[Where Do You Think You're Going, Darling?] *Final*

718 60 100
                                    

Sıkılmıştı artık İnjun.

Burada kalmaktan sıkılmıştı. İstemiyordu artık Kore'yi yanında sevdiği kişi yoksa.

Derin bir nefes almak istiyordu artık, gülümsemek istiyordu ve ağlamak istemiyordu. Tek çaresi de gitmekti, gitmeliydi. Biraz abisini üzecekti ama dayanamamıştı ki. Boğuluyordu.

Boğazını görünmez eller sıkıyordu, yemek geçmiyordu o eller yüzünden. Yiyemiyordu. Gözlerinde yaş kalmadığı için göz damlası kullanır olmuştu, uyku ilaçları alır olmuştu. Çöküyordu Renjun. Nefes almalıydı.

"Hyung, uçağımın saati gece olacak hava değişikliği yüzünden ileriye alınmış. Saat 3'de kalkacakmış." Saate baktı İnjun, 12'ydi saat. Hepsi de onaylamıştı. Ona sabahtan beri sarılan bedeni dürttü. Baekhyun kollarından ayrılmasını istemiyordu Renjun'un hatta dün anne ve iki oğlu beraber uyumuşlardı.

Uzak kalmak iyi gelmiyordu onlara. İlk defa Renjun tek başına gidecekti Çin'e. Her zaman annesi ya da babası gelirdi. Çoğu zaman abisinin okulu ve modellik yüzünden anlaşmaları yüzünden gelmezdi. "Bırakmak istemiyorum..."

"Hadi abi... Üzme beni hm? Lütfen..." Renjun onun ellerini tutunca Chanyeol valizleri arabaya koymak için çıktı. İki kardeş ayağa kalkarak arabaya doğru ilerliyordu. Winwin, Kun, Chanyeol, Baekhyun ve Renjun bir arabada gideceklerdi. Annesi ve babası da onların arkasından gelecekti.

Baekhyun arkaya baktı... Haechan neredeydi... Ona uçak öne alındı diye bir mesaj atmıştı demin, umarım geliyordu...

-------

Renjun, başını yasladığı camdan ayrıldı... Sonunda gelmişlerdi havaalanına. İşte gidiyordu değil mi? Çin'e gidiyordu Renjun...

Bir saat gibi sürede geldiği havaalanında daha vakti vardı o nedenle acele etmedi. Arabadan indi, ona sabahtan beri bir iş bile yaptırmayan ailesine baktı ve gülümsedi. Chanyeol ve Kun valizleri indirirken babası ile Baekhyun arabaları parketmek için uzaklaştılar.

Annesi ve Sicheng ile içeriye girdi Renjun, arkalarında Kun vardı Chanyeol ise arabayı park edenleri bekliyordu. Hepsi güvenlikten geçerek içeriye girdiler ve dış hatlar bölümüne ilerlemeye başladılar.

Renjun'un içerisinde belirsiz bir sıkışıklık ve hüzün vardı, koluna girdiği annesine doğru yaslanmış öyle yürüyordu. Arkalarında WinKun ikilisi ile beraber gittikçe görünen yere doğru gelmişlerdi. Dış Hatlar

Telefonundan saate baktı. Saat 1.47'ydi yani daha vardı. 15 dakika sonra check-in yapmak için gitmesi ve bavulunu teslim etmesi gerekiyordu. Bu nedenle annesiyle beraber koltuklara oturdular. "Gitmeni istemiyorum İnjun..."

"Özür dilerim anne ama... Gitmeliyim. Nefes alamıyorum, boğuluyorum... Daralıyorum duygularım yüzünden. En iyisi gitmek biraz iyi olmak. Söz veriyorum uzatmayacağım, pkulum var zaten." Gülümseyip onu rahatlatmak istedi ama birkez daha sahte gülümsemişti. İnsan evladını anlardı, annesi de anlamıştı onun sahte gülüşünü...

İkili birbirlerine ses etmeyip sıkıca sarıldılar, son dakikalarını annesi ile geçirmesi ona biraz daha olsun iyi gelmişti. "Teşekkür ederim anne... Hep yanımızda olduğunuz için. Sizi seviyorum... Çok seviyorum."

"Biz de seni seviyoruz İnjun...çok seviyoruz oğlum... Hala seninle gelmemi istemiyor musun?" Annesi oğlundan ayrılıp gözlerine baktı. Yalvarmıştı gelmek için ama İnjun bunu kabul etmemişti. "Hayır anne ben iyi olacağım söz. Ben şimdi Check-in yapmaya gidiyorum... Geliyor musunuz?"

Saat 2'yi 10 geçiyordu. Baya sarılmış ve konuşmuş olmalılardı. Annesi kafa sallayarak kalkınca Sicheng ve Kun peşlerinden gitti. "Arabaya park yeri bulmak uzun sürmüş olmalı..."

Cᴀᴛᴄʜ Mᴇ § RᴇɴHʏᴜᴄᴋ ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin