MULTIMEDYA: Benim Eliz'im"Tam bir fiyasko bu Eliz."
"Yok artık daha neler"
"Kendini bişey sanan bir aptal o. Bu kadar saf olma " belki bu sesleri , bu konuşmaları veya bu odada geçen herhangi birşeyi çok özleyeceğimden adım gibi eminim.Yaklaşık 1 saat sonra bu ortamı yılda sadece 1 hafta kadar falan görmeye başlayacaktım ki bu benim içimi bir fare gibi kemiriyordu.Alışmak çok uzun süre alacaktı ve ben bu süre içinde inanılmaz sıkıntı çekecektim.
Yepyeni bir hayata başlıyordum ve bu hayatta yanlız olacağım şimdiden belliydi. Ankaradan Denizliye taşınıyordum.Yepyeni bir hayat ve yepyeni bir okul ."Doğa Koleji".
Yaklaşık bir ay önce girdiğim bursluluk sınavını tam burslu olarak kazandım ve
okulumda okumak için taşınıyordum.Aslına bakarsanız bir yanım her şey mükemmel olacak ve okulda başarılara imza atacaksın derken , diğer yanım ne işin var elin şehrinde burada okulmu yok diyordu.Ama "Doğa Koleji"ydi bu boru mu? Hem de tam burs.
İçimden geçen bu baskıcı düşünceleri yok ederek ,masmavi gözleriyle bana bakan Nehir'e dikkat kesildim.Bir bakışta fark edilecek parlak mavi gözleri ince hatlı yüzüne ne kadarda uyuyordu.Ona boş gözlerle baktığımı görünce dişlerini göstererek gülümsedi ve alay edercesine " Kızımız havalara girmiş bile " dedi.
Ona aldırmadan gözlerimi devirdim ve bavullarımın başına geri döndüm.Ne kadar çok kıyafetimin olduğunu ancak bavul hazırlarken mi anlayacaktım ?
Son bir kez gözlerim odanın içinde tura attı ve dikkatimi çeken bir şey oldu.Madalyalarım! Okul voleybol takımında kaptanlık yaparken geçen sene il birincisi olmuştuk ve altın madalyaları kapmıştık.Bu madalya dışında beş tane daha madalya vardı ve bunların ikisi zeka yarışmalarında yada satranç yarışlarında aldığım akademik madalyalarımdı.Bir hışım onlarıda alarak bavulun bir köşesine koydum ve kızların yanına oturdum.Öyle dalgın ve bitkindim ki, kızların konuşmasına Eylemin "Dimi Eliz" diyişiyle katıldım " hı?" Hepsi bana sinirli gözlerle baktıklarında konudan bir haber olduğum için ben suçsuzum ifadesini takınarak "Şimdi ben o okulda hiç arkaşasız , ne yapacağım?" Eylemin yüzü anında bana döndü ve nasıl yani der gibi baktı. "Ne demek ne yapacağım? Ne de-mek ne yapacağım? Elbette ilk önce cilve sonra erkek arkadaş sonrada dedikodu.Bitti!" Bu lafa gülmede ne yap.Ben kim, cilve yapmak kim.Hele ki erkek arkadaş işine bulaşmazdım bile.
Konu,otobüs biletimde yazan saat gelmeden sonlandı ama herkes ne yapacağım konusunda farklı farklı fikirler verdi.Ne yazık! Ne dediklerine dair tek kelime hatırlamıyorum.
Muhabbet bitmiş,yıllarımı beraber geçirdiğim ve asla unutmayacağım insanlar benimle vedalaşark evlerine dağılmaya başlamışlardı. Çok gergindim. Beni neyin beklediğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Evet hazırlık olsun diye okuluda,şehride gezmiştik fakat bu farklıydı. Gidiyordum. Heyecan,kuşku,mutluluk,üzüntü...Hepsi birbirine karışmış halde eşyalarımı arabanın bagajına yüklüyordum. Çelimsiz vücudum iyice burkulmuş,yüzüm huzursuzlukla birlik olmuş benimle alay ediyordu.
Zor da olsa aile fertlerimle -biraz ağlamaklı- vedalaştım. Sonra babamla arabaya binerek yola koyulduk. Gara geldiğimizde babam yüzümü avuçlarının içine alarak bana baktı
"Eminim senin için çok iyi bir yıl olacak. Orada kendine dikkat et."
Ağladım ağlayacaktım. Ne oluyordu son dakikada bu göz yaşlarıma. Duramadılar ve gözümden çeneme doğrubir yol çizdiler. Kendimi göremesemde gözlerimin kanlandığını tahmin edebiliyordum. Babama olağan gücümle sarılarak. "Beni merak etmeyin nede olsa her boşlukta görüşeceğiz" dedim.Otobüsümün kalkmasına 5 dakika kala arkama hiç bakmadan kapıya doğru ilerledim. Bir çok insan vardı. Hepsi ya ağlıyor ya sarılıyordu. Yalnız olmadığıma şükrederek camdan babama el salladım.
Evet yine iç sesim kulağıma bir şeyler fısıldıyordu.
" Hadi bakalım Eliz hanım . Başına neler gelecek ..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
Teen FictionDeniz mi daha dalgalı yoksa onun saçları mı ? Yapraklar mı daha yeşil yoksa onun küçük gözleri mi? Elmas mı daha parlak yoksa onun gülüşü mü ? "Benim misin?"