"Giriş"
21.02.2021
***
4 yıl önce...Hayat faniydi, insanlar ise yok yere cani. Ömür boyu fütürsuzca savrulur ruhlar titrek bir yaprak misali. İnsanoğlu, dünya ile ahiret arasındaki o ince çizgiye yaşam adını vermişti. Oysa bilinmezdi ki bu dünya imtihan yeriydi. "Yaşıyorum" diyerek kendimizi kandırdığımız her an ölümden beter değil miydi?
Bu dünya iliklerine kadar günaha batan aciz ruhlara ev sahipliği yapmıştı. Oysa ki tek bir tövbe kurtarabilirdi onları. Onlar ise bunun farkına varmayıp pervasızca etrafa saçtı günahlarını. Kimi söke söke, kimiyse acıta acıta silahının namlusundan çıkan tek bir kurşunla can aldı. Körpe yüreklere kor ateş düşüren o kirli eller, beraberinde intikamın soğuk yüzüne de tokat gibi çarptı. Zaman su misali akarken yıllar da yılları aldı ama ne yazık ki zamanın akışı insanları bir türlü akıllandırmadı. Insanoğlu, nefes aldığı sürece canlı, merhametin verdiği o garip hissi tattığı an ise insandı. Ötesi yoktu... Ötesi olsa bile yokluktu.
Yine dünyanın, kendini insan sananların sayısız harama bulaştığına şahit olduğu bir gecede karın beraberinde getirdiği fırtına nedeniyle göz gözü görmezken şeytan karanlığın koynuna gizlenmiş, her zamanki gibi ne yaptığından bi haber olan aciz ruhlara seslenmekteydi. Saatin okları gece ikiyi gösterdiği an fiyatındaki rakamların yüksek olduğunu her hâlukarda belli eden lüks bir araba durdu, ormanın girişine yakın bir düzlükte. Sağ arka koltukta oturan, kırklı yaşlara yeni yeni merdiven dayamış kısa sarı saçlı kadın, arabanın durmasını fırsat bilip bir hışımla açtığı kapıdan aşağı bıraktı bedenini. Lakin henüz ayak basılmamış karın tenine değmesiyle ürperdi. Her dakika kendisini daha bir ele geçiren korkunun artık yüreğine ağır geldiğini hissettiği an ise başına geleceklerden habersizdi.
En sonunda ormana doğru koşmaya, daha doğrusu kaçmaya karar aldı. O, sersefil bir hâlde nereye kadar kaçacağının planlarını kurarken, onun kaçtığını gören sözde kocası ise korkudan dört köşe olmuş karısının aksine sakin adımlarla aşağı inip, gözünü çepçevre bürüyen kin ve nefretinin yüreğine bahşettiği bir garip hisle düştü peşine. Bu gece yine aklı kalbinden bağımsızdı ve yine bu gece korkusuz sandığı korkuları bir can daha almaya hazırdı. O böyle durumlara zaten alışkındı. Göğe bir can daha bahşetmesi açıkçası onun için çokta zor olmuyacaktı.
İçinin aksine dışı, hiç bir şey olmamışcasına sakin ve mimiksizdi. Lâkin içi, histen yoksun duygularının amaçsız serzenişleri eşliğinde birden bire can verdi. Dakikalar önce tüketmiş olduğu alkolün verdiği sarhoşluk hissi ise bedenine yeni yeni sirayet etmişti. Aniden buraya geliş amacını hatırladı. Karısının kendisini aldattığını aklının bir köşesine mıhladı. O sinirle elinin gittiği belinden çıkardığı silahla iki el ateş etti karanlık göğün koynuna ve istemsizce haykırdı dudakları;
"Nereye kadar kaçabileceğini sanıyorsun Şahika!"
O an azda olsa içinde bir merhamet duygusu hissetti. Lâkin yüreği bu hissi garipseyip çok çabuk başından defetti. Şuan yüreğinin sesini dinleyecek vakti yoktu. Bir an önce karısına onu neden aldattığının hesabını sormak istiyordu. Bu isteğinin de verdiği etkiyle adımlarını hızlandırdı ve soluğu koşmaktan bitap düşmüş karısının yanında aldı.
