Engelgeisterlar...
İlk defa duymuştum böyle bir şeyi. Bilmediğim bir şey bulmak beni mutlu ederken heyecanla boş masalardan birine oturdum. Eskimiş sayfalardan birini açtım.
' Küçük yaşta ölen çocukların neredeyse hepsi melek olurlar. Ama bir efsaneye göre Engelgeister denilen bir ırk vardır. Ölen çocukların çok azı dünyadaki ruh eşlerine yardım etmek için cennete uçmaz. '
Daha çok okuyacaktım ki omzumda bir el hissettim. Arkama baktığımda Minho olduğunu görmüştüm. Onunla dışarıdayken bana dokunmaması gerektiğiyle ilgili bir anlaşma yapmıştık. Bu yüzden şaşkın şaşkın baktım ona. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı.
Ne oldu anlamında başımı salladığımda yüzünü gittikçe kaplayan endişe içime batıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum.
" Sadece lütfen eve gidelim... "
İtiraz etmeden önümdeki kitabı kapatıp rafa koydum. Gittiğim yolları hızlıca dönerken umarım ona bir şey olmaz düşüncesi vardı içimde. Gideceği için endişeleniyordum ilk defa. Yanlış bir şey mi yapmıştım?
Eve vardığımda Soojin Noona'nın neden erken döndüğümle ilgili bir şeyler dediğini duymuştum. Cevap vermeden odama gittim. Minho yatağımın kenarında öylece yere bakıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu yüzden gidip ona sarıldım. Bana karşılık verirken sıkıca sardı bedenime kollarını. İşte bu his. Bu his için bile Minho'yu bir hayal ile sınırlandıramazdım.
" Bana söz ver. O kitabı okumayacaksın. Soru sorma ve sadece dediğimi yap lütfen. "
Kulağıma fısıldadığında itiraz etmedim. Neden bunu istiyordu bilmiyorum ama Minho o kitaptan önemliydi.
Başımı salladım. Göğsüne gömdüm başımı. Bir hayalin nasıl kokusu olabilirdi? Onun vardı işte. Nasıl bir koku anlatamam.
Cennet gibi...
Sanırım en güzel tanım buydu.
...........
Sabah uyandığımda yanı başımda beni izleyen Minho'yu beklemiyordum. Dün en son ona sarıldığımı hatırlıyordum. Onun kokusu beni mayıştırmıştı sanırım. Onunla geçirdiğim uzun zaman beni şaşırtmıyordu artık.
Ona gülümseyip dağılan saçlarımı düzelttim. Yatağımın başucundaki komididen telefonumu alıp saate baktım. Çoktan öğlen olmuştu. Soojin Noona çok merak etmiş olmalıydı. Dün onu görmezden geldiğimi hatırladığımda içime bir pişmanlık çöktü.
Hemen yataktan kalktım ama başım bir iki saniyeliğine dönmüştü. Minho beni tutup gülümsedi. Ve kapıyı gösterdi. Kendimi suçladığımı anlamıştı. Cidden düşüncelerimi okuyor muydu yoksa beni çok mu iyi tanıyordu?
Ona gülümseyip salona geçiş yaptım. Soojin Noona televizyonun karşısındaydı ama izlemek yerine dalgın dalgın yere bakıyordu. Bu görüntü içimi sızlatmıştı. İstemeden çok endişelendirmiştim onu.
Sessizce yürüyüp koltuğun arkasından boynuna sarıldım. İlk başta irkilse de sonrasında kollarıma öpücük kondurmuştu.
" Endişelendirdiğim için üzgünüm. Sadece fazla halsizim bu aralar biliyorsun. "
" Önemli değil meleğim. Sadece endişelendim. Geçti zaten. "
Yanağına sulu bir öpücük kondurdum.
" Seni ne kadar çok sevdiğimi tahmin bile edemezsin Noona! "
Sahte bir kızgınlıkla burnumu sıktı.
" Noonalar her zaman daha çok sever. "
Öbür yanağına da bir öpücük kondurup kaçtım.
" Hayır ben daha çok severim! "
Odama dönerken arkamdan güldüğünü duymuştum.
Odaya girince hoş bir görüntü karşılamıştı beni. Minho yatağımda bağdaş kurmuş oturuyordu. Elinde bir defter ve kalem vardı. Yanına gidip ne yaptığına baktım.
Bir adama ait yan profil çizmişti. Hatlarından belliydi, bu kişi bendim. Bir şey demeden onu izledim. El hareketleri o kadar hızlı ve kusursuzdu ki sanki özene bözene çizilmiş bir resmi 4x hızda izliyormuş gibiydim. Gittikçe bana daha çok benziyordu. Sonunda bitirdiğinde defteri yanıma tuttu ve beni yan döndürdü. Yüzündeki zafer gülümsemesi işini beğendiğini belli ediyordu.
Onunla yaptığım her şey bana çok zevkli ve huzur verici geliyordu. Sanki hep iyi hissetmem için bana güzel bir enerji veriyordu. Bu huzur onu her gördüğümde içime doluyordu.
Tekrar ona döndüğümde resim ortadan kaybolmuştu. Alışmıştım bunlara zaten. Bazen Minho da ortadan kayboluyordu birden. Ama bu en fazla 2 saat sürerdi ve gitmeden önce bana haber verirdi. Onun dışında çoğu zaman beni hep bir yerden izlerdi. Hep yanımdaydı, hep destekledi beni. Belki benden daha çok tanıyordur beni. Ama ben onu tanımıyordum.
" Minho sen kimsin? "
Bir anda sorduğum soruyla afallamıştı. Belli ki beklemiyordu bu soruyu. Ama bunu ne zaman sorsam robot gibi hep aynı cevabı verirdi.
" Hayalinde oluşturduğun bir arkadaşım. "
Emin olduğum iki şey vardı. Bunlardan birisi onun bir hayalden ibaret olmadığıydı. Diğeri ise bizim basit arkadaşlar olmadığımızdı.
Elimi ona uzattım ve elini tuttum. Gözlerine bakarak yapıyordum her şeyi.
" O zaman bu his neden bu kadar gerçekçi? "
Elini tutup kalbime götürdüm bu sefer. Çok hızlı atıyordu. Onun elinin üstünden bile hissediyordum kalbimin atışlarını. Elleri titredi.
" Hayalimdeki birine aşık olmam komik bir ironi. "
Hiç bir şey demeden baktı sadece. Sadece baktı. Gözlerinden geçen çok şey vardı. Söylemek istediği çok şey vardı, anlamıştım.
" Seni zorlamayacağım. "
Elini kalbimden çekip aramıza aldım ve sarıldım ona. Sırtımda hissettiğim kollarla gülümsedim. Hiç bir zaman karşılıksız bırakmıyordu beni, hiç bir zaman kırmıyordu kalbimi. Melekten farkı yoktu ve ben ona nasıl aşık olmazdım?
____________________________________________________
ufff uwu krizi >•<
bu arada tam bu bölümü yazarken instaya girmiştim ara verip ve karşıma bu çıktı
evren beni duyuyor sanırım....han'ın duygularını çok güzel anlatıyor :')
sizinle paylaşmak istedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
engelgeister [minsung]
Fantasy[ tamamlandı] 'Küçük yaşta ölen çocukların neredeyse hepsi melek olurlar. Ama bir efsaneye göre Engelgeister denilen bir ırk vardır. Ölen çocukların çok azı dünyadaki ruh eşlerine yardım etmek için cennete uçmaz.' Bildiğinizi sandığınız hayatınız a...