beraberinde getirerek görünmemesi gerekeni örtmüştü.

   Oğlu Enç'e kurmaya çalıştığı gelecek için ayrıca taktir gören Fiodei: "Bir oğlun daha olsaydı ve saraya hizmet için büyütseydin belki senin değerini kral ve halkı eskisinden daha da iyi anlayacaktı," sözlerini son zamanlarda pek duyar olmuştu. Bu sözü başlarda pek takmasa da zamanla aynı şekilde duyması ona, yaratıcıdan bir işaretmiş gibi geldi ve sözü bir emir olarak görmeye başladı. Bir süre sonra eşi Humay'la bu konuyu konuşmaya karar vermişti. Konuyu anlatır anlatmaz Humay: "Fiodei, çok şükür bir oğlumuz var. Elbette bir evladımız daha olsun isterim ama düşündüğün gibi bir oğlan değil de bir kız çocuğunun da olma ihtimali var," dedi. Fiodei eşinden beklediği cevabı almayınca bir anda içinde tuttuğunun farkında olmadığı nefesi bir hışınla vererek: "Ben sana yaradanın bir işareti bu, diyorum. Sense bana neler diyorsun," dedi kaşlarını çatarak. "Bak canım, oğlumuz olacağına o kadar çok hissediyorum ki," dedi Feodei. "Beni yanlış anlama lütfen ama diğer ihtimali de düşün. Sevgini; hem oğlan, hem de kız çocuğuna verebileceğininden şüphem yok fakat arzunun bunun önüne geçmesinden endişeliyim," dedi Humay. Rahip Feodei ayağa kalktı ve pencerenin eşiğinde duran eşinin yanına gidip yanaklarına düşmüş saçlarını parmaklarıyla geriye doğru taradı. "Sevgili Humay'ım, bu konuda benim gibi düşünmeni ve hayal etmeni istiyorum. Endişelenmene gerek yok. Benim sevgim her insana yeter ama çok yiğit bir evladımızın olacağı yaradanın bir işareti. Bana inan," dedi gülümseyerek.

   Geçen zaman içerisinde hayaller bir su damlası gibi damlaya damlaya bulunduğu kalıbı taşırıyordu. Humay, gebeliğinin son haftasına adım atmıştı. Onu gören herkes: "Oğlan olduğu çok belli," diyip gönül şenlendirmeye çalışıyordu. Humay' sa duyduğu bu sözlerden çok etkilenmeyerek: "Sağlıklı olması benim için en büyük mükafat," diyip gülümsüyordu.
Rahip doğacak çocuğu için Banj Tapınağı'na son kez gidip dua ediyordu. Bundan sonraki süreç içinse evde, eşinin yanında dua etmeye devam etmeyi düşünüyordu. Tapınaktan eve yürürken, doğacak çocuğunu da suvari olarak eğiteceğinin müjdesini sağa sola vermeye başlamıştı.
O kutlu gün gelip çatmak üzereyken eşinin doğurmasına yardımcı olmaları açısından evine çok ünlü iki ebeyi misafir etmişti. Çünkü evi ne tam olarak merkezde, ne de kasabaya çok yakındı. Bu sebeple doğum anında ebe bulmak pek ala onun için zordu. Bunun dışında çok sevdiği eşinin sağlıklı bir şekilde doğumu gerçekleştirmesi çok önemliydi.

   Ufukta altın ve gümüş ışığının birleşimiyle bir meşale muntazam bir şekilde yanmaya başladı. Yıldızların üstünün örtüldüğü bu saatte Humay' ın çığlıkları evin dört bir yanından yankılanmaya devam ediyordu. Feodei evin avlusuna uykusundan uyanan oğluyla çıkmış dua ederken ebeler Humay ile ilgilenmeye devam ediyordu. Eşinin çığlıkları durmuyordu. Feodei dualardan bir anda uzaklaşıp böğrünü tuttu. "Neden bu kadar uzun sürdü ki," diye hayıflandı. Ayağa kalkıp avluda bir kaç volta attı. Daha fazla kendini tutamayacağını düşünürken eşinin çığlıklarına dayanamadı ve içeriye girdi. Ebeler onu çıkarmak üzereydiki Humay kolunu eşine doğru kaldırarak elini tutmasını istedi. Rahip hemen eşinin elini tuttu ve: "Biraz daha dayan," dedi. Sonra ebelere bakıp: "Onu hemen iğleştirin," diye emir verdi. Böylelikle ebeler Humayla ilgilenmeye devam ettiler.
"Onu sev Fiodei," demeye başladı Humay ve bunu defalarca tekrarladı. Bunun üzerine Feodei eşinin başını okşayarak: "Neden böyle konuşuyorsun? Lütfen endişelenme güzel karım. Evladımız doğmak üzeredir," dedi. " Onu seveceğine söz ver Feodei. Tıpkı Enç gibi," demeye başladı Humay. "Tamam canım," diyince rahip "Söz ver," diye haykırdı Humay. "Tamam, doğacak oğlumuzu, Enç gibi seveceğime söz veriyorum. Sen iyi olmaya bak," dedi. Bunun üzerine Humay acı içerisinde ağlayarak: " Beni anlamıyor musun? Bu sözün olmadı. Tekrar söz ver," dedi. Feodei o anda hayallerinin yıkılacağı hissine kapıldı. Kabilde bir burukluk hissederek: "Doğacak evladımızı Enç gibi seveceğime söz veriyorum," dedi göz yaşları içerisinde. Bunu der demez oda bir bebeğin ağlayışlarıyla yankılandı.
Bir kız çocuğu dünyaya gelmişti. Hemen temiz bir bezle sarıp hazırlanmış küçük bir kundağa bebek konuldu. Ondan sonra hemen Humay' la ilgilenilmeye başlandı. Humay çocuğunun yatırıldığı yöne doğru, soluna baktı. Pencereden süzülen bir gün doğumun yaldızlı ışıklarının bebeğine doğru yansımanı ağır ağır gözlerle izlemeye koyuldu. Aniden gözlerinin önündeki buğuyu hisseder hissetmez eşinin yüzünü bulmaya çalıştı. Feodei ona bakan eşini hissetti ve gözlerini pişmanlıkla baktığı kızından çekerek eşine baktı. Humay: "Sözünü unutma ve asla pişman olma. Onun adı Rosetum. O benim gül bahçem ve senin de olsun. Beni onda onu bende görmeli ve sevmelisin, " dedi ve ağzını oynatmakta zorlanırcasına: "Seni seviyorum. Seni seviyorum," dedi gözlerini ve dudaklarını kapatarak.

ROSETUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin