"27 mayıs 2008..." diye fısıldadım. Defteri açtığımda önüme çıkan ilk sayfa. "Çok merak ediyorum acaba anneannemin dedemle tanıştığı gün mü? Neyse okumaya başlayayım"
27 mayıs 2008
Bu gün kütüphaneye gidip biyoloji ödevimle alakalı bilgiler toplamam gerekiyordu. Fakat babam her zaman yaptığı gibi telefonu evde unutmuştu. Neyse ki gideceğim yere yakındı ofisi.Bundan sonra yazılmış satırlar kütüphanedeyken yazılmıştı. Anneannem hep öyle yapardı. Eğer günlük gün içerisinde bir kaç defa aralıklarla yazılıyorsa bir satır bırakır öyle yazmaya devam ederdi. Okuduğum onca sayfadan sonra çözmüştüm.
Kütüphanede gereken her şeyi bulamadım. Ödevim istediğim gibi olmayacak ama..
Tam okumaya devam ediyordum ki içeriden annem seslendi. "Amalia anneannen seni biryere götürecekmiş. Hadi giyin seni bekliyorlar. Küçük bir bavul da hazırla kızım. İçine kalın şeyler koy muhakkak". Allah Allah. Doğum günü hediyelerimin bittiğini sanıyordum? Çabucak toparlanıp çıkmaya çalıştım. Anneannem arabada beni izliyordu. Bunu bakmadan bile anlaya biliyordum. Altıncı hisslerim güçlüdür. Arabaya yaklaştım ve kapıyı açtım. Otururken aynı zamanda sorular sormaya başlamıştım bile.
"Hanımefendi?" Ona hep öyle seslenirim. "Görünüşe göre doğum günüm için büyük hazırlıklar yapılmış?". Gülümseyerek konuştu "Amalia seni çok seveceğin birinin yanına götürüyorum. Daha önce hiç görmediğin birinin". Beynimde binlerce soru dolanırken sadece susmakla yetindim. "Peki anneanne..."
Yolumuz uzun olacak ki bana bavul toplatmıştı anneannem. Görmediğim kişi...kim olabilir ki? Bir yerden ikiz kardeşim mi fırlayacak? Yoksa bu ailenin kızı değilim de gerçek aileme mi götürüyorlar beni. Kafamdaki saçma sapan düşünceler ve görüntüleri dağıtıp anneannemin ellerini sıkı sıkı tuttum. Tedirgin olduğumu anlıyordu. İnsanların duygularını hissedebiliyordu sanki. O da beni sakinleştirmek için iç ısıtan bakışlarından bir tanesini gösterdi.
Yaklaşık 3 saat sonra vardığımız durak karanlıktan dolayı pek tanıdık gelmemişti. Arabadan inip evin ışıklarını açana kadar da öyleydi. Işıklar yandığında fazlasıyla duygulandım. Öyle ki, gözlerim sadece saniyeler içerisinde dolmaya başladı.15 nisan 2010
Gözlerini aç. Hadi! Ama nafile. Ne kız duyuyordu ne de adam durmak bilmiyordu. Telefonunu alıp ailesini aradı. Ama kimse açmadı. Ona kalan tek çare yardım etmekti. Adam kızı kucağına alıp eve kadar taşıdı. Ateşi çok yüksekti. "Ah be kızım sen bu ateşle ne arıyorsun burada?" Dedi sesli şekilde. Aslında ne yapacağını iyi biliyordu. Ama bunu kendisi yapamazdı. Evlerinde onlara yardımcı olan Aydan hanımı çağırıp Maviye soğuk banyo yaptırmasını rıca etti. 10 dakika sonra bornoza sarılmış bir şekilde yatağa yatırılırken hiçbir şeyden haberi yoktu kızın. Elini nahif bir şekilde kızın alnına koyarken anladığı ateşinin biraz indiğini ama bunun yeterli olmadığıydı. Saatlerce Mavinin başından ayrılmadan ateşini indirmeye çalıştı. Arada birşeyler sayıkladığını duyuyor ama duyduklarına anlam veremiyordu. En son "" diye iğneni bilinçsiz olan kıza yaptı. Neredeyse 10 dakika sonra ateşi inmişti ve kız sayıklamayı bırakmıştı. Saat epey bir geç olmuştu. Ailesinden hâlâ tek bir haber bile yoktu. Bu insanlar kızlarını hiç merak etmiyor mu? Üstelik kaç kez arayıp ulaşmaya çalışmama rağmen. Kızın ailesi ya çok sorumsuzdu, ya da gerçekten başlarında bir dert falan vardı. Bunları beyninde düşünürken, onun uyuduğu yatağın yanındaki sallanan sandalyede uykuya kalmıştı.
Gece saat 3 gibi gözlerini açmasının sebebi Mavinin harekete geçmiş olmasıydı. Giysilerini giymeye çalışırken düşmüştü. "Nereye gidiyorsun?". Bir bacağı hâlâ çıplak olan Mavi bağırdı "arkanı dön!". Karanlıktan ve uyku mahmurluğundan birşey görmeyen adam önündeki hanımefendinin kendini rahat hissetmesi için dediğini saniyeler içerisinde uyguladı. "Bak ismini bilmediğim kız. Bu halde biryere gidemezsin. Bünyen çok zayıfladı. Yine biryerlerde bayılmanı istemeyiz değil mi?"
Adamın dediklerini neredeyse dinlemeyen kız sorularını sormaya devam etti. " Üzerimde bornoz vardı. S-sen?" derken adam cevapladı. "İçin rahat olsun. Küçük kızlara böyle birşey yapmam"
"Ha yani büyüklere yaparsın???" Dedi kızgınlık ve şaşkınlık dolu ses tonuyla.
Adam soruyu es geçerek bir önceki soruyu cevapladı. "Yardımcımız Aydan hanım yardım etti o konuda. Ateşin inmiyordu küçük hanım. Ayrıca kucağıma bayılınca yapa bileceğim şeyler pek fazla değildi. Aileni aradım fakat tek bir cevap dahi alamadım. Ambulans arayamazdım nasıl çalıştıklarını biliyorsundur? Ölmeni istemezdik değil mi? Hatta şu an bile istemiyoruz bence. O yüzden giyin ve otur. Annenlere bir daha ulaşmaya çalışalım. Gelip onlar alsın seni. Tamam mı?" Sanki küçük bir çocukla anlaşmaya çalışıyormuş gibi konuşuyordu. Dilinden çok fazla cümle duymadığı bu uyku mahmuru adamın her kelimesini dikkatle dinledi Mavi. Daha sonra kafasını "tamam" anlamında salladı ve telefonu adamdan alıp annesini aradı. Kulağına dayadı..."zəng etdiyiniz nömrə hal hazırda ya məşğuldur, ya da söndürüb. Xahiş edirik sonra bir daha dənəyin" (aradığınız numara şu an ya meşgul ya da kapatılmış. Lütfen sonra bir daha deneyin) sesini duyduktan bir kaç saniye geçmişti ki babasını aramaya başlamıştı bile. Babası da açmamıştı. "Çok garip. Hiç böyle yapmazlardı. Neden açmıyorlar ki?" dedi. "Başlarına birşey gelmiş olmasın?". Bu cümleyi kurarken sesinin titremesi adamı da tedirgin etmişti. "Sakin ol. Hadi seni evine götüreyim. Gittiğimizde herşeyi anlarız. Sakin olmaya çalış lütfen. Bünyen çok zayıf kendini toparlaman lazım". Kız kapıyı açıp adamın bu koca evin içinde yürüyüp onu arabaya götürmesini bekledi. Yol boyunca konuşmadılar. Adam kızın nefes alıp verişini dinledi sakince. Kızsa beyninin içinde onca senaryo kuruyordu. Bu sırada boş durmayıp yine defalarca onları aramaya devam etmişti. Fakat nafile. Açan olmamıştı telefonlarını. Mavinin tarifleri sonucunda evin önüne geldiklerinde arabanın doğru dürüst durmasını beklemeden kapıyı açıp koşmaya başlayan kızı takip etti adam. Bahçe kapısını açtıklarında birşeylerin ters gittiğini anlamışlardı. Bahçe karanlıktı. Her gün aynı saatte ışıkları açan babası neredeydi? Ya bu saatlerde mutfaktaki küçük televizyondan dizisini izleyen annesi? Bahçede bunları inceleyip sorgulamakla geçen 1 dakikanın ardından evin kapısını açıp içeri adım attılar. Elini ışığı açmak için uzatan Maviyi son anda durdurdu adam. "HAYIR!" diye bağırdı. "Eve gaz sızmış!"
