who the fuck are arctic monkeys?

681 38 77
                                    

Matt birasından bir yudum daha alarak doğruldu. "Yüzüme bön bön bakıyordu."

"Sonra?" Nick kaşlarını çatarak devam etmesini istediğini belirtti.

"Sonra şey dedi: Arctic Monkeys de kim amınakoyayım?"

Jamie ağzındaki birayı püskürtmemek için kendini yutkunmaya zorlarken Nick masaya vurarak gülmeye başladı. "Sen ne dedin?"

Matt ciddiyetle kollarını masaya yasladı. "Ne demek Arctic Monkeys kim amınakoyayım?"

Nick bu sefer Alex'e vurarak güldü. Alex'in dudakları yukarı kıvrılsa da tepkisizce onları izlemeyi sürdürdü. "Sonra ne oldu?"

"Ne olacak, siktim. Arctic Monkeys'in kim olduğunu anlamıştır artık."

Alex kendini tutmadan güldüğünde herkes şaşkınlıkla ona baktı. Bunda şaşırılacak ne vardı? Alex yanımdayken hep gülerdi.

"Bir shot daha alabilir miyim?" Barmene yönelttiğim soru üzerine bedeninde neredeyse boş yer kalmayacak kadar dövmesi olan adam kafasını salladı. "Burada bir adam vardı," Dedim yüksek sandalyede dikleşirken. "Yaşlı olan, o nerede?"

Önümdeki parlak tezgaha koyulan küçük bardağı parmaklarımın arasına alarak bekledim. "Öldü."

Boğazımdan geçen tekila bir an için kayganlığını kaybetmiş, öksürmeme sebep olmuştu. Hiçbir şey söylemeden bardağı bıraktım ve gözlerimi Alex'e çevirdim. Beni görmemişti, tıpkı önceden olduğu gibi.

Çantamın zincirlerini elime doladım ve yüksek sandalyeden indim. Adımlarımı kalabalık masaya yöneltecekken telefonumdan gelen ses ile duraksadım.

Hans: Çık oradan.

Hans: Tasmanı gevşettiğim her an Alex'e mi döneceksin?

Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken sinirle güldüm.

Chloe: Ne saçmalıyorsun amınakoyayım?

Hans: Oraya geliyorum, konuşup sorunlarımızı halledebilecek kadar olgunuz.

Chloe: Tek sorun sensin, Hans. Hayatımdan defol.

Chloe: Yoksa seni ihbar mı etmeliyim?

Hans: İhbar etmene gerek kalmaz, güzelim. Alex Turner'ın yokluğunun anlaşılması uzun sürmez.

Güçlükle yutkunarak barın içerisinde ilerledim. Kalabalık masaya ulaşmama birkaç adım kalmışken Alex dışında herkes beni fark etmiş, yüzlerindeki ifade donuklaşmıştı. Shade'in orada olmaması en büyük şansımdı.

"Selam." Alex, bakışlarını masadan alıp bana çevirdiğinde vücudumu tepkisizce süzmesi gerginliğimi arttırmıştı.

"Dostum, benim gitmem gerekiyor. Shade mesaj atmış." Jamie taburenin arkasına astığı ceketini eline alıp ayaklandı.

"Beni de eve bırakırsan harika olur." Nick aynı şekilde masadan kalkarken Matt, Alex'in omzuna hafifçe vurdu. "Yarın görüşürüz."

Alex kafasını yavaşça sallarken yanındaki sandalyeyi işaret ederek sordum. "Oturabilir miyim?"

Tipik bir İngiliz erkeği gibi elini oturmam için havada salladı.

Tüm hücrelerimin stresten buz kesildiğini hissettim. Belki de bana buz gibi davrandığı içindi. "Nasılsın?"

Benimle alay eder gibi güldüğünde oturduğum yerde küçüldüm. Değersiz bir aptaldım.

"Bir kız arkadaşım yok, neden yanımdasın ki?"

Duyduğum kelimeler kalbime saplanmıştı. Anında dolan gözlerimi ondan saklamak için bakışlarımı oynadığım parmaklarıma çevirdim ancak buna gerek yoktu çünkü o bana bakmaya tenezzül dahi etmemişti.

Uzun süren sessizliğin sonunda kendimi açıklamak için hiçbir şey yapmadım ve umutsuzca oturduğum yerden kalktım. 

Sıkıntılı ifadesi mükemmel yüzüne garip bir şekilde yakışıyordu ancak bu sıkıntının sebebi olmak bana kendimi bok gibi hissettirdi. "Pekala, gitsem iyi olacak."

Boş bakışlarını ıslak gözlerimle buluşturduğunda kalp atışlarımın hızlandığını ve aynı zamanda durduğunu sandım. Bu mümkün olabilir miydi? Çünkü Alex Turner'ın üzerimde bıraktığı etki tam olarak buydu.

"Daha iyi yaptığın başka bir şey var mı?" Boğuk sesiyle mırıldandığında gözümden akan yaşların yanaklarımdan süzüldüğünü hissettim. "Gitmek dışında."

Hıçkırıklarımın duyulmaması için dudaklarımı birbirine bastırırken gözlerindeki nefreti görmek beni sarstı.

İhtiyacım olan tek şey oydu. Ona sarılmak istiyordum. İki adım uzağımda olmasına rağmen aramızda kilometreler varmış gibi bakıyordu ve mesafeyi kısaltmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir hiç gibi hissediyordum ancak canımı yakan onun için gerçek bir hiç olmamdı.

Dudaklarımı araladığımda kendi sesim yerine tanıdık başka bir ses duymuştum. "Chloe!"

Bunun Hans olduğunu bildiğim için arkamı dönme gereksinimi dahi duymadan Alex'in benden alınarak arkama odaklanan gözlerine odaklanmayı sürdürdüm.

Kaşlarını kaldırıp bana dönerken yüzündeki nefret izleri silinmiş, yerini tiksinti dolu ifadeler almıştı. "Alman, ha?" Alayla güldü. "Mutluluklar amınakoyayım."

Yerinden kalkarken onu durdurmak için birkaç hamle yapsam da benden kurtuldu. "Alex, beni dinlemen gerek."

"Hiçbir sikim yapmam gerekmiyor, Chloe." Zorla tuttuğum kolunu savurarak beni geriye ittirmişti. Hans'ın belime sarılan kolunu hissettiğimde stresten bulanan midem daha da hareketlendi.

"Git buradan, Turner." Hans'ın sert sesi ile yüzündeki alaycı gülümseme genişlemiş, adımlarını ona yönelterek burun buruna gelmelerini sağlamıştı.

"Belki de beni kovmak yerine sürtüğüne sahip çıkmalısın, Adolf."

"Geri çekil." Hans'ın bu yakınlıktan hoşnut olmadığı her halinden belliydi fakat Alex istifini bozmadan sabit kalmayı sürdürdü.

"Eğer onu tatmin edemiyorsan suçu kendinde arama çünkü aşağılamak en büyük fetişi. Ona değer verdiğini hissettirdiğinde siktirip gider ve senin gibilerin altına girer." Tek elini Hans'ın omzuna koyarak mırıldandı. "Uyarmadı deme."

Hans hırsla onu itti ve yüzüne bir yumruk attı. Korkuyla yerimden sıçrarken Alex'in kahkahası tüm barda yankılandı. "Gerçekler acıtır, Adolf."

Hans öfkeli gözlerini ondan çekip bana yaklaştı. "Vedalaş onunla."

Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne?"

Parmaklarını saçlarının arasından sinirle geçirerek konuştu. "Hayatının aşkına veda et, Chloe."

Fuckgirl ⚜️ Alex TurnerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin