"Gün bitiyordu, kararan hava yeryüzündeki canlıların yorgunluklarını alıyordu; tek başıma, belleğimin yanılmadan aktaracağı
yolculuğu, tanık olacağım acıları
karşılamaya hazırlanıyordum."Kör bir bıçak değdi karanlığın sardığı geceye. Kesti tüm sesleri her cümleden her kelimeye. Kestiği yerden yırtıldı ve ışık sızmaya başladı. Karanlığın içine ışığın yavaşça süzülmesi gibi duruyordu fakat ışık karanlığın içinde olmaktan memnundu. Hiçbir aşk titremezdi sonsuza değin. Ölürdü bir mum gibi. Karanlığın içine sızan aydınlık gibi.
Gökyüzünün siyahtan maviye kırıldığı anlarda zihninde hala son konuşmaları tekrar ediyordu. Will gittikten sonra, kafasının içindeki kaosu dinlemekle meşgul oldu uzunca bir süre. Pencerenin önüne oturduğunda sızlayan bacağına rağmen rahatsızca oturup saatlerce dışarı izlemeye devam etti. İçindeki endişeden bir türlü kurtulamıyordu. Beyninin içine yerleşmişçesine Will ile konuşması kafasında yankılanıp duruyordu.
Gökten düşen karların rahmet misali, beyazındaki hayranlığına bakarken usulca günün aydınlanmasını bekliyordu. Şimdi gökyüzüne bakmak, içindeki ağırlığı hafifletmiyor daha çok bir yük bindiriyor gibiydi kalbine.
Bakışları gökyüzünden süzülen beyazlardan yere doğru düşerken, uzakta ağaçların etrafını sardığı bir silüetin şeklini seçti. Dalların arasından yayılan güneşin ışıklarıyla, yüzünü yerleştirebildiğinde gözlerini açtı bir an için ve nefesini hapsetti dudaklarına. Eğildiği yerden doğruldu ve aniden kalktığı için acıyla sızlayan bacağına inat adeta koşarak dışarı adımlarını yönlendirdi.
Kapıdan dışarı adımını attığı an Will'in dudaklarından kendi isminin seslenişini duymuştu, ki bu daha hızlı adımlar atmasını sağlamıştı. Karlar birkaç saat öncesine göre daha derindi bu yüzden her adımında daha çok karın içine batıyor yürümesini zorlaştırıyordu fakat Will'in elindeki kan kırmızısını gördüğü an telaş tüm vücudunu sarmıştı.
"Will." Elini karnına koyarak destek yaparken, bıçağın parçasını gördü. Bilincinin hala yerinde olduğunu gördükten sonra, ismini tekrarladığında Will'in bakışlarının yüzüne doğru kalktığını gördü. Yarasına doğru eğildiğinde, vücudunun sıcaklığını havanın soğuna karşı koruduğunu fark etmişti. Yavaşça dokunurken, Will'in nefesini tuttuğunu gördü. "Will hemen içeri girmemiz lazım, burada duramayız."
Will'in derin derin nefesler almasını izlerken, birkaç saniye sonrasında başını salladı onaylayarak. Sertçe yutkunurken, başı geriye doğru düşmüştü. Hannibal kucağına almayı düşündü fakat, gücünün tam olarak yerinde olduğundan hala emin değildi. Üstelik ilaçlarını hala içmemiş olsalar da bacağının acısını iliklerinde hissediyordu ve yavaştan beline doğru çıkmaya başlamıştı. Will'in kolunun altından tuttuktan sonra yavaşça ayağa kaldırırken Will'in dudaklarından kaçan birkaç küfürü duymazlıktan geldi.
Hannibal'ın açık bıraktığı kapıdan geçerlerken, ikisi de nefes nefese kalmıştı. Will'i ağır bir şekilde kendi yatağına yatırdıktan sonra sırt üstü yatırdı. Will'in bacaklarını bükmesini izlerken, üzerine bir battaniye örttü. Bir şey demeden hızlı adımlarla temiz su ve bez ayarlarken, kalp atışlarının hızlanışını durduramıyordu. Zihni çığlıklar içindeydi. Biliyordu. Ne yapması gerektiğini biliyordu.
"Will." Yanına yavaşça otururken Will'in alnındaki terle karışmış buklelerine uzanıp geriye doğru attı. Elini başına koyduğunda sıcaklığından dolayı endişeyle yutkundu. Will'in göz altlarındaki morarmaya bakarken, ellerinin dokunuşu kana bulanmış olan dudaklarında takılı kaldı. Parmağı Will'in kan bulaşmış üst dudağına dokunurken, perişan haldeki Will tepki veremiyordu. Ve Hannibal'ın içinden ne kadar uzanıp öpmek gelse de, bu düşünceyi çok uzaklara götürdü zihninde. "Will, hastaneye gitmemiz gerek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shades of inferno | hannigram
FanfictionSezon dört kurgusudur. "Bana ihanet ettin." Will yutkundu. "Nasıl?" dedi. "Artık bir önemi yok." Hannibal bir an dediği şeyi düşündü. Cidden bir önemi yok muydu? Geçen senelerden sonra, kendi benliğini kabul edip, kendisine katılmayı seçen ve onunla...