Duydukları karşısında sadece küçük bir şok geçiren kız kaskatı kesildi. Sonra aniden aklına gelen şeyle gözleri fal taşı gibi açıldı. "Annemler!?" Diye bağırdı. Evdeki eşyaların yerlerini tahmini bildiği için hareket etmeye başlamışı Mavi. Bu sırada telefonunun ışığını açtı adam. Tüm odaları gezdiler. En son oturma odasına girdiler. Mavinin yıkılış anına şahit mi oldu adam. Sanırım...anne ve babası baygın şekilde kanepede oturuyordu.2064...
"Ah, kızım. Burası deden ve benim annen doğmadan önce oturduğu, çocukken senin bir kaç kez geldiği o eski ev.
"Anneanne burası çok güzel" diyebilmekle yetindi kız. "Bir hafta dinlenelim dedim beraber. Ne dersin? Hem sana o defterdekilerden çok daha fazlasını anlatmak istiyorum. İster misin torunum?". "E-evet anneanne. Çok isterim. Hem de çok" dedi merakı gözlerinden okunan kız. "Tamam güzelim. Hadi odamıza yerleşelim. Bizden önce Selim abin gelip burayı senin için düzeltti. Malum uzun zamandır insan yaşamıyordu" lafını bölerek devam etti Amalia. "Ama her hafta buraya bakım yaptırıyordun anneanne değil mi?" Küçük bir gülümsemeyle kafasını salladı yaşlı kadın. "Evet. Evet öyle"
Amalianın anlatımından...
Evin buram buram nostalji kokusu insanı hem duygusal bir yoğunluğa sürüklüyor, hem de garip hissetmesine sebep oluyordu. Her şey sanki 8 yaşında buraya tatil için geldiği son yazda bıraktığım gibiydi. Anneannem dedemin hatıralarını yaşatıyordu. Evin dekorasyonu bile onlar beraberken, dedemin hâlâ hayatta olduğu zamanlarki gibiydi. Ne büyük aşk...oysa şimdi aşk sadece 3 harften oluşan sözcüktü insanlar için. Bunları bir kenara bırakıp odanın kapısını açtı. Bavulunu bir kenara bırakırken içeriden ses geldi. "Amalia, hadi gel şömineni yaktık". Odayı dikkatle izlemeyi kestiğimde cevap verdim. "Tamam anneanne. Şimdi geliyorum..."....
Herkese selam. Yazım hatalarım varsa affınıza sığınıyor ve türk olmadığımı bildirmek istiyorum. Sadece gerçekten ilham geldiğinde yazdığım gikayenin bir gün meşhur olup olmaması ilgilendirmiyor beni doğrusu. Bu hikaye gerçek hayatta, bir insandan ilham alınarak yazılmış hikayedir. Hem de çok yabancı bir insandan. Onun kim olduğunu ben de bilmiyorum. Bu küçük hikayeyi bir gün hikayeyi kalbimde ve beynimde tamamen bitirdiğimde sizlerle bölüşeceğim. Şimdi bitiriyorum ve hikayeyi okuyup beğenen, beğenmeyen herkesi yaradana emanet ediyorum.