"Yemin ederim ben seni aldatmadım Hikmet!" dedi Şahika korkuyla. Tek derdi, üzerine atılan iftiradan yara almadan sıyrılabilmekti. Lâkin Hikmet, bir gıdım bile inanmamıştı karısının laflarına. Yada bile bile inanmak istememişti. Hem suçlu hem güçlü dedikleri bu olsa gerekti. Neredeyse iki yıldır Şahikayı, ortağının karısıyla aldatan o değil miydi?
İnsanoğlu yaptığı suçu ört pas etmek adına, elle tutulacak bir kusur arardı etrafında. Ufacıkta olsa bir pürüz bulsa, o bulduğu pürüze dört elle sarılırdı şuursuzca. Bu dünya kurtlar sofrasından farksızdı ve yine bu dünyada güçlü, güçsüzün elindeki ekmeği midesine inmiş olsa bile alırdı. Kimine göre hayatın sarsılmaz kanunlarındandı bu. Kimine göre ise hileyle kazanılan bir garip vicdan oyunu...
Hikmet, karısının çaresiz serzenişlerine karşılık olarak sadece "Sus. Yalan söyleme!" diyebildi. Amacı daha çok namus meselesi değil de yediği hurmaları temizleyebilmekti. Çoğu toplumun iğrenç düşünce yapısına göre o erkekti ve yapardı. Lâkin bir kadının bu duruma düşmesi hiçte yakışı kalmazdı.
"Telefonunda ki canımlı, aşkımlı konuşmalar neydi o zaman lan!" diyerek kükrediği zaman ise intikam bayrakları çoktan arşa yükselmiş çünkü Hikmet, zaten elinde olan tabancasının tetiğine birkez daha yüklenmişti. Hiç düşünmedi. Tuttuğu silahı aldığı nişanlar eşliğinde birkaç kez ateşledi ve işte böylece bir can daha iftiranın o adi namlusuna kurban gitti.
Issız ormanda yankılanan üç el silah sesinin ardından katilin ilk işi telefonuna sarılmak oldu. Ne de olsa para onun, güçte onundu. Dakikalar süren konuşma faslından sonra hiç bir şey olmamışcasına arabasına bindi. Artık bir nevi elini eteğini bu olaydan çekmişti. Türkiyenin dört bir yanında doktor veya polis görünümlü bir çok adamı vardı ve bu olaya kaza süsü vermek açıkcası onun için çokta zor olmadı.
Dakikalar sonra kana bulanmış parmaklarıyla bir numara daha çevirdi. Kim bilir bu kez kimin hayatını mahvedecekti. Yutkundu. Üçüncü çalışta telefonu açan adama "teklifin hâlâ geçerliyse kabul ediyorum. Sen yeter ki karından boşan. On sekiz yaşına gelince kızım senin" dedi ve acıyla sustu. İşte bu adam kendi kızını bile takas edecek kadar onursuzdu.
O kendince güçlüler, adaletin terazisini yalnızca bu dünyayla sınırlı sanardı. Günün sonunda biri değil hepsi, vicdanlarına taht kurmuş olan saçma oyunlardan galip çıktıklarını, akıllarınca farz kıldı. Lâkin hesaba katmadıkları tek bir şey vardı;
Oyun daha yeni başladı!
***
Oy vermeyi unutmayın lütfen❣️
İnstagram:
@ll__sena
@sena.dgnyy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı (Ara Verildi)
General FictionHer acı yaşadığı zamana esirdi. Onun acısıysa zamandan uzak, babasının kirli ellerinde can verdi. Ona göre kızların kaderini babaları yazardı. Kendisine yazılan kaderin mürekkebiyse hiç şüphesiz çocukluğunun cellatı olan babasındaydı. Alnına yazıla...