12

18 5 0
                                    

Selin
Onlara mesaj attıktan sonra biraz uyumaya karar verdim. Yatağa gidip yattım, gözlerimi kapattım ama aklıma bir şeyler geldi, Romane Conti. Sinan beyle sözleşme yapmıştım. Bu kadar pahalı olduğunu hiç düşünmedim. Onu kandırmak kolay değil, çünkü şeytan. Ama o şarabı almak için param yetmez... Saate baktım, şimdi saat üç, fazla uyumuştum. Yataktan kalkıp hazırlanmaya başladım. Telefonuma baktım, Hasan'dan mesaj gelmişti, sadece anladım diye. Ne yapıp edip Sinan beyle görüşmem lazım. Apartmandan çıkıp yakındaki parka gittim ve banka oturdum. Onu bekliyordum, ama gelmedi. Bu kez Özlem hanım için siyah kediyi aramaya başladım ama bulamadım. Vazgeçip metroya bindim, Çin lokantasının yanına geldim. Daha vaktim vardı. Bir kafe buldum, orada vaktimi geçirmeye karar verdim. İçeri girdim, bir garson bana geldi ve bir masaya beni götürdü. Oturdum, bir kahve sipariş ettim. Yanımdaki kişi pasta yiyordu, o pasta çok güzel görünüyordu. Garsonun kahve getirdiğinde o pasta da sipariş ettim. Onlarla yemek yiyeceğim ama fark etmez. Garson pasta ve bir kahve getirdi. "Pardon, ben sadece pasta sipariş ettim." dedim. Ama yanlış değildi, ben fark etmeden önce karşımdaki sandalyede Sinan bey oturmuştu.

Garson kahve ve pastayı koyup gitti. Sinan bey kahvesini yudumlayıp bana selam verdi. "Merhaba, Selin." "Merhaba Sinan bey. Sizden ricam var." dedim. "Paran yetmez, değil mi?" "Yine aklımı mı okudunuz?" "Hayır, o şarap çok pahalı, sadece dedim ama sen onayladın." "Bu kadar pahalı olduğunu hiç düşünmedim." "O zaman değiştireyim, Opus One isimli bir şarap var, pahalı ama satın alabilirsin." "Tamam, internete bakabilir miyim?" "Tabii ki." deyip kahvesini yudumladı. Onun dediği gibi pahalı ama para biriktiriyorum, o parayla satın alabilirim. "Tamam, anlaştık." dedim. Bu şarabı rejisör de seviyor galiba, bu markayı daha önce duymuştum. Sinan bey "Eskiden sözleşme yaptım, o adam bana Romane Conti'yi verdi." dedi. "O adam zengin miydi?" diye sordum. "Zengin değil, o yazardı. Büyük bir ödül aldı ve o parayla şarabı verdi bana." "Nasıl bir sözleşme yaptınız?" "Sırrımız." deyip yine kahvesini yumduladı. "Ama o adam sözleşme yüzünden siyah kedi olarak yaşamaya devam ediyor." "Gerçekten mi?" dedim, aklıma Özlem hanımın siyah kedisi geldi. "Selin, sen de görmüşsündür." "Evet gördüm. O zaman o siyah kedi..." "Evet öyle." dedi Sinan bey. Özlem hanımın anlattığı şeyler gerçekti. "İşim var, ben gidiyorum. Sen de gitmelisin, görüşme saati yaklaşıyor." dedi. Kol saatime baktım.

"Evet ben de gitmeliyim." "Bu arada bir şey fark ettin mi?" dedi bana. "Nedir?" Hiçbir şey aklıma gelmedi. "Boşver, küçük bir şey. Senin gibi akıllı birisi fark edebilir diye düşündüm." "Merak ettim ama." "Her neyse, şarabı alınca o parka gel, Selin. Orada mavi yılanın bilgilerini vereceğim." deyip gitti. Hasan'dan telefon geldi. "Alo Selin, şimdi neredesin? Lokantanın önündeyim ama sen yoksun." "Kusura bakma, şimdi gidiyorum, yakındaki bir kafedeyim." "Tamam o zaman bekliyorum." dedi Hasan. Kasada hesabımı ödeyecektim ama çoktan ödendi, Sinan bey ödemiş. Kafeden çıkıp Çin lokantasına gittim. Hemen Hasan'ı buldum. "Çok beklettim mi?" "Hayır. Kafede ne yapıyordun, Selin?" "Babanla konuşuyordum." "Gerçekten mi? Neden seninle?" Etrafıma baktım, ama Cansu'yu göremedim. "Selin, dinliyor musun?" dedi Hasan. "Evet evet, nedenini bilmiyorum." dedim ve telefonuma baktım. Cansu'dan mesaj gelmişti, daha işteymiş. Otuz dakika alır, yazıyor. "Arkadaşım geç kalacakmış, içeri girelim mi, Hasan?" "Olur, ne konuştuğunuzu merak ettim." Hasan'la Çin lokantasına girip bir masada oturduk. "Hasan, merak etme. Artık Cansu'ya senin şeytan olduğunu anlattım." "Sahi mi?" "Evet, yanımda insan yok diyordu." Hasan şaşırdığı için öksürüyordu. Su içti, ama durmadı.

"Babamla konuştuğunu söylüyordun." dedi Hasan. "Evet mavi yılan için onunla sözleşme yaptım." dedim. "Gerçekten mi?Yapmamalıydın bence, babam her zaman bir şey planlıyor." "Ama mavi yılanı bulmak istiyorum." "Anladım, senden bir şey istedi, değil mi?" "Evet pahalı bir şarap." "Eskiden de şarap istemiş." "Hasan, senden ricam var." dedim. "Söyle." "Sen de şarap için para ver bana." "Neden?" "Mavi yılanı istiyorsun değil mi?" Evet ama..." "Ondan mavi yılanın bilgilerini alacağım." dedim. "Sen de mavi yılanı istiyorsun, kavga edebiliriz." "Olabilir ama önce mavi yılanı işbirliği yaparak bulmalıyız bence." "Hımm aynen. O zaman mavi yılanı bulursak nasıl karar vereceğiz?" diye sordu bana. "Taş kağıt makas." "Ciddi mi söylüyorsun, Selin?" "Başka bir yol var mı o zaman?" dedim. "Tamam, o zaman yapalım." deyip ellerini sildi Hasan. "Şimdi değil, Hasan." "Neden?" "Eğer yenilirsen, motivasyonunu kaybedeceksin." "Haklısın, düşündüğümden daha akıllıymışsın." "Saygısızsın." "Kusura bakma, Selin." Çin lokantasından içeri birinin girdiğini gördüm, Cansu'ydu. Ona seslendim. "Cansu, buradayım." Cansu fark etti, bana bakıp masaya geldi.










MAVİ YILAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin