Hyunjin, yeni bir tabloyla uğraşırken kapısı çalındı.
- Hyunjin, müsait misin?
+ Evet, n'oldu?
- Saçımı boyayacağım da, arka kısmı mahvetmek istemiyorum. Bana yardım eder misin?
+ Ah, tabi, ederim.
- Odamdayım ben.
Jeongin, belki de normalde Chan'dan isteyeceği bir şeyi ondan istiyordu, çünkü Chan yeni bir kız arkadaşı edinmişti ve şu sıralar eve pek uğramaz olmuştu.
Hyunjin fırçalarını bir kenara koydu ve Jeongin'in odasına yöneldi.
***
+ Lacivert, ha? Güzel seçim.
- Çok seviyorum şu rengi. Çekici geliyor.
+ Sarı saça geri dönmen zor olur ama bu noktadan.
- Yakın zamanda geri dönmek isteyeceğimi sanmıyorum. Sarı saç bana çocuksu bir hava veriyor, şöyle koyu, keskin bir renk olursa insanlar belki beni bir tık daha ciddiye alırlar diye düşündüm.
Hyunjin, ellerinde eldiven olduğu halde, Jeongin'in saçlarının yumuşaklığını hissediyordu parmak uçlarında. Gece gökyüzündeki yıldızlar gibi, içinde minik pırıltılar olan lacivert boyayı kabında karıştırıp, bir süre baktı.
+ Emin misin? Başlıyorum eminsen.
- Boya gitsin! Zaten bir şeyleri boyamak senin işin, yap bildiğin gibi.
+ Öyle tabi de, saç boyamamıştım önceden.
- Şimdi boyuyorsun ya, portfolyona eklersin.
Jeongin kıkırdadı.
+ Çok kıpırdama, cildin batacak.
- Batsın. Hatta istersen direkt fırçayı enseme sürebilirsin.
Hyunjin başını iki yana sallayıp gülümsedi, tabi Jeongin'in arkasında dikildiği için Jeongin onun bu hareketini görmemişti.
- Teşekkür ederim, eline sağlık.
+ Ne demek, rica ederim. Yıkayıp kuruttuktan sonra uğra yanıma, sonucu merak ediyorum.
- Tabii ki!
***
Aradan bir saat kadar geçmişti ki, Hyunjin'in kapısı yine çalındı.
~ Ta taam! Nasılım?
Jeongin'in parlayan, ipeksi lacivert saçları, yıkanmış, kurutulmuş ve özenle fön çekilmişti. Bu koyu renk, Jeongin'in bebeksi yüzüne değişik bir cazibe katmış, yüz hatlarının güzelliğini ortaya çıkartmıştı. Hyunjin, saçı kendi boyamış olduğu halde, sonuçtan oldukça etkilenmişti, bir süre ne diyeceğini bilemedi.
- Harika olmuş! Çok yakışıklı olmuşsun.
Hyunjin söylediği bu cümleden sonra aniden panikledi, yere baktı, gerilince her zaman yaptığı gibi elini istemsizce ensesine götürdü ve toparlamaya çalıştı.
- Yani, yakışıklı olmuşsun dediğim, önceden yakışıklı değildin manasında değil, önceden de çok yakışıklıydın..
Ah, Hyunjin konuştukça batıyordu. Toparlayayım derken utanmasa serenat yapacaktı Jeongin'e.
- Şey, yani.. Demek istediğim..
Jeongin güldü.
~ Teşekkür ederim. Beğenmene sevindim. Bir de sanatçı eli değdiği cidden belli oluyor, baksana ne güzel oldu. Üstelik saçımı da yıpratmamış boya, dokunsana bak yumuşacık.
Jeongin, oturan Hyunjin'e doğru eğildi, yumuşak saçları alnına doğru döküldü. Hyunjin çabucak yutkundu, birdenbire nefesi hızlanmıştı.
Yavaşça ince parmaklarını uzattı ve parmak uçlarıyla Jeongin'in yumuşak saçlarına dokundu. Saçları öylesine yumuşaktı ki, parmaklarını saçları arasında dakikalarca gezdirebilirdi.
Bir yanıysa o saçları sıkıca kavrayıp, Jeongin'i kendine çekip öpmemek için kendini zor tutuyordu.
- E-evet.. Yumuşacık.
Jeongin'in yüzü, Hyunjin'e o denli yakındı ki, Hyunjin gardını indirmekten, kendini kaybetmekten, her şeyi bir anda mahvetmekten çok korkuyordu. Fakat hareket de edemiyordu, o anın büyüsü içerisinde adeta donakalmıştı. Ne kendini geri çekebiliyor, ne de ellerini uzatıp Jeongin'i tutabiliyordu.
Bu fiziksel yakınlıkla uzaklığın tezatı, Jeongin'in onun hayatının tam ortasında ve bir o kadar da uzağında oluşuyla ne denli benziyordu..
- Benim..duş almam gerekiyor.
Hyunjin odadan alelacele çıktı, o esnada Jeongin'in yüzüne bakmamaya çalıştı.
Çünkü o gözlerde ne ile karşılaşacağından emin değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarışın Değil / Hyunin AU
FanfictionGüzel sanatlar öğrencisi Hyunjin'in hayatı, ev arkadaşı Chan'ın kardeşi Jeongin üniversiteyi kazanıp onların evine yerleşince birdenbire değişir..