Amaliadan...
Hayatında aldığım en güzel hediyeyi açmak için hareket ettim. Hiç beklemediğim ama çok isteyeceğim bir şey. Küçük bir duygusallık üzerime karabasan gibi oturmaya başlamıştı. Defterin kapağını açtım. Normalde böyle olmaması gerekir. Ama resmen tüylerim diken diken oldu. İlk sayfada anneannem ve dedemin samimilik kokan bir fotoğrafı vardı. Çiçeklerin arasındalardı. O zamanlar İphone 12 ile çekilmiş fotoğraf şimdikilerle kıyaslanınca ne kadar da kalitesizdi. Tüm bunları düşünürken birşey farkettim. Dedem anneanneme ne kadar sevgi dolu bakıyormuş öyle. Hani birilerinin çok mutlu olduğunu, çok aşık olduğunu, çok huzurlu olduğunu gördüğünüzde mutlulukla beraber ani bir duygu patlaması oluşur ya bünyenizde. Bu kesinlikle kıskançlıktan ya da özenmeden değildir. Sadece insanların ne kadar şanslı olduğunu farkedersin. Hayatındaki o boşluk çarpar suratına. Papatyalarla dört bir tarafı sarılmış bu iki aşık, etrafındakilerin güzelliğine bakamayacak kadar birbiriyle ilgileniyor. Dedem anneanneme derin bakışlar atarken anneannem sadece güzel bir gülücük bahşediyordu ona. Ve en güzel ve dikkatçekici tarafı ikisinin de düşmüş olmasıydı. Büyük bir ihtimal zamanlayıcı ayarlayıp fotoğraf çekmek isterken oluşan ani bir sahneydi bu. Daha bir kaç dakika fotoğrafın her karışını inceledim. Sonra defteri açmaya çalıştığımda kenarı katlı olan bir sayfa çıktı önüme. Özel bir anı olduğunu düşündüğüm sayfaydı bu. Hemen kapadım. Çünkü olayları sırayla, tıpkı anneannemin yaşadığı gibi öğrenmek istiyordum. Ve en sonunda defteri kapatıp sararmış ilk sayfayı açtım...
10 mart 2004 Çarşamba
Merhabaa. Bu gün ilk kez günlük yazmaya başladım. Bu konuda aşırı başarısız olduğumu sadece sen ve ben bileceğimiz için içim rahat. Ama kafamda tek bir soru var. Tamam biraz saçma bir soru ama napayım? Birşeyi yaparken sonunu da düşün der hep annem. Şimdi ben seni yazıyorum ya? Imm tamam sırlarım sende olacak ve sen de benim tek sırdaşım olacaksın. Ona da tamam. Peki bir gün seni bitirdiğimde napacağım? Herhalde ömür boyu saklamayacağım değil mi? Ben her gün böyle yazmaya devam edersem ohoo. Üç aya bitersin sen. İçinde çook gizli fikirlerim olduğu için saklayamam da hem seni. Yakmak iyi fikir gibi geliyor. Ama senin adına da üzülmüyorum değil. Amaaan neyse. Bunu da o zaman düşünürüz değil mi? Annem bunu duysa kesin çok sinirlenir. İhihihih (:D)13 mart 2004 Cumartesi
Günaydınn. Saat 8:23. Annemin nefis kokan sucuklu yumurtasının kokusuna uyandım. Hem en sevdiğim çizgi filmler başlayacak. Onları kaçırmak istemem doğrusu. Pazartesi çok önemli bir ödevim var. Bir hikaye yazmaya başlamalıyım. Bu gün seninle çok ilgilenemeyeceğim. Bu yüzden kusura bakma. Ama söz önümüzdeki günler sürekli iletişim halinde olacağız. Eveet şu an akşam 19:36. Hikayeme başlayalı 4 saat olmuştur diye düşünüyorum. Şu an "bu hikayenin konusu ne Mavi?" der gibi olduğunu duyuyorum. Ben de anlatmak için sabırsızlanıyorum açıkcası. Şöylee, hikayenin ana karakteri küçük bir kız ve babası. Bu kız tatlı mı tatlı, şirin mi şirin bir kız. Babası da küçük bir ekmek dükkanı olan adam. Küçük kızla babasının hikayesini tamamlayamadım. Gözlerim çok acıdı. Ama yarın bitirip güzel bir şey elde edeceğimi düşünüyorum. Günün geri kalanını annemlerle birşeyler izleyerek sessiz sakin bir şekilde geçeceğini varsayarak seninle vedalaşıyorum. Çok sarıldım, çok öptüm.14 mart 2004 Pazar
