Aklım Ekseninde|4

259 52 14
                                    

iyi okumalar
__

Telefonla birlikte kendimi de yatağa attım. Sinirden kriz geçirecek haddeye gelmiştim. Çocukla oynar gibi alay ediyordu benimle. Yazarken bile özgüven patlaması yaşayarak gevşekçe cümleler kuruyordu ya... Ağzının ortasına bir tane sağlam geçiremiyorum diye deli oluyordum.

Zaten çabuk sinirlenen bir yapım var. Öfkem bütün hücrelerime yayıldıkça ateş basıyordu tüm vücudumu. Telefonumu, kulaklığımı ve kot ceketimi alıp aşağı indim. Kapıdan çıkacağım sırada Nimet Teyze'yle karşılaştık.

Kendimi bildim bileli evimizde çalışırdı. Annem ve babam gittiklerinde az bakmadı bana. Hatta kendi ailemden daha fazla ilgilendi demek daha doğru olur.

"Çıkıyor muydun güzel kızım?"

"Evet, dönerim birkaç saate."

"Tatlı getirdim sana. Ortalığı toparlayıp yemeği yaparım. Gelince de yemeğini ye mutlaka."

Gülümseyip çıktım.

Nimet Teyze'nin bir tane oğlu vardı. Kocasını, Buğra daha altı yaşındayken kaybetmiş.

Hep söylerdi, bir kızı da olsun istemiş ama olmamış. İyi ki de olmamış. Yoksa ne onu, ne de Buğra'yı tanıyamayacaktım hiç. İkisi de birbirinden değerli benim için.

Buğra, benden birkaç yaş büyük. Şehir dışında iyi bir üniversitede son sınıf öğrencisi. Babam özelde okutmak istedi ama o kabul etmedi. Babam da okulu bitirince yanında çalışacağına dair söz verdirtti. Babam işte... Bir oğlu olmadığı için kendine veliaht arıyor. Buğra'ya da en az benim kadar güvenir ve sever. Bilmiyorum, belki de daha çok.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp denize en yakın banka oturdum. Kulaklığımı takıp playlisti karışık çala ayarladım. Hava kararıyordu. Gözlerimi kocaman denizin, en uzağına diktim. Göremediğim ama hep çok merak ettiğim en uzağa... Sanki sonu yoktu.

Hatta küçükken, bir zaman baktıktan sonra gökyüzüyle birleşiyor sanardım. Keşke o zamanlardaki hayal gücümüz kadar temiz olsaydı dünya.

Cebimdeki telefon arka arkaya defalarca titremişti ama bırak okumayı, elimi kaldırıp ekrana bakacak gücü bile kendimde bulamıyordum. On dokuzuna yeni girmiş genç bir kızdım ama bazen öyle anlar oluyordu ki, bitti diyordum. Bitti artık, tükendim. İşte o an nefes almak bile zor geliyordu. Şimdi olduğu gibi. Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Gözlerim usulca kapanırken, sadece kulağımda çalan şarkıyı ve soluduğum havaya odaklandım.

1 buçuk saat sonra

"Abla... Abla kalksana! Abla duyuyor musun beni?"

Birinin, kolumu zililyonuncu kez dürtüklemesi sonucunda zorla açtım gözlerimi. Karşımda korkuyla suratıma bakan bir çocuk vardı. Kulaklığımı çıkardım. Doğrulmak için hareket ettiğimde acıyla inledim. Şu yaşımda bel fıtığı olmazsam iyiydi.

"Abla, iyi misin?"

"İyiyim, uyumuşum sadece."

Suratıma öylece bakmaya devam edince sordum.

"N'oldu, bir şey mi isteyeceksin?"

"Yok abla, bir abi bunu sana vermemi istedi."

Elime küçük bir kağıt tutuşturup koşmaya başladı. Alt tarafı birkaç dakika gözlerimi kapattım. N'oluyor be? Çocuğa görüş açımdan çıkana kadar baktıktan sonra kağıdı okumaya başladım.

Sana mesaj attığımda en fazla on dakika sonra cevap vermeni istiyorum. Bir daha sakın bu şekilde çocukça davranma.
ŞU APTAL TELEFONUNA DA BAK-🌙

Bu neydi şimdi? Cebimden telefonu çıkarıp mesajları okumaya başladım.

Aklım EksenindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin