Multimedia: Cem Adrian & Mark Eliyahu - Kül
Alaşağı olmuş ruhum, derli toplu bedenimin içinde varlığını gizliyordu.
Sessizliği sesime dikmiştim yirmi yıllık var oluşumda.
Belli değildim, siliktim.Kimi kimsesi olmayan iki aşığın kızıydım.
Kimi kimsesi olmayan iki aşığın, bir araba içinde sıkışıp kalarak dünyaya veda eden ruhlarının, dünya üzerinde bıraktığı izdim.Omzuma değmeye çalışan ama bir türlü değmeyen saçlarımı ensemde topladım, tokanın esaretinden kurtulup alnıma düşen bir iki tutam perçemi umursamadım.
Kalçamı zar zor örten, oldukça eski, siyah, keten montu üzerime geçirirken Lara odaya girmişti."Affan aradı," dedi yaklaşık 3 yıldır beraber olduğu erkek arkadaşından bahsederken.
"Saat iki gibi beni alacakmış, bir yere gidecekmişiz."
Yanıma doğru gelerek, yaptığım gibi o da karşımızda duran aynadan aksine, aksimize baktı.
Ardından, "Sürpriz." diye ekledi heyecanını esmer yüzüne takınarak.Hemen hemen aynı boydaydık.
Benim bembeyaz ölü tenime tezat bir şekilde Lara esmerdi.
Benim, sarı diyemeyeceğim ama kahverenginede sadık kalmayan balımsı gözlerim varken Lara yine tezat bir şekilde siyah denilebilecek kadar koyu, kahverengi gözlere sahipti. Alakasızdık.Bizi birimize bağlayan bağın etrafı demir uçlu dikenlerle kaplıydı.
O bağa tutunan yerlerimiz, ister avuç içlerimiz diyin ister kalplerimiz, kanıyordu. Hemofili hastasıymışız gibi de asla durmuyor, kabuk bağlamıyordu.O, bir iblis gibi bize musallat olan bağın adı kimsesizlikti.
İkimizde kimsesizdik.Annem ve babam, dünyaya ve bana veda ettiklerinde on yaşımdaydım.
Yetimhanenin, ismi kadar soğuk kapısı, ölüm beyazı suratıma açıldığında on yaşımdaydım.O, ıstırap dolu sessiz duvarların arasında Lara'yla beraber sekiz yıl geçirmiştim.
İkimizde on sekizimize basar basmaz yetimhaneden terfi etmiş, kendi ayaklarımızın üzerine itilmiştik.
Ayakta durmayı başarmadık, ayakta durmak zorundaydık.Tapusu aileme ait bir evimiz olmadığı için kalacak bir yerim yoktu.
Lara ise henüz bebekken onu terk eden kadın ve adam , anne ve baba demekten hoşlanmıyordu, hakkında tek bir şey bilmiyordu.Şuan çalıştığımız kafenin sahibi Halil amca, bizi iki yıl önce, yetimhaneden çıktığımız ilk yıl bulmuştu.
Dünyada hala merhametli insanlar vardı ve Lara'yla ben, bu insanlardan birine rast gelerek hayatımızdaki tek tük şanslardan birini kullanmıştık.İlk başlarda, kafenin, personeller için olan küçük odasında yatıyorduk. Beş, altı ay içinde de biraz birikim yapıp şuan içinde yaşadığımız, ev demeye bin şahit isteyen gecekonduyu kiralamıştık.
İki tane küçük odası dışında sadece banyo, tuvalet ve mutfak vardı.
Yetiyordu.
Yetmese bile yettirmek zorundaydık.
Bizim Lara'yla bir şeyleri sevme lüksümüz yoktu.
Sevmek, alışmak, yetinmek zorundaydık.Evimizden çıkıp kafeye varmamız on beş dakikayı bulmuştu.
Halil amca her zamanki gibi herkesten önce gelmiş, mekanı açmış, masalardan birinde oturmuş kahvesini içiyordu.
Saat henüz yediydi.
Kışın mekanın dolması öğleni bulurdu ancak yine de oldukça işlek bir kafeydi."Günaydın Halil amca." dedi benden önce cam kapıdan içeri giren Lara. Bende ardından içeri girdim ve sıcak havanın, buz tutan yüzüme çarpmasıyla biraz da olsa gevşedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATRE
ChickLit"Böyle seslendiğinde dönüp bakmayacağım." "Böyle seslenmeme gerek kalmayacak,sen zaten bakıyor olacaksın." ©Tüm hakları saklıdır. (Ç)ALINTI DURUMUNDA YASAL İŞLEM BAŞLATILACAKTIR.