Yine merhabaa. Bu gün babamın dükkanına uğramam gerekti. Yahu bu adam telefonunu hep unutuyor. Pazar olduğu için şanslıydı. Muhtemelen okul olsaydı asla getirmezdim. Kötü tarafı bu gün çizgi filmi izleyemedim.(cümlesinin sonuna ":(" yaptığı için gülümseme konmuştu suratıma). Ama öğlene doğru kızlarla bebeklerimizin saçını örerken çok eğlendim. Arkadaşlarımdan Esmanın babası bize meyve suyu getirdi. Hem de en sevdiğimden. Vişneli olanından. Immm çok güzeldi. Ama yarın okul olduğu için eve dönüp ders çalışmam gerekti. Yarın önemli bir ödevim var. Öğretmen bir hikaye yazmamızı istedi. Güzel oldu bence ama biraz endişeliyim. Birkaç arkadaşımdan onay almadan hareket etmek istemiyorum. Eğer öğretmen beğenirse hikaye yarışmasına bile gidebileceğimi söyledi. Umarım beğenirler. Ayrıca havalar gittikce sıcaklaşıyor ve ben bu konuda çok mutluyumm. Neyse şimdi uyumam gerek. Yoksa yarın okula gidemeem. İyi geceler canım günlüğüm.15 mart 2004 Pazartesi
Çok üzgünüm. Leyla neden böyle birşey yaptı anlamadım. Bu hikaye için çok uğraşmıştım ben. Olayın özetini geçecek olursam tam şöyle oldu: hikayenin iyi olup olmadığından emin olmak için birkaç arkadaşıma anlattım. Onlardan Leyla öğretmen ödevlerimizi istediğinde benim hikayemi anlattı. Ben ağzımı bile açamadan tüm sınıf alkışlar atmaya başlamıştı bile. O sarı çiyan öyle mutluydu ki gülücüklerini bana atmaya cüret bile etti. Tam orada onu dövsem ne kaybederim diye düşündüm. Bunun üzerine hoca benim ödevimi istediğinde aptal aptal bakmakla yetindim. Velimi okula çağırdılar. Lanet olsun bunun önemli bir ödev olduğunu biliyordun zaten Mavi! Öğretmen hikayeyi çok sevdi. Keşke böyle olmasaydı. Artık onunla konuşmayı keseceğim. O iyi bir arkadaş değil. Bu gün beni çok üzdü. İçimde birşeyler kırıldı günlüğüm. Kırılan şeyin sesini şiddetle duydum. Ama o an her kes sağır olmuştu...4 eylül 2005
Uzun süre olmuş seninle dertleşmeyeli günlüğüm. O olaydan sonra bazı şeyler değişti sanki. İnsan büyüdükce mi olgunlaşır yoksa darbeler aldıkca mı? Ben bunun cevabını bulamadım daha. "Nerelerdeydin" demek istediğini biliyorum. Dilin olsaydı beni rencide eder, neden hiç o güzel kapağını açmadığımı sorardın. Ben sanırım uzunca süre konuşmak istemedim. Ne konuşmak, ne yazmak. Derslerime odaklandım, büyüdüm ve hobiler edindim. Gitar çalmayı öğrendim. Bir kaç melodiyi tıngırdatmaya başladığımda uzun zamandır yaşadığım en büyük mutluluğu kazandığımı anladım. Yıllar önce içimde kırılan o şeyden midir yoksa ergenliğin derin sularında yüzmeye başlamamdan mıdır bilmiyorum ama bütünlükle yalnız hissetmeye başladım. Minik bir burukluk var hep sol tarafımda. Geçeceğini varsayarak bu günlük bitirmek istiyorum....
Onun yanından ayrıldığım gün içimde uzun zamandır hissetmediğim huzur vardı. Neyin huzuru olduğunu çözememiş olsam da her şey yoluna girmiş gibiydi. Bu gün kursum vardı. Evden biraz erken çıkmam gerekecek. Eğer yine resim yaptığı günlerden biriyse, belki sohbet ederiz diye düşündüm. Fakat erken çıkamadım. Babamla karşılaştım. Oturup tek kelime etmediğimiz süre 2 yılı aşkındı. Nedeni...nedenler çoktu hem de çok. Beynimdeki bulanık sisleri dağıtmaya çalıştım.
"Kursa mı çıkıyorsun?" Dedi babam.
"Evet. Sınava az kaldı malum. Ek olarak gidiyoruz"
"Dikkat et. Paraya ihtiyacın var mı? Hatta bu gün seni ben mi bıraksam kursa?"
"Iı yok baba... "Ben baba mı dedim?" Ne kadar yabancılaşmıştı bu kelime. Devam ettim. "Gerek yok. Sen işe geç kalma ben giderim"
Ama işler düşündüğüm gibi gitmedi. Babamın yüksek ısrarları sonucunda arabaya binip kursa gitmem ani oldu. Araba onun evinin önüne yaklaştıkca avuçlarımın içi terlemeye başladı. Ama düşündüğümle karşılaştığım aynı olmadı. Bu gün yoktu. Resimde değişim yoktu. 3 gün geçmişti. Beni endişelendirense asla yapmadığı gibi resim paletini kapıya bırakıp gitmesi olmuştu. Defterimi alıp kaçan köpek fırçayla oynamaya devam ederken ondan tek bir soluk yoktu. Sahi ya benim defterim onda mıydı acaba? Köpeğinin ona götürmüş olma ihtimali yüksekti. Ahh, defterimden ne istedin minik?...
Bunun gibi yaklaşık 50 sayfa okudum. Enteresan olan herhangi birşey yoktu 15 mart 2004-den sonra anneannemin günlüğünü çok uzun aralıklarla yazması dışında. Yıl 2008. Aylardan 27 mayıs. İşte günlüğün bu sayfası, kenarı katlanmış olan sayfa...