Bölüm 5: Geçmişin İzleri

8 1 0
                                    

Yazarın anlatımı ile

Aralık 2002

Çocuk arabadan inmiş, gözüne bir dev kadar büyük ve korkutucu görünen yetimhaneye bakıyordu. Sosyal hizmetlerden görevli bir kadınla beraber yetimhanedeki onca çocuğun arasından geçip gidiyordu.

İçeri girdiğinde her şey, herkes ona yabancı geliyordu. Korkuyordu. Ağlamak istiyordu, ciğerleri çıkana kadar ağlamak. Gözlerinde zerre yaş kalmayacağına kadar ağlamak istiyordu. Ama yapmadı belki de yapamadı. Yetimhanenin koca merdivenlerinden çıkarak bir müdür odasının önüne getirmişti kadın onu. Odaya girmeden önce yetimhanede olan çocuklara göz gezdirdi. "Demek ki tek başıma bırakılan sadece ben değilmişim..." içinden geçirdiği bu cümle gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Daha sadece altı yaşındaydı. Ama küçük ruhunun kaldıramayacağı bir yalnızlık vardı omuzlarında. Yanındaki kadın müdür odasının kapısını tıklatıp içeriye, müdireye bir tebessüm atarak girmişti. Çocuk yanında ilerliyordu. Müdire çocuğun iri koyu kahve gözlerine bakıp bir gülücük saçtı etrafına. O da denedi gülmeyi ama yapamadı işte. Korkuyordu. Hayatında hiç bu kadar yalnız kalmamıştı ki o. Birden bundan iki sene öncesini hatırlar gibi olmuştu. O zaman sadece dört yaşındaydı. Ailesiyle olan ve onun hatırladığı tek anısı kaza yaptıkları o güne aitti. Annesi ve babasıyla anneannesine gidiyorlardı ama bir aksilik oldu işte. Ölüm hiç acımadan aldı canlarını. Tanrı, sadece çocuğa merhamet etmişti. Ailesinden kalan tek anının bu olması ruhundaki ağırlığa daha çok ağırlık katıyordu.

Kazadan sonra her yer kargaşa içindeydi. Ağıtlar yakan anneannesi ve birkaç akraba. Hoş, onlara akraba demek bile bin şahit isterdi. Ortada kalan bir çocuğu bile sahiplenmemişlerdi. İnsanlar iki yüzlüdür. Bir gün siz öldünüz diye ağlarlar ama geride bıraktığınızın onlar için bir önemi yoktur. Herkes kendinden sorumludur onlar için. Belki de doğru olan budur? Bilemeyiz.

Anne ve babasının ölümünden sonra anneannesiyle iki sene daha geçirmişti ancak anneannesi kızının hasretine daha fazla dayanamayarak gitti bu dünyadan. Çocuğa dediği son sözleri şuydu; yalnız hissettiğin zaman ellerini kendine sar ve omuzlarına yavas yavaş vur. Buradayım de. Her şey çok güzel de. Her karanlık gece bir sabaha çıkar.

Çocuk anılarından kurtulup tekrar müdireye doğru bakmaya koyuldu. Etrafına boş gözlerle bakıp en azından bulunduğu durumu anlamlandırmaya çalışıyordu. Büyüklerin anlayacağı birkaç evrak işi halloldu. "Evet Sarp'cığım, gel seni odana çıkartalım." Demişti kadın. "Oda mı? Bir odam mı olacaktı?" Diye geçirdi içinden. O kadar yalnız o kadar öksüz hissediyordu ki bir odası olabileceğine inancı yoktu. Bir ailesi olamayacağına inancının tam olması gibi.

Yetimhanede fazla zorbalığa uğramıştı. Yetimhanedeki çocuklar, Sarp'ın ailesiyle nede olsa birkaç sene geçirebilmesini kıskanıyor ona bileniyorlardı. Onlara göre Sarp'ın tek suçu ailesinin onu istemesi ve onların onu sadece ölüm yüzünden bırakabilmesiydi. Onlar istenmemişti ama Sarp en azından istenmişti. Hiçbir çocuk ailesiz büyümeyi hak etmezdi. Sarp tam beş sene yetimhanede kaldıktan sonra bir koruyucu aile tarafından evlat edinildi. Ardından o insanlar onun kalıcı olarak ailesi oldu. Aile olmanın kanla değil bağ ile olunabileceğini onlar ile öğrendi.

Yurtları karma olduğu için bazen bahçede Hera ile karşılaşırlardı ama Sarp biraz utangaç bir çocukluk geçirdiği için pek ona yaklaşmazdı. Hera küçüklüğünde bile katı duruşuyla ilgi çekmeyi başarıyordu.

Yetimhanedeki erkekler toplanıp Sarp'ı dövmeye başlamışlardı. Neden dövüyorlardı ki? Ne yaptı Sarp? Tek suçu onların aksine geçmişte bir ailesinin olması mıydı? Çocuklar Sarp'ı döverken tepki vermedi Sarp. Ağlamadı da. Sadece durdu. Hera gelip onu kurtarana kadar durdu. Cesurca o erkeklerin arasına atlamıştı kız. Ardından Sarp'ı çekip aldı oradan. Kurtardı onu. O günden sonra arkadaş olmuşlardı ve birbirlerini bırakmamaya yemin ettiler.

ABİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin