Aklım Ekseninde|9

83 18 6
                                    

iyi okumalar
__

Yazdığı nota uzun uzun bakıp balkona çıktım. Telefonumu yanıma koydum. Gözlerimi kapatıp kafamın içindeki milyon tane düşünceye daldım. O hayatıma müdahale ettiğinden beridir, benim için önemli olanları kaybetmiştim. Kardeş gibi gördüğüm en yakınımdakileri, onlara sunduğum sonsuz güveni, paylaştığım sevinçlerimi, çıkarsız sevgimi... Öte yandan gerçekleri de kazandırmıştı. Onca zaman gözümün önünde olup, fark edemediklerimi görmemi sağlamıştı. Yine de mutlu değildim. Kafamın içi, üst üste atılmış düğümlerle doluydu.

İlk defa birinin benim için bu kadar çabaladığını görüyordum. Hayatımda ilk defa birçok duyguyu aynı anda yaşıyordum. Üzgündüm, ağlamak istiyordum. Yanımda olmasını istediğim insanlar yanımda değildi. Korkuyordum, yıllardır bir şekilde bastırdığım duygularım yüzeye çıkmıştı. Başkalarının korkularımı fark etmesinden öyle çok korkuyordum ki.

Gözüme takılan jelibonları alıp ağlaya ağlaya yemeye başladım. Şimdiye kadar kimse bana jelibon almamıştı. Jelibon dediğiniz nedir ki, değil mi? Aslında alınan hediyenin büyük küçük hiçbir önemi yoktur. Önemli olan verdiğiniz kişiye ne hissettireceğinizdir.

Bu kadar küçük bir şey bile benim mutlu olmam için yeterliydi. Peki neden şu an değildim? Oysa bir sürü jelibon yemiştim. Neden bitmiyordu kötü anılar? İçimdeki o hayal kırıklığı neden geçmek bilmiyordu? Her defasında başka bir yanımdan vurulmaktan tükenmiştim. Onlar hiç mi yorulmamıştı? Üzmekten. Kırmaktan. Gitmekten. İçimde yarım kalmış bir şeyler vardı. Bir türlü kimsenin kapatamadığı, hiçbir şeyin unutturamadığı açıklaması zor bi' his.

Peçeteyi avucuma alıp gökyüzüne baktım. Hava soğuktu. Deli gibi titriyordum ama şu an üşümek umurumda değildi. Bacaklarımı kendime doğru çekip kollarımı etrafına sardım. Her nefes verdiğimde dudaklarımın arasından çıkan beyaz buharı görmezden gelip, bakışlarımı sokağa doğru çevirdim. Sessizdi. Bu kadar sessiz oluşu hoşuma gitmiyordu. Ne cırcır böceklerinin ne de kurbağaların çıkardığı garip sesler... Hiçbiri yoktu.

Sadece kocaman bir sessizlik hakimdi karanlık sokağıma fakat boş değildi. Kaldırımda oturan biri vardı. Beyaz spor ayakkabısı siyahlar içindeyken oldukça dikkat çekiyordu. Nasıl birisi olduğunu görmemi, sağ gözümdeki iki derece olan miyopluk engelliyordu ama bir dakika... Buraya mı bakıyordu o?

Gözlerimi kısıp dikkatle bakmaya çalıştım. Elindeki bir şeyle oynuyordu. Yansıyan ışıkla telefon olduğunu anladım. Elini kafasına doğru götürdüğü sırada yanımdan gelen titreşim sesiyle irkildim. Tesadüf olamazdı herhalde? Açmakla açmamak arasında çok gittim. İçimden bir ses, beni arayanın karşımdaki kişi olduğunu ve o kişinin de anonim olduğunu söylüyordu. Açmaya karar verip sesimi toparladım.

"Efendim?"

"Üşüdüğün halde neden içeri geçmiyorsun?"

Sesi kulaklarıma dolar dolmaz içim titredi. Yutkunup konuşmaya devam ettim.

"Kimsiniz?"

"Çok yoruyorsun beni."

"Dinlenebileceğin bir yere git o zaman."

"Yanında olduğum günlerde gelecek güzel kızım ama şimdi içeri geç. Kombiyi aç ve yatağına yat. Dinlenmen gerek."

"Neden benimle bu kadar ilgileniyorsun?"

Hafifçe ofladı.
"Neden cevabını bildiğin sorular soruyorsun?"

"Cevabını bildiğimi sanmıyorum. İlk defa sesini duyuyorum ama senin söylediklerin sadece emir cümlelerinden ibaret."

"İçeri geçince konuşuruz."

"İstediğimi alana kadar geçmeyeceğim çocuk."

"Çocuk mu?"

"Evet, buradan bakınca oldukça küçük görünüyorsun. Kaç yaşındasın? 17-18?"

"Yalnız bu oyunlara gelmem ben. Yakınına gelmemi istiyorsan söylemen yeterli."

Boğazımı temizledim. Bu çocuk çok fazla ukalaydı. Bu gece sinirden kendimi sağa sola atmazsam iyiydi.

"Gelirim, sorularını istediğim şekilde cevaplarım ve sonra içeri geçersin."

Bu gece iç sesimle yalnız kalmak istemiyordum, huyuna giderek söylediğini kabul ettim. Belki onu görebilirdim de...

Aklım EksenindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin