• 𝗪𝗲𝘀𝘁 𝗖𝗼𝗮𝘀𝘁

236 44 148
                                    

Selam, bolum sonuna birakmak istemedigi icin buraya yazacagim, yorumlar baya dustu yani diger yazanlarin yorumlarina bakiyorum ve neredeyse 150'ye yakin. Sizden 150-200-300 yapin demiyorum sadece lutfen yorumlari biraz arttirabilir misiniz?

Sizi seviyorm <3333

~

Perdeden sızan güneş ışığı gözümü aldığında yüzümü buruşturdum. Gözlerimi açtım ve yavaş bir şekilde yataktan kalktım. Gece panjurları tam kapatmayı unutup yatmış olmalıydım, aptallığıma sinirlenerek panjurları tamamen açtım ve camdan dışarıya baktım. O anda telefonumdan gelen alarm sesiyle irkilip arkama döndüm, sehpanın üstünden telefonumu aldım ve alarmı kapattım. Dolabımı açıp dolaptan dar bir kot pantolon, beyaz bir gömlek ve altına siyah stiletto ayakkabılarımı çıkardım ve vakit kaybetmeden hepsini giyip makyaj masama oturdum. Çok abartılı olmayacak şekilde makyajımı yaptıktan sonra masadan kalktım ve masanın yanından çantamı aldım. Telefonumu cebime koyup alt kata indim.

Ellie daha uyuyor olmalıydı, saate baktığımda saat 08:30'du. 09:30'da ofiste olmalıydım ve biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım. Evin anahtarını alıp evden çıktım ve asansöre bindim. Asansör otoparkta durduğunda asansörden inip arabama doğru yürüdüm ve arabama bindim. Arabayı çalıştırdım ve otoparktan çıkıp arabayı ofise doğru sürmeye başladım. Anayola çıktığımda trafik olduğunu gördüm, hadi ama! İlk günden işe geç kalıp kötü bir izlenim yaratmak istemiyordum. Saat daha sabahın 08:30'uydu, neydi bu trafik!? Trafikte olan kuyruğa girmek istemiyordum bu yüzden direksiyonu sağa kırıp ara sokağa giriş yaptım. Ara sokaktan ilerleyerek trafiğin kalabalık tarafını atlatmıştım. Bir zaman sonra tekrardan anayola çıktım.

~

Ofise vardığımda arabamı park ettim ve ofise girdim, burası sakindi. Büyük ihtimalle herkes kendi odasındaydı. Merdivenlerden çıktım ve bana atılan e-mail'de belirtilen oda numarasını aramaya başladım. Koridorda biraz yürümenin ardından oda numaramı gördüm ve kapıyı açtım. İçeri adımımı atmamla öksürmem bir olmuştu, burası o kadar havasızdı ki. Vakit kaybetmeden büromun camlarını açtım, hafif bir esintiyle birlikte içeriye hava dolmaya başlamıştı bile. Böylesi daha iyiydi. Etrafıma dikkatlice baktığımda büromdaki mobilyaların yeni olduğunu ve hala üstündeki jelatinlerin sökülmediğini gördüm. Derin bir nefes verdim ve mobilyaların üstündeki jelatinleri sökmeye başladım. Jelatinleri sökmek kolay değildi, bir makas veya maket bıçağı gibi bir şeye ihtiyacım vardı fakat kendi büromda bulmama imkan yoktu. En sonunda jelatinler çıkmadığı için sinirlenip ayağa kalktım.

"Yardıma ihtiyacın var mı?"

Gelen sesi duymamla kapıya doğru döndüm, kapıya yaslanmış tebessüm ederek bana bakıyordu. Bunun kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Uzun boylu, kıvırcık kahverengi saçlı, elmacık kemikleri belirgin, çilleri ve kahverengi gözleri olan bir adamdı.

"Aslında yardımın dokunabilir." dedim bende gülümseyerek. Kapıdan ayrıldı ve yanıma geldi.

"Sadece jelatinler mi sökülecek?"

"Evet, fakat sanırım jelatinleri mobilyalara zımbalamışlar. Sadece keskin uçlu bir şeyle kolayca açılabilir."

"Anladım, bekle geliyorum." dedi ve odadan çıktı, birkaç dakika sonra geldiğinde elinde 2 tane maket bıçağı vardı. Birini bana uzattı, elinden maket bıçağını aldım.

You Get Me So High | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin