Gece Baharla aramızda geçen sohbetten sonra, ikimizde beyaz bayrakları kaldırmış, yorganlarımızın altına gömülmüştük. Benim için yorucu ve kötü günü ancak uyku kılıcıyla yenebilirdi. Öylede olmuştu.
Sabah yataktan, çalan o lanet olası okul zilimle kalkmıştım. Oldum olası nefret ettiğim zilimin sesi en sevdiğim şarkı dahi olsa hep içimde ona karşı kin besleyecektim.
Ama bu sabah farklıydı. Zilimin ıstırapını aldırmayarak yataktan kaltım. İlk günümdü. okula gidecektim fakat daha odaya bile tam olarak yerleşememiştim. Kıyafetlerim -tabi bir kısmı- hala spor çantamdaydı. Ve bütün işlerimi akşam üzeri okuldan gelince halletmeyi düşünüyordum. Yorganımın altını aratmayan sıcacık bir odada tuvalete doğru ilerledim.
Geceleri yatmadan önce bir kaç bardak sıvı tüketerek yattığım için fena halde sıkışmıştım. Tuvalete belim burkuk koşar adımlarla gittim. Rahatladıktan sonra mis gibi yeni olan üniformalarımı giymek üzere çantama eğildim. Ne kadar şanslı olduğumu dile getirdiğim istisnai zamanlardan birindeydim. Okul üniformalarım spor çantamdaydı.
Ankaradayken devlet okulunda okuyordum. Hiç ama hiç alışık olmadığım üniformalar ve hiç alışık olmadığım okul. Bana bu sabah son sürat gülümsüyordu. İçimdeki diğer Eliz ve fare gelmiş el tokalaşıp birlik olmuşçasına üniformalarıma bakıyorlardı.
Minicik pileli ve siyah bir etek, Beyaz ve içi gösteren bir gömlek, kolejlerin göz bebeği kolej montu ve dizin biraz altına gelen gri bir okul çorabı. Evet daha önce giydiğim tüm formalardan bin kat güzeldi.
Karamsarlığım tüm bedenime hükmederken bazı şeyleri düşünmeyi unutmuştum. Evet okul çok iyiydi ve benim daha başarılı bir hayat sürmem için bir başyapıttı. Fakat, çevre edinmem gerekti. Bir kişiyi dahi tanımadığım, başıma bir şey gelse yardım için bir isim bağıramayacağım bir okulda "yeni kız" olarak anılacaktım. Zor olacak mıydı? Beni sevecekler miydi? Bunları düşünmek için biraz geç kalmıştım ve artık okula hazırdım.
Çantamı da hazırlayınca, boy aynasından kendime baktım. Fiziğim düzgündü, giydiğim etek ve çorap birbirine tam olarak uymuş ve beni iki kat güzelleştirmişti. Saçlarımın uçlarına doğru açılan kısmı belimin çok az üzerindeydi ve kolej montu beni oldukça şık yapıyordu. Hafif bir rimel ve rujdan sonra, yeni okuluma tamamiyle hazırdım.
Aşşağı kata yemek haneye indiğimde 5 kişinin daha kahvaltı ettiğini fark ettim. O kadar sistematik bir düzen vardı ki, herşey bir kural eşliğinde hareket ediyordu. Tabağımı ve bardamı tepsinin üzerine koyarak açık büfe tarzında yetleştirilmiş kahvaltılıkların başına geçtim. Gözlerim seçiciydi. Salam, sosis, sucuk türü şeylerden oldum olası nefret etmişimdir. O yüzden vejeteryan denilecek kısma giderek bir dilim peynir yumurta ve salata almıştım. Bunlar bana hayli hayli yeterdi.
Ankaradaykende hiç bir zaman çok yiyen bir insan değildim. Akşam yemeklerinde ekmek yemem, veya bir yemeği iki defa yemezdim.
Kahvaltımı etmek için bir masaya yerleştim. Özellikle grup halinde bulunan 5 kızdan uzak durmaya özen gösterdim. Ama şu vardı ki enim kunum oturmuş beni inceliyorlardı. Öküzün tren... pardon öküzün bir kediye baktığı gibi küçümseyerek bakıyorlardı. Dudaklarında ki bükümler, alaycı gözler tam olarak benim üzerimdeydi. Ayağa kalkıp "Ne var kaşar!" diyip çıkışmak istedim fakat tek yapabildiğim, gözlerimi kaçırmaktı. Ama hala gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.
Çok geçmeden içlerinden en havalısı,belkide buranın bela kızı, kalkıp yanıma geldi. Ne olduğunu anlamadım ve peyniri didiklemeye devam ettim. Yanıma gelen kız, kızıl saçlı ve gözlerinde mavi lens olduğu apaçık ortada olan "tiki" bir tipti. Alaycı bir gülüş yüzünde belirdi ki aynı sırıtmayı bende ona yaptım.
"Hoşgeldin tatlı kız." Ne? Tatlı kız ? Sensin tatlı kız lens bebesi.
"Sağol." dedim.Sesim olduğundan daha sert çıkmıştı. "Yurt gerçekten güzeldir. Yemekleri falanda merak etme sıkıntı çekmezsin, tam donanımlı." Yaptığı konuşmasının amacını anlamadığım için garip bir şekilde kafa salladım. Ne kadar gülümsemeye çalışsamda, serttim. "Duyduğuma göre Baharla aynı odada kalıyormuşsun." Konuşmak istemiyordum. Zaten üzerimde on ton heyecan vardı şimdi hıncımı çıkaracaktım. "Evet." İçimdeki Eliz bana kahkaha atarak bakıyordu. Binevi "Kızım noluyo sana" demekti bu. Anlam veremediğim gerginlik yüz hatlarımla beni ifşa ediyordu, emindim. "Bahar ben ve İzel üç yıldır buradayız. Bildiğin kardeş gibi olduk. O gördüklerinin arasındaki siyah kısa saçlı kız İzel çok iyi kızdır seversin. Ha bu arada bende Begüm, tanıştığıma memnun oldum ELİZ." Eliz diyince neden vurgulama yapmıştı? Anlam veremedim ve sırıtarak "Bende BEGÜM." dedim. Şaşırmış olmalıydı, yüzünden belli oluyordu. Biriyle kıskançlık veya erkek kavgasına girmekten nefret ederdi. Ve sanırım bir kıskançlık kavgasının içerisindeydim. Çakma mavi gözlerini üzerimden çekerek yerine doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
Teen FictionDeniz mi daha dalgalı yoksa onun saçları mı ? Yapraklar mı daha yeşil yoksa onun küçük gözleri mi? Elmas mı daha parlak yoksa onun gülüşü mü ? "Benim misin?"