"Gökkuşağının renklerinde boğulma"...dedi adam en sakin ses tonuyla.
"Gecenin karanlığı peki? Sen onda nasıl boğulmuyorsun?"
O an adamın bakışları herşeyi açıklıyordu...Tüm bedenini esir alan korku kızın yanlış bir karar almasına neden oldu. Adama cevap vermeye tenezzül bile etmedi. Ardından hayatında koşmadığı kadar hızlı koşmaya başladı. Aslında hayır çocukken köpeklerden gereksiz korkardı ve bir gün çöpü atmaya gidince olanlar olmuştu. Köpek çöp kovasının yanında masum masum dururken hayal dünyasında kudurmuş, ağzından salyalar saçan ve kocaman bir şey ona bakıyordu. O olaydan sonra köpeklerle sorununu çözmesi gerektiğini anlayıp kaçtığı köpeği sevmeye gitmişti bedeni tamamen titrese bile. Fakat kız o kadar hızlı koşmuştu ki o gün ayağının burkulmasından nefes alma problemine kadar her bir belayı tatmıştı. Aynı şeyi yine tekrar ediyordu .Ardına bile bakmadan, ciğerleri acıyana kadar. Evinin yerleştiği sokağa girene kadar durmadan koştu. "Allahım şimdi ne olacak? bir daha onu izleyemeyecek miyim? Hakkımda ne düşünüyor acaba?. Sonra kendi kendine cevapladı her zaman yaptığı gibi kendi sorusunu. Pek iyi şeyler değil....". O olaydan sonra ilk defa bu denli tedirgindi.
Kendini avutmak için yüzlerce cümle döndürürken beyninde, yine bir takım sorular sordu. Bu gün kaçtım ama kursa gittiğimde ya beni durdurup hesap sormaya çalışırsa? Onu geçtim ya polise verirse? Haklı olarak verir tabi aptal kız! neden bir defa da saçma sapan şeyler yapmadan yerinde duramıyorsun?
Bahçeye girmiş, kendini bahçe salıncağına bırakırken kafasının içini esir almış soruların çaresini yine saçma bir çözümle bulmuştu. Kursu bırakıp okumayacağım. Hatta ülkeden mi kaçsam? diye düşünürken bahçedeki kedinin ayağına dokunduğunu fark etti. Biraz onu sevdi, kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı. Kedi karşı cins olduğunu düşündüğü başka bir kediyi gördüğünde çoktan ortadan kaybolmuştu. Kafasını elleri arasına almış sessizlikten faydalanarak düşünmeye başladı. Arada horozların ötmesi sinirlerini iyice germekteyken ellerinin birbirine kenetlendiğini fark etmemişti. Tabi hava soğuk olunca ve böyle bir havada dışarıda oturup hatalarını sorgulayıp çözüm aramak isteyince Bakünün acımasız rüzgarı onu avuçlarına almıştı.
"Düşün Mavi! düşün ki her gün 4 duvar arasında delirmene kalan saniyeleri saymaktan başka şeyleri yapmakta zorluk çekmeyesin...düşün hadi!" dedi sol gözünden damlayan yaşı elinin tersiyle silerken. Eve girmedi o gün. Bahçede oturup saatlerce rüzgarın ağaçların yapraklarını nasıl salladığına şahit oldu. Hayat da böyle miydi? Sert geldiğinde yakıp yıka biliyordu. Tek hamlesinde yerle bir olabiliyordu insanlar. Darbeleri sert olmadığında sadece bazı şeyleri koparıyor, hırpalıyordu sadece. Şansa bak ki hayat Maviyi o gece hırpalamıştı. Tıpkı o da diğer insanlar gibi sadece verdiği mücadele sırasında başına gelenler yüzünden sorgulardı hayatı. Mutlu olduğu zaman her şeyin nedenini sormayı aklına bile getirmezdi insan evladı. Bu yüzden hatıralarına güzel şeyleri değil de acılarını kazırdı. Biri çıkıp da "Sahip çıkın mutlu olduğunuz her saniyenize. Ayakta durmak zor geldiğinde, biraz da olsa sabır gerektiğinde hatırlayıp mutlu bir tebessüm yerleştirin suratınıza" demiyor. Yazar bu satırları yazmaktayken Mavi buz gibi gecede, bir zamanlar buz tutmuş duygularını zapt etmek adına kendisiyle başa çıkmaya çalışırken uykunun zehirli kollarına yeni düştü. Sabah 7-de babası işe gideceği için kalkıp Mavini bahçe salıncağında buruşarak uyuduğunu görüp yatağına kadar taşıdı. Mart ayı olsa bile Bakünün geceleri çok soğuk geçiyordu . Bu olaydan 1 gün geçmişti ki Mavi tam 39 derece ateşle hastaneye yetiştirildi. Titremesi o kadar çoktu ki yatağının duvara çarpma sesleri kulağında yankılanıyordu. Birkaç gün hastanede kaldıktan sonra dayanamayıp eve geldi. Kendince sınırlar koydu duygularına. Halbuki ilk defa bu denli yoğun şeyler hissetmekteydi. Kendini kısıtlarsa her şeyin geçeceğini sanan bu kadın düştüğü bu şeyin "iyi olmayan şeylerin mutlu bir surata saklandığı" kadar kolay olmayacağını tahmin bile edemezdi.