2.Aralık kalan kapılar

48 6 2
                                    

Yazım hataları bir süre sonra düzenlenecek...

"Aralık kalan kapılarınızdan içeri dolan kokuyu hissedebiliyormusunuz? Sanırım bu kokuyla çıldırmak olağanüstü birşey..."


Yaşadığı semtte onun oturarak saatlerini harcayabileceği yeşillik bir alan yoktu. Ya da öyle sanıyordu kız. Sadece kendisinin değil, duygularının da saklanabileceği bir yer istiyordu. Evler, arabalar ve birbirine nisbet için giyinmiş insanlar vardı malesef onun dünyasında. Bu yüzden insanlarla paylaşamıyordu duygularını, fikirlerini. İnsanların gölgelerinde kalacakmış gibi hissediyordu.Hayatta isteyeceği tek şey ise ne birinin gölgesinde kalmak ne de birinin üzerine gölge olmaktı. Bundan daha berbat bir şey de bilmiyordu. Birinin gölgesinde istemeden kalmayı tatmıştı çünkü. İlk okuldayken onun yazdığı bir hikayeyi arkadaş bildiği bir kıza, Aslıya anlatmasıyla tatmıştı o bu duyguları minik Mavi. Doğruluğundan şüpe duyduğu için anlattığı bu hikaye vermişti hayat dersini .Onun hikayesini kendisinin hikayesiymiş gibi gösterip tüm sınıfın göz bebeği olmuştu sarı çiyan. Ödevini yapmadığını sanıp hocası Mavini azarlarken kız yaşadığı haksızlık duygusunu sindirmeye çalışıyordu sadece. Hatta ve hatta o sarışın bu hikayeyle tüm okul manşetlerinde çıkmıştı. Şimdi 17 yaşında olan o sarı çilli kız hala okulun gözdesiydi. Fakat daha 7 yaşında "masumken" çaldığı o hikaye yüzünden değil, her gün okuldan çıkıp gittiği ve kendini kirlettiği erkeklerin adıyla populerdi. Bu olaydan sonra söz vermişti. "Ne olursa olsun kendi doğrularınla yaşa, kendi adımlarınla koş". Düşse bile "kendim düştüm" diyebil. Hayattaysa sadece tek dostu vardı kalbi ve duyguları kırık kızın. Duru. Duru Mavinin hem kuzeni, hem de tek can dostuydu. Bu hayatta onun için iki değerli insan vardı. Annesi ve Duru. Her ne kadar dış dünyadan bağlarını koparmış gibi olsa da annesiyle ilişkisi hiç de kötü olmayan bir kızdı Mavi. Kendisine ve çevresindekilere saygıyle yaklaşıyordu genellikle. Fakat saygısını kötü yönlerde kullanmak isteyenlere karşı hiç de hoş bir insan değildi. Kendine özgün fikirleri o kadar fazlaydı ki gözleri çiçek bahçesi kadar yeşil olan kızın. Bu yüzden beyninin her kıvrımından geçip dolaşan ve dışarıya çıkmazsa onu boğacakmış gibi olan fikirlerini, cümleleri, görselleri kaleme almayı seviyordu. En iyi yazarlar kendi dünyasına hapis kalmış yazarlardı onun en dip kuyularında. Tıpkı kendisinin durumunda olan insanlar yani. Saatlerce gökyüzünü seyrederek o deftere tek bir kelime yazıyordu fakat bunu sevdiği için asla bırakmıyordu bu huyunu. Dünyada en son bıkacağı şeylerden birisi bu kalın defteri eline alıp ona birşeyler dökmekti. Çünkü bu artık hastalık gibi yayılmıştı vücudunun her bir kıvrımına. Belki de bir takıntıdan başka birşey değildi. Deftersiz hareket edemiyormuş gibi hissediyordu. O gün yine kursa çıktı. İkinci kez gördüğü o adam yine aynı duvara birşey çiziyordu. Bu sefer çizdiği bir ağaçtı. Derinlere kadar kökü olan, iyice kol budak salmış kocaman bir ağaç. Yaşanmışlıklara şahit olmuş bu yaşlı ağaç bakıldığında kimisinde hüzün, kimisinde mutluluk duygusu yaratıyordu. Var olmamış bir ağaç bile olsa sanki bir hikayesi varmış gibi güzel ve derin çizilmişti. "Hangi aşıklar koştu, hangi aşıklar senin dibinde oturup birbirine sevgiyle dolu kelimeler fısıldadı yaşlı dostum" diye fısıldadı elinde olmadan. Aniden hüzünlendi Mavi. Gerçek aşkın var olduğuna inanmıyordu artık. Bir gün o aşk mevcut olmuş, fakat sonsuzluğa gömülmüş gibi hissetti. Bu ağacn altında olanlar olmuş ve bitmiş. Aniden bir gülümseme kondu kızın güzelsuratına. "En azından gerçek sevgiyi bulabilmişler" dedi kendi kendiliğinde. Şu an bunları düşünmesi saçma geldi. Belki de öyle birşey yoktur ve bu ağaç da sadece hayal ürünüdür. Kim bile bilir ki... Bir süre sonra gözlerini ağaçtan ayırabildiğinde onun dünyasını sığdırmaya çalıştığı defterini açtı. Adamın hareketleri o kadar güzeldi ki. Odaklanışı, inceliği, çabası... izlerken dakikaların birbirini nasıl kovaladığını asla farkedemiyordu... Dakikalarını ve saatlerini adama bakmaya kurban eden bu kız böylece tam 3 ay geçirdi  oturduğu yeşil ağacın altında.Artık yeşil olmayan bu ağaç yine de şefkatli kollarını açmıştı ona. Kız her defasında adama bakmak için aynı yere geldi. Aynı yerde oturup çoğu insanın bilemeyeceği, göremeyeceği duygularını geçirdi sayfalara. Defalarca izledi ve durmadan yazdı. İlham kaynağı müzikken, bu adam oldu bir anda. Onu izlerken bir defa bile kulaklığı kulağından çıkarmamıştı.Çıkarmak aklına bile gelmemişti. Sesini hiç duymadığı adamı sadece 3 ay seyrederek defterini doldurdu. O daha farkına varmamışken kalbi aşk duygusu için sonuna kadar açmıştı kapısını. Ya o kapıyı kapatmamıştı, ya da kapatırken minik de olsa aralık kalan kapıdan içeri girmişti dünyanın en karmakarışık olan duygusu. Mutluluk, üçgünlük, şaşırma gibi duyguları bile tam çözememişken aşk duygusuna yenik düşmek...İşte bundan da çok korkuyordu. Gitme vakti yaklaşırken kız kafasını bir daha çevirdi uzun boyu adama son bir kez hayran bakışlarıyla bakmak için. Ayağa kalkıp üzerindeki tozu temizlemeye çalışırken bir köpek defteri ısırdı ve kızın elinden almak için çekmeye başladı. "Hadi köpek işimi zorlaştırma ver defterimi geri" diye fısıldadı kız. Adamın duymaması için çabaladı. Fakat köpek inatçı çıktı ve defteri alıp çalıların ardında kayboldu.Elindeki defteri almaya çalışan şeyin bir köpek olduğunu zor farketmişti kız. Çünkü köpek aşırı derecede tanınmaz hale gelmişti.Ya da getirilmişti. Tüyleri yanmış, gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu miniğin.Bir daha lanet okudu kız.Umarım bunu yapan bir insan değildir. Evet bunu ona yapan insan değildi. İnsanlığını doğduğu masanın üzerine koymuş da öyle büyütmüştü kirli duygularını. "Yazık"...Yazık dedi kalbine hançermiş gibi saplanan acıyı hissederek. Dolan gözlerini çalılardan aldığında içini burukluk hissi kapladı. Bu onun için hiç iyi olmamıştı. Çünkü kız o defteri doldurmak için kendisinin ve bu uzun adamın tam 3 ayını çalmıştı hayatlarından. Çalmış denilemezdi aslında. Sonuçta adam kendi zamanını resime adarken o da adamın zaman dilimine dahil olmuştu sadece. Evet evet. Onlar hala aynı zaman dilimindeyken her gün oraya gelip gideceğini çok iyi biliyordu kız. Çünkü bu nedensiz merakı "git ve onu daha yakından tanı" diyordu ona. Nereden bile bilirdi ki yanlışlıkla gördüğü bir adamla yanlışlıkla tanışacak... 

Çark-ı ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin