09.01.2020

122 35 26
                                    

Saat 04.00. Üçten beri uyanığım. Geceleri uyuyamıyorum. Üçe kadar uyumamı sağlayan şey de ilaçlar zaten. Bu şekildeki uyku ne kadar sağlıklı, tedavimdeki rolü ne bilmiyorum. Tek diyebileceğim "fikrimden geceler yatabilmirem".
Dün kelimenin tam manasıyla bok gibi bir gündü. Küçük şeyler birike birike patlamama sebep oldu. Ya da tam tersi ben patlamak üzere olduğum için tüm küçük şeyler gözüme battı. İlk başta psikoloğuma gidip psikiyatristimin kişilik testi istediğini söyledim. Arayıp teyit etmek istedi.
Sanki yalan söylüyormuşum gibi. Psikiyatri servisinde yatmanın en kötü yanı sözünüze itimad edilmemesidir. Size asla inanmazlar. Her şeyi kendi gözleriyle görüp doğrulamak isterler. Mesela, ilacımı yuttum dersiniz ama ağzınızı açıp dilinizi 360 derece döndürmedikçe bunun bir anlamı yoktur. Sonunda psikolog ikna olunca testi yaptım. Sonra odaya geldiğimde gördüm ki oda arkadaşım ayrılıyor. Yine özellikle bu serviste oda arkadaşı çok önemlidir. Ayrılan arkadaş çocuktu ve çoğunlukla zararsızdı. Ama yeni gelecek kişiyi tanımıyordum. Bu yeterince tedirgin ediciydi. Aynı gün arkadaşlardan birinin oda arkadaşı onun yüzüne kaynar su dökmeye çalışmıştı. Bu da korkularımın yersiz olmadığını gösterir. Biz de doğal olarak o mağdur arkadaşımın benim yanımdaki boşalan yatağa geçmesini talep ettik. Ama bu, son derece makul talebimiz o arkadaşımın doktoruna danışmadan oda değişikliği olmaz denilerek reddedildi. Sanki her şeyi olması gerektiği gibi yapıyorlar da bir bu kaldı. Ulan kızın o odada hayati tehlikesi var! Neyse sonuç olarak o sıkıntılı kişiyi yalnız kalacağı başka bir odaya taşıdılar. Ben de o zaman ben arkadaşımın yanındaki boşalan yatağa geçeyim, dedim. Ona da yok dediler. Bu ülkedeki güya her şeyi kuralına göre yapma hastalığından nefret ediyorum. Gülünç bir örnek vereyim. En son arkadaşlarım Sakarya'ya benim konuşmamı dinlemeye gelmek istemişti. Sakarya'da öğrenci kongresinde sunum yapacaktım. Oraya gelmek isteyenlerin sayısı çoğalınca okulumuz Ankara'dan Sakarya'ya servis çıkartma kararı aldı. Servise binmek için isim yazdırmak gerekiyordu. Ben bazı sebeplerden dolayı bu isim yazdırma konusunda biraz geç kaldığım için beni servise almamışlardı. "Durun bir dakika! Bu arkadaşlar Sakarya'ya beni dinlemeye geliyor ama siz beni götürmüyorsunuz" dedim.
Zamanında isim yazdırmayanları götüremeyiz bilmem ne bir sürü prosedür anlatmışlardı. Bu olay sanırım yaşadığım durumu iyi betimliyor. Neyse bu konuya bir virgül koyalım sonra devam ederiz.
Bugün bir de değerlerim hakkında bir şeyler yazmalıyım. Psikiyatristim ödev verdi. Normalde böyle sipariş usulü bir şey yazmazdım. Ben de yazma doğaçlama gelişir ama bunu yazmam gerekiyor çünkü tedavim için gerekli. Soru tam olarak şu: bir insanı neler değersiz yapar?
Benim değer verdiğim şeylerin başında ilk olarak merhamet gelir. Tüm yaratılmışlara karşı merhamet özellikle hayvanlara. Hayvanların da bizimki gibi duygu dünyası var. Sadece fiziksel ihtiyaçlardan ibaret yaratıklar değiller. Hayvanlara merhamet etmeyen kişi benim için değersizdir. Birgün çok sevdiğim bir büyüğümle oturuyorduk. Talihsiz bir böceğin yolu bizimkiyle kesişti. Arkadaşım farkeder etmez hemen üzerine basıp öldürdü. O günden beri arkadaşım değil. İkinci olarak doğa sevgisi ve sorumluluk bilinci geliyor. Doğayı umursamamak ve hor kullanmak değersizlik sebebidir. İnsan karbon ayak izinin farkında olarak yaşamalı. Üçüncü olarak, bir insan neye niçin inandığını bilmeli. Bir ilahiyatçının dediği gibi donuna verdiği değerin yarısını da dinine vermeli. Bu değeri verdikten sonra neye inanırsa inansın. Yeterki inançlarının temeli olsun, sebebi olsun. Öyle cool duruyor ya da durmuyor diye inanç tercihi yapılmaz. Bu değersiz kılar. Ha bir de kimse inancı için ötekileştirilmemeli. Dini görüşler özneldir. Talep edene hoş bir dille açıklanabilir. Ama kendi görüşünü tek doğru olarak kabul ettiğinden ötekilere savaş açan, diğer görüşleri cebr ve hile ile değiştirmeye çalışan, gereksiz yere kalp kıran insanlar değer kaybeder.
Herkesin dini inancı kendi içsel durumuna göre en mantıklısıdır. İki taraf ta razı ise bu öznel düşünceler nezaket kurallarına uygun olarak tartışılabilir. Son olarak bir insanın meraklı olmasını isterim, değilse ben çok değer veremem. Aslında her insanda yeterince merak duygusu vardır. Ama bazı insanlar bu duyguyu eşin dosyun ne yaptığı, ne giydiği dedikodusuyla doyurur. Benim olmasını istediğim merak doğaya karşı olandır. Ben küçükken Dünya neden dönüyor, üzerindeki sular neden dökülmüyor, Güneş ne kadar büyük, diğer yıldızlarda birer güneş ise onların ışıkları neden sarı değil, o güneşlerinde içlerinde insan yaşayan kendi gezegenleri var mı, o insanlar da bizi merak ediyor mu gibi soruları çokça düşünürdüm. O zamandan beri merak ediyorum gerçi. Sadece sorular değişti. İnsan doğru şeyleri merak edip araştırdıkça konuşmaya değer biridir.

NEVROTİĞİN NOTLARI (Kitap Olacak)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin