Selam! Bölüme geçmeden önce ufacık bir duyurum var. Geçen bölümlerde kitapları eleştirmediğimi, resmen linç ettiğimi yazanlar olmuştu. Kaba bir dil kullanıyorum, evet. Ama bu artık kitabın kimliği olmuş durumda. Kibar bir dil kullanmayı denedim ama gerçekten işin (en azından benim açımdan) tadı kaçıyor. Ben bu hesabı tamamen kafa dağıtmak için açtım ve burada da beni sıkan, sahte nezaket kurallarına uymak istemiyorum.
Burada kendi menfaatime olan hiçbir şey yapmıyorum. Saygısızlık boyutuna ulaşmadığı sürece de keyif aldığım şekilde yazmaya devam edeceğim. Hatta bunu bilmem kaç kez düzenlediğim istekler bölümüne de eklerim, böylece gelebilecek her türlü eleştiriye hazırsanız istek atarsınız.
Son olarak, ne ben ünlü rus eleştirmen Vessarion Belenski'yim, ne de siz Turgenyev, Gogol ya da Dostoyevski tarzı bir yazarsınız. Bu kadar kasmayın.
***
Here we go
canberkhuner' e ait 12 bölümlük çalışma. Şöyle bir önizlenim yapmak gerekirse;
Kapağa bayıldım. Tanıtım bölümü kısa, merak uyandırıyor. Özetleyici. Denis beğendi.
İyi şeylerle devam etmek ve birkaç tatsız noktaya ise bölüm sonunda değinmek istiyorum. Bu yüzden ilk önce kurguya şöyle bir bakış atacağım. Eğer kitabı okumayı düşünüyorsanız bir sonraki 5 paragrafı okumayın. Bol bol spoi olacak.
Seneryo bana tamamen Alice in Borderland'i anımsatıyor. 10 arkadaş ve deneklere çeşitli psikolojik deneyler uygulayan iki manyağımız var. Ortalığın nasıl şenleneceğini düşünün işte...
İlk bölüm bana gerçekten klişe geldi. Her bölüm birisi ölüyor. Karakterler arasında şu ikinci sınıf amerikan dizilerindeki konuşmalar geçiyor. Oradan çıkabileceğine inananlar, bencil, hemen o dakikada yaşamak için öldür mottosunu takınanlar, olaya tamamen duygusal yaklaşanlar vesaire. "Çok arasam bulamayacağım bir kurgu değil. Korku/aksiyon seneryolarının kadrolu yan elemanı." Dedim ilk önce.
Ama daha üçüncü bölümün sonlarında (karakter tanıtımı ve girişten sonraki) fikrim değişmeye başladı. Bölüm sonundaki sorular, o heyecan falan derken yardırdım gidiyorum. Gece 12-1 gibi okumanın etkisiyle de olacak ki epey bir etkilendim. Bölüm sonlarında acaba bu sefer kim öldü diye diye tek seferde bitirmişim. Denis, dedim. Klişeyse klişe! Kendini okuttu mu? Okuttu. O zaman bunun gibi bir seneryonun daha önce onlarca kez yazılmış olması neyi değiştirir?
Bölüm sonundaki gerilim, sorular, karakterlerin 10 bölüm gibi kısa bir sürede ne mal olduğunu görmemiz, sanki orada, o anı yaşıyormuş gibi hissettirmen normalde "ne var canım herkes yazar bunu" diyeceğim kurguya resmen evrim geçirtti. Özellikle gerilim, korku türünde etiketlenip bu öğelerin hiçbirini taşımayan watty kitaplarını hatırladıkça iyice emin oldum buna. Bu kitabı bu noktaya getiren bir şey varsa da ayrıntılar, "way amk ben buna hiç dikkat etmemiştim." Dedirten noktalardır. İnce düşünülerek yazılmış seneryolara anında tav olan denis, bunu da beğendi.
Özellikle final şaşırttı. Hepsinin yaşıyor olması falan, finalden beklediğim potansiyelde bir şoktu.
Normalde, "HANİ NEREDE?!" diye bağırıp ortalığı yıktığım bir diğer mevzu; tasfir. Ama yo, bu sefer daha sakinim çünkü aksiyon, korku, paranormal katagorisindeki çalışmalarda betimlemelerin minimum seviyede tutulması taraftarıyım. Okuyucu kimin öldüğünü öğrenmek için meraktan çatlarken siz kelebekleri ya da ne bileyim duvar süslerinin ne kadar zarif olduğunu anlatamazsınız. Barındırmazlar adamı.
Ama buna rağmen kafamızda mekanı, karakterleri canlandırabileceğimiz kadar iyiydi tasfirler. Ha daha iyi olur muydu, olurdu. Ama bu kadarı da yetti şahsen.
Başta bahsettiğim can sıkıcı noktalara gelirsek, bunların çoğu kitabın içindeki fizikel kusurlardı.
Ama diğerleri az çok sindirebileceğim şeylerken, ortada şöyle koskocaman bir problem var; karakter tanıtımı.
Karakter tanıtım kısımlarından nefret ettiğimi belirtmiş miydim... kesin etmişimdir. Doksan kez falan. Neden mi ediyorum? O kadar gereksiz ki!
Ben o karakterleri kitabı okurken tanımak isterim. Jack'in Sabrina ile ilişkisi olduğunu ilk bölümü okurken bilmesem de olur mesela. Sabrina öldüğünde Jack'in yüzündeki ifadeyle anlamak isterim, Amy'nin kimya öğretmeni olduğunu yazar bir yere iliştirsin, öyle kafamda canlandırayım isterim. Konu çarklılar olunca Martin öne atılsın, öyle mühendis olduğunu anlayayım isterim. İsterim de isterim.
Yani bu bildiğiniz yazar tembelliği. Karakterleri koskoca 10 bölüme serpe serpe anlatmak varken daha kitaba girerken birden, aklımızda bile tutamayacağımız şekilde önümüze yığmaktır. Gerçekten tanıtım bölümündeki hiçbir ismi aklımda tutamadım. Yahu zaten tanıtımda hepsini anlattım deyip bölümde esameleri geçmese galiba hiçbirini aklımda tutamazdım.
Neyse ki karakterlerin ilişki durumu, meslekleri hakkında az çok detayı bölümlerde vermişsin. Yoksa ikide bir tanıtıma bakmak gerekir, bu da bir süreden sonra bıkkınlık verirdi.
Diğer bir konu, fiziksel kusurlar. Normalde paragraf başında cümleye içerden başlanır ama bu dijital platformlarda ille de uyulması gereken bir kural mı emin değilim. Ama o kadar içerden başlamışsın ki göz yoruyor. Bir boşluk bıraksan yeterdi.
Şöyle mesela.
Diğer ve en önemli fiziksel kusur da şu;
Sence nasıl görünüyor? Göz yormuyor mu? Her konuşmada parça parça ayıırsan okuması daha kolay olmaz mı? Okuyucuyu böyle upuzun yazılar ürkütür. Bölüm çok uzunmuş gibi bir izlenim verir ki bölümlerinin uzunluğu normalde iyi.Yazım ve imla konusunda gözüme pek bir şey çarpmadı. Ufak tefek hatalar belki, ama sadece bu kadar.
Genel olarak iyiydi. Eğlendim, akıcıydı.
Yepp. Bu kadar. Denis kaçıyor.
-denis
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kitap eleştirileri with denis
Non-FictionALIMLAR DURDU. İSTEKTE BULUNMAYIN. Gururunuzu okşamayacağım. Eleştireceğim.