25

16 3 1
                                    

Cansu
Bir hastanın odasına gittim, işim var ama hemşire olarak değil, abla olarak. Bu işi kendi elimle bitirmem lazım. Odanın önüne geldim, bir nefes alıp kapıyı açtım. "Merhaba Murat bey, nasılsınız?" dedim. "Hemşire hanım söylemeli miyim?" "İstediğini söyle." "O zaman niçin buraya geldin, abla?" "Biliyorsun, değil mi?" dedim. "Evet biliyorum, ama sen de bir şey kaybedeceksin, değil mi?" "Evet ama sorun değil." "Gerçekten mi? Öyle görünmüyorsun." dedi Murat. "Ama yapmam lazım." "Senin bile böyle bir şey yapmana onlar izin vermezler ve seni affetmeyecekler bence." "Evet biliyorum ama bu benim işim, abla olarak." dedim, Murat'ın dediği şey doğruydu. Ben de kanatlarımı kaybedeceğim herhalde. "Tamam o zaman kabul ediyorum." "Işığını kaybedeceksin, Murat." dedim. "Evet anlıyorum, ama sen de, değil mi?" "Evet ben de, ama kabul ediyorum." "Ben şampiyon olacaktım, planımı da tamamladım ama nedense adil karar verdiler, sen mi yaptın?" dedi Murat ve bana baktı, kızıyordu. "Ben değil ama biz yaptık, sen yanlış tarafa gittin, düzeltmek için yapabileceğim bir şey yoktu ama, umudumuz olarak Ali vardı, son umudumuzdu." dedim. "Korkuyorsun, ışığını kaybetmekten." "Evet ama Ali bana cesaret verdi, onun cesareti herkese ulaştı." dedim.

"Ali sadece bir insan, bizim gibi bir varlık değil." "Evet ama senden daha yüksek varlık bence." dedim. "Her neyse, işini bitir." dedi Murat. "Tamam." dedim ve onun göğsüne sağ elimi koydum, gözlerimi kapattım. Elim sıcak olmaya başlıyor, yanık kokusu geliyor. Murat uyumuş gibi gözlerini kapatıyordu. Küçükken beraber oynardık, parka gitmeyi severdik. Öyle bir çocuktuk, ama biz bir zaman sonra ayrıldık, on yaşındaydım. İşimi bitirdim, kolum siyah oldu. Biraz dinlenmeliyim, yere oturdum. Kanatlarımın yok olmaya başlamasını hissettim. Odaya biri geldi, neden geldi buraya? Sinan'dı. "Niçin buraya geldin?" diye sordum. "Kanatların yok olmaya başlıyormuş, yine sözleşme yapalım mı?" dedi Sinan. "Sen melek değilsin." dedim. "İstiyor musun, istemiyor musun?" "Mümkünse..." "Anladım." dedi ve bana bir şey verdi. "Bunu nereden buldun? Sözleşme yaptık, değil mi?" "Boşver, sizin için yaptım. Oğlum biliyordu, yani onun aklını okudum sadece." "Onun yerini değiştirmek zorundayız." dedim.  "Her neyse, sana veriyorum bunu." "Ama neden iki tane var?" "Murat için." "Emin misin?" "Evet eminim. İşim var, ben gidiyorum." dedi Sinan. "Dur, ne istiyorsun o zaman?" "Yok, sadece Medusa'nın boynunu görmek istiyordum." diyerek odadan çıkıp gitti. Onun verdiği kutu içinde iki mavi yılan vardı.

Hasan'ın yaptığı gibi baş parmağımın kökünü ısırttım. Acı hissettim, Hasan bilmiyordu, şeytan ya da meleksen seçebilirsin, insan olmayı veya kanatlarını iyileştirmeyi. Kendi kanatlarımı iyileştirdikten sonra Murat'a da aynı şey yaptım ve bu kez Murat için gökyüzüne doğru uçtum. Bu kez kötü bir şeye uğramasın diye yine Murat'ın göğsüne sağ elimi koydum. Kutudaki mavi yılan tamamen beyaz oldu. Sonuç olarak Sinan sayesinde biz ışığınız kaybetmedik, biz de artık iki kez doğan varlık olmuştuk. "Cansu, neredesin?" Özlem hanımın sesi duydum "Buradayım." dedim odanın önüne Özlem hanım geldi. "Hastaya bakıyordum, şimdi gidiyorum." dedim ve oradan kalktım. "O kutu ne?" diye sordu bana. "Arkadaşım bana verdi." "İçinde ne var? Meyve mi?" "Hayır, iki beyaz yılan var." dedim. "Dalga geçme, her neyse kutuyu bıraktıktan sonra yardım et lütfen." dedi Özlem hanım. İşimi bitirip hastaneden çıktım, Selin'den telefon gelmişti. Onu aradım "Alo Selin. İşteydim." "Tahmin ettim, mümkünse bir yerde yemek yiyelim mi?" "Bugün yorgunum, başka gün olur mu?" "Evet, olur o zaman görüşürüz." "Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım. Eve dönünce hemen uyudum. Yarın işim yok, ama Murat'a bakmak için hastaneye gideceğim.

Sabah oldu, uyandığımda saat ondu, hemen hazırlanıp evden çıktım. Hastaneye gelince Özlem hanımla karşılaştım. "Merhaba, bugün tatil, değil mi?" "Evet, ama kişisel işim var." "Tamam, iyi günler." "Size de iyi günler." deyip Murat'ın odasına gittim. İçeri girdim ama odada Murat yoktu. Bir hemşire bana geldi. "Merhaba Cansu, Sinan beyden sana not var." dedi ve bana bir kağıt verdi. "Teşekkürler." "Önemli değil." deyip gitti. Yine mi geldi Sinan? Hastaneden çıktım ve o numarayı aradım. Neden Sinan bana telefon numarasını verdi? Anlamadım. "Alo." dedi ama Sinan değildi. "Alo, kimsiniz?" dedi Murat. "Ben Cansu." "Nasıl telefon numaramı biliyorsun?" "Bir yerden duydum, neredesin? Konuşmak istiyorum seninle." "Uyandığımda yaralarım hiç yoktu, bana ne yaptın? İşini bitirdin, değil mi? Hala kanatlarım da var." "Bu kez yanlış tarafa gitme, yeniden doğduğun söyleyebilir." dedim. "Anladım, teşekkür ederim, ablam." dedi Murat, böyle bir şey söylemesine şaşırdım. "Rica ederim, peki  neredesin?" "Metro durağının yakınındaki kafedeyim." "Tamam geliyorum." "Bekliyorum." dedi Murat, telefonumu kapattım. Kafeye geldim, hemen onu buldum "Merhaba." "Bana ne yaptın?" "Kahve içerek konuşalım." dedim. Kahve geldi, kahvelerimizi içmeyi unutarak konuşuyorduk. Uzun zamandır onunla konuşmamıştım, bu kez erkek kardeşim olarak ben onu korumalıyım.










MAVİ YILAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin