Arkadaşlar, bir öneceki bölümün başlığı Yazardan not olarak gözüküyor fakat bölüm bu bölümün beğenmediğim hali. Yani başlık ve yazı tamamen birbirinden ayrı. Bir önceki bölümü yazıp yayınladığımda, okuduğumu ve beyenmediğimi bu nedenle o bölümü yazar notu olarak değiştirdiğimi belirtmiştim. Vordde güncellediğim hali gözüküyor. Fakat mobilde başlık yazar notu, bölüm bu bölüm olarak gözüküyor. Onu okumayın. ;) Bir sorun var hala çözemedim...
Yorum ve vote bekliyorummm...
Dünden sonra birçok kişi yanıma gelerek neden klüpten ayrıldığımı sordu. Aslına bakılırsa, bu tam olarak ne bir ayrılmaydı, ne de kovulma. Birilerine bir şeyleri anlatırken, olayların gidişatı benim için pekte önemli değildi. Bir şeyler sorulunca evet-hayır, öyle oldu veya malesefti. Benim cevap anlayışım buydu.
Ayriyeten, okulda hiç arkadaşım olmamasına ramen, kimseye gülmememe ramen veya ne bileyim, insanlarla iyi geçinmememe ramen, bu insanların neden benim hakkımda olup bitenleri öğrenmek istediklerini anlamış değildim. Evet klüpten ayrılmıştım, veya atılmıştım. Bundan kime neydi?
Sabah alarmım çaldığında, dayanamayarak kapatmış tekrar uykuya dalmıştım. Yaklaşık bir saat daha uykunun pençesinde kalınca, servisi de, başlangıç zilinide kaçırmıştım. Taksinin o süper teknolojik para ölçerinde yazan sayıyı kafamdan silmeye çalışırken, aslında okulun şehre ne kadar uzak olduğunu fark ettim.
1. dersi kaçırınca 2. dersinde ortasında sınıfa alınmadım. Katı kurallar okulu %100 burslu okusan dahi yumuşamıyorlardı.
Edebiyat dersinin olduğunu hatırladım. Beynimden ayak topuklarıma kadar inen kaynar su, gözlerimin pörtlemesine sebep oldu. Ayşe hocanın dersiydi ve kesinlikle klüple ilgili, beni kötü yapacak bir şeyler olacaktı.İçime doğmuştu.
2. ders te bitince hemen sınıfa girdim. En arka sıraya yerleşirken, sınıf dağılmıştı bile. Yalnızlığımla beni baş başa bırakmışlardı.
Defterimi önüme çıkararak bir şeyler karalamaya başladım. Açıkçası resmim iyiydi. Fakat düşünceliyken çizdiğim hiçbir şey belli olmuyordu. Alevi düşünmeye başladım. Bana ne kadar iyi davranmıştı İlk klübe alınacağım zaman. Ama o gün herkesin içinde beni rezil edişi, bana söyledikleri bütün sevecenliğini kaybettirmişti. Aslında söylediklerinde en ufak yanlış yoktu. Sadece kabaydı.
Ailem aklıma geldi. Her sabah yaptığımız yumurta kırma yarışları, annemin, ev haricinde hiçbir yere giymeyeceğimiz yelekleri örerkenki dikkatli bakışlarıyla dalga geçişimiz, ablamla alışverişe çıktığımızda illaki bebek reyonuna bakmalarımız geldi. Biz çok mutlu bir aileydik. Geçim sıkıntımız yoktu, ailede huzursuzluk yoktu, ne bileyim normal seviyeli bir aileydik. Tek sorunumuz sürekli evimizde bulunan doktorlar, hemşirelerdi.
Annem kalp hastasıydı. Kalp krizi geçirerek ölme olasılığı muhtemeldi. Bunu ilk öğrendiğimizde, hiçbirimiz bu kadar rahat değildik. Annemin kalp çarpıntılarının başladığı günkü stresi asla unutamıyorum. Alel acele hastahaneye götürüşümüz, ağlamalarımız... Hele ki teşhis konulunca bir kaç gün kendimizde değildik. Evet durumu daha kötü aileler yok değil fakat... Birisi annesini o halde görünce dayanamıyor ve dünyanın en berbat durumunu yaşadığını düşünebiliyordu.
Ailemle sıkı fıkı olmama ramen hiç bir zaman onlarla dertleşmiş biri olamadım. Benim genel halim; yaşadıklarını içinde barındıran, birnevi içimi boğum kutusu yapan biriydim. Kimseyle duygularımı paylaşmayı sevmeyen, hatta insanlarla dolu ortamları sevmeyen bir kızdım. Kelimenin tam anlamıyla; içine kapanıktım.
Ardından beynimin altın noktasına yeşil gözler geldi. Düşüncelerimin büyüsü kaçmıştı. Ondan hala nefret ediyordum. Begümle yaşadığım olayların, bavulu takside unutmamın sebebi oydu. Hemen aklımdan çıkardım. Düşünmek bile ruhumu karartabiliyordu. Ne kadar güzel olsa da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
Teen FictionDeniz mi daha dalgalı yoksa onun saçları mı ? Yapraklar mı daha yeşil yoksa onun küçük gözleri mi? Elmas mı daha parlak yoksa onun gülüşü mü ? "Benim misin?"