2. ŞEYTAN'IN HANÇERİ

96 21 4
                                    

Ölüm. Ne zaman geleceği belli olmayan, bazen elinde olan bazen ise elinde olmadan gerçekleşen eylem.
_____

Kapkaranlık bir yerde miydim? Yoksa, gözlerim mi kapalıydı? Kapkaranlık bir yerdeyim. Sonunu göremediğim, belki de sonu olmayan bir ormanın içindeydim. Etrafımdaki her şey karanlık yüzünden simsiyahtı. Ay ışığı buraya küsmüş belki de unutmuş gibiydi. Ağaçların arasında ben duruyordum. Üstümdeki beyaz elbiseyle karanlıkların arasında kaybolmuştum. Muhtemelen çok uzaklardan birisi baksa, beni kolayca seçebilirdi. Üstümdeki beyaz elbisenin tülden kolları bileğime kadar iniyor, avucumun içini okşuyordu. Elbisemin etekleri kat kattı. Bu bana masallardaki prenseslerin elbiselerini anımsatıyordu. Her rüzgar darbesinde eteğimin ucu sağa sola süzülürken bir kuğu gibi hissettiriyordu. Rüzgâr üşütmeyecek şekilde tenimi okşuyordu.

Hafif hırlama ile karışık bir miyavlama sesi duydu kulaklarım. Ama korkutucu değildi sanki bu karanlık onu boğuyormuş gibi acı içinde yalvarıyordu. Avlanacağını hisseden bir geyik gibi hemen sesin geldiği yere doğru baktım. Gözlerim sanki bir mercekti ve ben şu an karanlığa odaklanarak o sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Tekrar hırlamayla karışık bir miyavlama sesi duydum ve bu sese yaprak çıtırtısı da eklendi. Biri vardı, bundan emindim ve bulunduğum alana doğru yaklaşıyordu. Bunu yaprakların çıtırdamaları ile anlamıştım. Kendimi koruyacak hiçbir şeyim yoktu üstümde ve bu sonsuzluğa yol açmış ormanda yapayalnızdım. Sesler gittikçe daha da yaklaşıyordu. Bir an için bu sesleri zihnimin içine yeni giren düşüncelerin ayak sesleri gibi hissettim. Hissettiğim gibi ürperdim. Sadece yaprak çatırtıları, hırlamayla karışık miyavlama ve nefesimin sesi vardı. Ama zihnim oldukça kalabalık bir şehrin oldukça kalabalık olan bir meydanındaymış gibi idi. Zihnimin içindeki düşünceler bir insan gibi çığlık atıp konuşabiliyordu, bir bedene girmiş gibiydiler. Bana bir şeyler söyleyip, aşağılıyorlardı. Ama hepsi bir arada konuşunca hiçbir şey anlaşılmayıp dedikleri bir uğultudan farksızdı. Zihnimdeki seslere daldığım için bir ormanda tek başıma olduğumu üstelik bana yaklaşan birinin ya da birilerinin olduğunu unutmuştum. Yalnızlığım ile karşı karşıya kalmıştım.

Yüzleşmem için karşıma çıkıp ama bana konuşma fırsatı bile tanımadan, sen koca bir yalnızlıksın. Sen yalnızlığın tekisin. Yalnızlık eylemi bedenine hapsolduğunu ne zaman anlayacaksın çok merak ediyorum, diye fısıldamıştı yalnızlığım. Ben yalnız değildim, ben yalnız' idim.

Hâlâ sesin sahibi yanıma gelememişti. Bu bana içinde bulunduğum ormanın ne kadar büyük olduğunu düşündürdü. Gerçekten de sonsuzluğun içinde hapsolan bir ormanda olduğumu düşünmeye başlamıştım. Peki, ben nasıl girebilmiştim bu ormana? Orman beni içine nasıl kabul etmişti? Nasıl girdiğimi bile bilmediğim ormanda nasıl çıkacağımı da bilemiyordum. Zaten çıkmakta istemiyordum. Her ne kadar karanlığında beni bastırmaya çalışsa da beni kabul etmişti ve ben de onu. Karanlığın içine beyazlığımla karışıp siyah ormanı gri rengine çevirecektim. Ve biz birbirimizle karışınca sanki birliğimize daha da sıkı sarılacaktık.

Artık ses yoktu. Gördüğüm şeyden sonra nefes sesimde yoktu. Gözlerinde denizin ortasında yaşayan ormanı taşıyordu, minik kaplan. Uzaktan yavru kaplan gibi duruyordu ama yakınlaşınca öyle olmadığını anladım. Kapkara bedeni sayesinde gözleri daha çok parlıyordu. Her ne kadar gözlerine aşık da olsam o bir kaplandı ve beni öldürebilir. Derin bir nefes alıp bir adım geriye kaçtım kaplandan ama hiçbir işe yaramamıştı ben geriye gidince o da bana doğru gelmişti.

Tanrım lütfen bana yardım et. Her şey için yardım et. Zihnimdeki sesleri sustur. Karşımdaki kaplan da bana zarar vermesin, lütfen.

ÖLÜMLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin