Dünyazat, ona "Ey kardeşim, öyküyü tamamlasana!"demiş. Şehrazat da,"Dostlukla ve sunmayı görevsayarak" diye yanıt vermiş ve sözünü sürdürmüş:Ey bahtı güzel şahım, işittim ki, hamal genç kızlara buvaatte bulunduktan sonra, pazardan dönen kız, ayağakalkıp önlerindeki sofrayı yeniden düzenlemiş ve hepsizevkle yiyip içmişler. Bundan sonra mumlarıtutuşturmuşlar ve kokulu buhurlar, ödler yakmışlar,sonra da hepsi birden içmeye, çarşıdan alınan tatlılarıyemeye başlamışlar. Özellikle de, aynı zamandagözlerini kapayarak, başını sallayarak, iyi düzenlenmişşiirler okuyan hamal... Birdenbire kapıya vurulduğuduyulmuş, fakat zevke dalmışlıkları içinde bu, onlarıtedirgin etmemiş; bununla birlikte kapıya bakan gençkız, kalkıp kapıya yönelmiş; sonra geri dönerek onlara,"Bu gece keyfimiz tam olacak, çünkü kapıda sakallarıkesilmiş, sol gözleri sakat üç Âcam var ve gerçektenşaşırtıcı bir rastlantı bu. Bunların çabucak Diyar-ıRum'dan gelme yabancılar olduklarını anladım; herbirinin suratı değişik, ama hepsinin yüzleri gülünçolduğu kadar, çok iç açıcı. Onları içeri alırsak,sayelerinde epeyce eğleniriz" demiş. Sonra daarkadaşlarına öylesine kandırıcı sözler söylemiş ki,sonunda, ona "Öyleyse, git söyle onlara, gelsinler! Amaşartımızı da: 'Sizi ilgilendirmeyen şeyden hiç sözetmeyeceksiniz, yoksa hoşlanmayacağınız şeylerişitirsiniz' diyerek onlara açıkla!" demişler. Genç kız daneşe içinde kapıya koşarak üç körü birlikte getirmiş;gerçekten bunların sakalları traşlı, bıyıkları eğri vedikmiş; böylece kalender denen dilencilerin debağlandıkları tarikat elinden oldukları anlatılıyormuş.Bunlar içeri girer girmez, hazır bulunanlara selametdilemişler, sonra da birbiri ardından geri çekilmişler.Bunları görünce genç kızlar, ayağa kalkıp onları sofrayadavet etmişler. Sofraya oturan üç kalender, açıkçasarhoş olduğu belli olan hamala bakmışlar; ve iyiceinceledikten sonra, onun da kendi tarikatlarına bağlı biriolduğunu sanmışlar ve "A! Galiba bu da bizim gibi birkalender. Öyleyse, ona dostça davranmamız uygundur"demişler. Ama hamal, onların düşüncelerini anlayarakbirdenbire ayağa kalkmış,"Tamam, tamam dostlarım!Sakin olun, sizin hakkınızda kötü düşünen yok. Oturun,yiyin için! Ama gidip ilkin kapının üzerinde yazılıkitabeyi okuyun!" demiş. Bu sözleri duyan genç kızlargülmekten katılmışlar ve birbirlerine,"Bu kalenderlerleve bu hamalla epeyce eğleneceğiz" demişler. Sonra dakalenderlere yiyecek vermişler; doğrusu onlar da çok iyiyemişler. Sonra kapıya bakan kız, kalenderlere içeceksunmuş; onlar da genç kızın elinden aldıkları içkiyielden ele dolaştırarak içmişler. Bardak birkaç kez eldenele dolaşıp içindeki bitince, kız onlara,"Tamam, tamamkardeşlerim! Şimdi söyleyin bakalım, torbalarınızda bizieğlendirecek birkaç güzel öykü ya da başınızdan geçenşaşırtıcı serüvenler var mı?" diye sormuş. Bu soruşbiçiminden hoşlanan kalenderler, kendilerine müzikaletleri getirilmesini istemişler. Bunun üzerine kız onlarazillerle donatılmış bir Musul tefi, bir Irak udu ve İranneyi getirmiş. Üç kalender ayağa kalkmış; biri zilli tefi,diğeri udu, öteki de neyi almış; üçü birden çalmayabaşlamışlar; genç kızlar da şarkı söyleyerek onlaraeşlik etmişler. Hamala gelince, zevkten bayılıp," YaAllah! Ya Allah!" demiş. Çalgı çalan ve şarkısöyleyenlerin görkemli sesleri onu çok etkilemiş.Tam o sırada, kapının yeniden çalındığı duyulmuş.Kapıya bakan kız ayağa kalkarak kapıda kiminbulunduğunu anlamaya gitmiş.Kapının çalınma nedeni şuymuş:O gece Halife Harun Reşit, ülkenin içinde olup bitenlerikendi gözleriyle görüp kendi kulaklarıyla işitmek üzerekente inmişmiş. Yanında veziri Cafer-ül-Barmaki vecelladı Mesrur kendisine eşlik ediyorlarmış. Zaten tacirkılığına girerek böylesine dolaşmak onun âdeti imiş.O gece kentin sokaklarında dolaşırken, yolunun üzerinebu ev çıkmış; çalgı ve şenlik sesleri duymuş. Halife,Cafer'e "Bu seslerin kimlere ait olduğunu anlamak içinşu eve girmek istiyorum" demiş. Cafer ise,"Bunlar birsarhoşlar topluluğu olmalı. Başımıza kötü bir şeygelmesin!" diyerek içeri girmekten kesinliklesakınmalarının doğru olacağı yanıtını vermiş. AncakHalife,"Mutlaka içeri girmeliyiz. Onların hangi durumdaolduklarını görmek için içeri girmenin bir yolunubulmalısın!" demiş. Cafer, bu emri alınca,"Emrinizbaşım üstüne!" demiş; ve ilerleyip kapıyı çalmış; vehemen o dakikada kapıya bakan kız, gelip kapıyıaçmış.Genç kız kapıyı açınca, Cafer ona "Ey hanımım, bizTaberiyeli tacirleriz. Mallarımızla Bağdat'a geleli ongün oldu ve tacirler hanında kalıyoruz. Bu gece handabuluştuğumuz tacirlerden biri bizi evine çağırmış,yemeğe davet etmişti. Bir saat kadar yiyip içtikten sonrayemek bitince, bizi istediğimizi yapalım diye serbestbıraktı. Evden çıktık; ama gece bastırdı; biz deburaların yabancısı olduğumuzdan kaldığımız hanınyolunu yitirdik. Bu yüzden, asaletinize sığınarak sizebaşvuruyoruz. İzin verirseniz içeri girip geceyi buradageçireceğiz. Allah bu iyiliğinizi unutmayacaktır!" demiş.Bunu duyan kız onların yüzlerine bakmış; namuslutacirler olduğunu ve saygın bir halleri bulunduğunugörmüş. Dönüp iki kar-deşinin görüşlerini almış; ötekikızlar ona,"Al onları da içeri!'' demişler. Bunun üzerinebunlara kapıyı açmak üzere dönen kıza,"izninizle,girebilir miyiz?" diye sormuşlar. Kız da "Buyurun!"diyerek yol göstermiş. Halife, Cafer ve Mesrur içerigirince, öteki iki kızın ayağa kalkarak kendilerine hizmetetmeye davrandıklarını görmüşler. Kızlar onlara,"Hoşgeldiniz! Burada dostça ve ferah gönüllekarşılanacaksınız! Lütfen rahatınıza bakın sayındavetliler! Ancak sizi bir şartla kabul edeceğiz: Siziilgilendirmeyen konularda asla konıışmayın! Yoksa,hoşunuza gitmeyen şeyler işitirsiniz!" Onlar da yanıtvermişler; "Tabii, doğrusu da bu!" diyerek... Sonraoturmuşlar, içmeye çağrılmışlar; bardak elden eledolaşmış. Sonra Halife üç kalendere bakmış, hepsininde sol gözlerinin kör olduğunu görmüş, buna çokşaşırmış. Sonra da genç kızlara bakarak tümgüzelliklerini ve zarafetlerini fark etmiş, bu da onu çokşaşırtmış ve hayrete düşürmüş. Genç kızlar, konuklarlasöyleşiyi sürdürmüşler ve onları kendileriyle içki içmeyedavet etmişler; sonra Halife'ye nefis bir şarapsunmuşlar; o da,"Ben tövbe etmiş bir hacıyım" diyerekret etmiş, bunun üzerine kapıya bakan kız, ayağakalkıp onun önüne ince kakmalı küçük bir masa, onunüzerine de çini bir kâse koymuş. Kâsenin içine de birparça karla soğutulmuş kaynak suyu koymuş vehepsini gülsuyu ve şekerle karıştırmış, sonra da bunuHalife'ye sunmuş. Bunu kabul eden Halife kıza pek çokteşekkür etmiş ve kendi kendine,"Yarın onu budavranışından ve tüm yaptıklarından ötürüödüllendirmeliyim!" diye düşünmüş.Genç kızlar, misafirlerine karşı görevlerini yerinegetirmeyi sürdürmüşler ve içki sunmadan da geridurmamışlar. Ancak, şarap etkisini göstermeyebaşlayınca, evsahibi olan kız ayağa kalkarak onlarabaşka emirleri olup olmadığını sormuş; sonra daçarşıdan dönen kardeşinin elini tutarak, ona,"Eyhemşire, ayağa kalk da görevlerimizi yapalım!" demiş.Kız ona "Emredersin!" diye yanıt vermiş. Bunun üzerinekapıya bakan kız ayağa kalkarak kalenderlere salonunortasından ayrılarak kapılara karşı sıralanmalarınısöylemiş, sonra da salonda daha önce bulunan herşeyi kaldırmış ve yıkamış. Diğer genç kıza gelince,hamalı çağırmışlar ve ona,"Vallahi, senin dostluğunpek işe yaramıyor, haydi bakalım! Sen burada yabancıdeğilsin, ev halkından sayılırsın!" demişler. Bunu duyanhamal ayağa kalkmış, giysilerinin eteklerini kaldırmış,ucunu sıkıştırmış ve "Emriniz başım üstüne!" demiş.Onlar da, ona "Yerinde bekle!" demişler, Birkaç saniyesonra, çarşıdan gelen kız ona,"Beni izle ve gel yardımet!" demiş. Hamal onu salonun dışına çıkarken izlemiş;orada siyah tüylü iki köpek görmüş; köpeklerboyunlarından zincire bağlı imişler. Hamal onları almışsalonun ortasına getirmiş. O vakit evsahibi yaklaşmış,yenlerini kaldırmış, bir kamçı alıp hamala,"Köpeklerdenbirini buraya getir!" demiş. O da zincirinden çekerekköpeklerden birini sürüklemiş, kıza yaklaştırmış; köpekağlamaya başlamış ve başını genç kıza doğrukaldırmış. Ama genç kız, buna hiç aldırmadan, elindekikamçıyla köpeğin başına vurmaya başlamış, köpekağlayıp haykırıyormuş ve genç kız kolları yorulasıyakadar onu kamçılamayı sürdürmüş. Sonra kamçıyıelinden fırlatmış, köpeği kollarına alarak göğsünebastırmış, gözyaşlarını silmiş ve iki ellerinin arasınaaldığı başını öpmüş. Sonra da hamala,"Al bunu götür,ötekini getir!" demiş. Hamal da ikinci köpeği getirmiş vegenç kız, ona ilkine yaptıklarını yapmış.Bunu gören Halife, yüreğinin acımayla dolduğunu vegöğsünün kederden sıkıştığını duymuş; ve Cafer'e bukonuda genç kıza sorması anlamında göz kırpmış.Ama Cafer de işaretle, ona susmasının daha doğruolacağı yanıtını vermiş.Bundan sonra konağın sahibi, kızkardeşlerine dönüponlara,"Haydi! Her zaman yaptıklarımızı yapalım!"demiş. Onlar da "Baş üstüne!" demişler. Bunun üzerinekonağın sahibi, altın ve gümüş kakmalı mermeryatağına çıkmış ve kapıya bakan kız ile çarşıdan dönenkıza "Şimdi bildiklerinizi bize gösterin!" demiş. Bununüzerine kapıya bakan kız ayağa kalkmış, ablasınınyanında yer almak üzere yatağa, çarşıdan dönen kız dadışarı çıkmış; kendi dairesine gidip yeşil ipektensaçakları olan saten bir torba getirmiş; iki genç kızınkarşısında durup torbayı açmış; içinden bir ut çıkarmış,kapıya bakan kıza uzatmış, oda akort yaparak mızrapvurmuş ve aşk ve keder üzerine şu dizeleri okumayabaşlamış:Lütfen! Kaçıp giden uykuyu kirpiklerime geri getir!Sonra da söyle aklım fikrim nereye gitti? Evimde aşkınmekân tutmasına razı olalı beri uyku bana kızdı, beniterk etti. Soruyorlar bana,"Sen ki, güvenli ve doğruyolda yürüdüğünü bilirdik. Ne yaptın sen, dostum!Söyle bize, seni kim şaşırttı? Onlara diyorum ki, siziben değil, o sevgili aydınlatacak! Bense size tek biryanıt vereceğim: kanımın, tüm kanımın ona aitolduğunu söyleyerek... Size daima: ben kanımıdökmeyi yeğlerim, onun uğruna, tüm ağırlığıyla içimdekalmasın diyerek yanıt vereceğim. Bir kadın seçmişim,onda tüm düşüncelerimi, onun imgesini bile yansıtantüm düşüncelerimi üreteyim diye... Ve de, bu imgeyikovsaydım, içimi ateşe salardım, o yutucu ateşe... Onugörünce siz beni mazur tutarsınız! Çünkü Tanrı'nın takendisi bu mücevheri hayat iksiriyle kuyumlamıştır; vede bu hayat iksirinden kalanlarla narı yoğurdu, incilerdöktü. Bana diyorlar ki,"Ey budala! Sen sevgilioyuncağında, gerçekten, sızlanmalar, gözyaşları venadir zevklerden başka şeyler bulduğunu musanıyorsun? Bilmez misin ki, berrak suda izlerken kendigölgenden başka bir şey göremezsin, Öylesine birkaynaktan içmektesin ki, tek başına tat alabilmişolmanın öncesinde ondan nice doyumlar sağlanmıştır."Onlara, sanmayın ki, diyorum, içerken beni sarhoşluksarmıştır. Sade bakarken sarhoş olmuşumdur ben. Vebu sadece gözlerimden uykuyu kovmuştur. Ve beniböyle tüketen, asla geçmişin olayları değildir. Ama onunhayatımdan geçip gitmesidir. Ayrılmış olduğum güzelşeyler asla beni bu hale düşürmedi; sadece onunbenden ayrılmasıdır beni berbat eden. Ve şimdi, başımıbaşkalarına çevireyim, öyle mi? Bunu nasıl yapabilirim?Ben ki tüm ruhumla onun hoş kokulu bedeninebağlıyım... Bedeninin amber ve misk kokusuna...Kız şarkısını bitirince, kızkardeşi ona,"Tanrı teselliniversin, kardeşim!" demiş. Ancak genç kız, öylesine birüzüntü nöbetine tutulmuş ki, giysilerini yırtmış vebayılarak yere serilmiş.Ancak düşerken, giysisi açıldığından, Halife,vücudunun kamçı ve değnek darbelerinden izlertaşıdığını görmüş; ve şaşkınlığın son kertesine dekşaşırmış. Pazarcı kız yaklaşmış ve bayılankızkardeşinin yüzüne biraz su serpmiş; kız kendinegelmiş; sonra da yeni bir giysi getirmiş, kız bunabürünmüş.Bunları gören Halife, veziri Cafer'e "Pekheyecanlanmışa benzemiyorsun. Bu kadınınbedenindeki darbe izlerini görmedin mi? Ben artık dilimitutup oturamayacağım. Bütün olup bitenleri ve ikiköpeğin sırrını öğrenmedikçe rahat, huzur nebilmeyeceğim!" demiş.Cafer, ona "Şevketlim" demiş; "Ortaya konan şartıhatırla: seni ilgilendirmeyen şey hakkında konuşma,yoksa hiç hoşlanmayacağın şeyler işitirsin!"Bu arada pazarcı kız ayağa kalkmış ve udu ele almış,onu yuvarlak memesine yaslamış, parmaklarının ucuylatıngırdatmış ve şarkı söylemeye başlamış:Biri gelip de bize aşktan yana sızlanırsa, ona ne yanıtverelim? Biz kendimiz aşk yüzünden uçurumuboylamışsak, ne yapabiliriz ki? Yanıt versin diye aracıgörevlendirsek de, bu aracı, gerçekte, tutkulu biryüreğin tüm sızlanmalarını anlatmasını aslabilmeyecektir. Sevgilinin kaçışına sabredip sessizcekatlansak da; ıstırap bizi, hemen, ölümün iki parmağınatakacaktır. Ey ıstırap! Bizim için artık sadecepişmanlıklar, matem ve yanaklara sel gibi boşalangözyaşları kalıyor. Ve sen, görünmeyen sevgili!Gözlerimin ufkundan uzaklaştın ve seni yüreğimebağlayan tüm bağları kopardın! Söyle! Hiç değilse,geçmişteki aşkımızdan bir iz kaldı mı sende? Zamanıngeçmesine karşın silinmeyecek küçük bir iz? Yoksa,gözden ırak olunca, tüm gücünü eriten nedeni unuttunmu? Beni ruh cılızlığına, bu düşkünlüğe iten sen değilmisin? Benim payıma düşen böyle sürgünlükse, bir günTanrı'ya, Efendimize, tüm çektiklerimin hesabını sormazmıyım?Bu kederli şarkıyı duyan ev sahibesi kız, tıpkı kardeşigibi, giysilerini yırtmış, ağlamış ve baygın yere düşmüşve pazarcı kız ayağa kalkmış; yüzüne biraz su serpipayılttıktan ve onu kendine getirdikten sonra, ikinci birgiysiyle donatmış. Bunun üzerine ev sahibesi, birazkendine gelmiş, sedire oturmuş ve pazarcı kıza,"Senden rica edeceğim, bir parça daha şarkı söyle deborçlarımızı ödeyelim! Sadece bir kez daha!" demiş.Bunun üzerine pazarcı kız. udu yeniden akort etmiş veşu dizeleri söylemiş:Ne zamana kadar sürecek bu uzaklaşma ve bu acı terkediş? Bilmiyor musun sen, artık gözümde dökülecekyaş kalmadı? Beni yüzüstü bıraktın! Böylesine uzunboylu kaçışta, sen hiç değilse, eski dostluğumuzuanımsar mısın hâlâ? Şayet nankör talih, aşka düşenerkekten yana olsaydı, zavallı kadınlar, sadakatsizsevgililerine, sitem yağdıracak tek gün bile bulamazdı.Ama ben ne yazık ki! Bir parça dertlerimden, elindençektiklerimden kurtulmak için, ey yüreklerin katili,kimseye şikâyet edemem! Eyvah, eyvah ki! İnancını yada ödediği borcun yazılı kanıtını yitirmiş olanşikâyetçinin sonu hüsran değil midir? Ve de derdedüşmüş yüreğimin acısı senin arzunun çılgınlığınıartırmaktan başka işe yarıyor mu? Seni arzuluyorum!Bana vaat ediyorsun! Ama neredesin sen? Aşkıyla beniderin boşluklara attı! Dilerim ki benim yerime birbaşkası, en yüce doyumlara ulaşır, kendi uğruna!Buraya kadar, onun aşkıyla tükenen benim! Ama yarınbeni kınayan kişiye ıstırap çekme sırası gelecektir.Bunun üzerine yeniden kapıyla ilgilenen kız bayıldı,kamçı ve değnek izleri taşıyan bedeni yarı çıplakgöründü düşerken...Bunu gören üç kalender, birbirlerine "Bütün geceyitoprağa yatıp uyuyarak geçirseydik de bu evegirmeseydik daha iyi olmaz mıydı? Çünkü gördüklerimizbelkemiğimizin iliğini eritecek kadar üzücü!" demişler.Bunu duyan Halife onlara doğru eğilmiş ve "Neden?"diye sormuş. "Çünkü gördüklerimizle zihnimiz öylesinederinden alt-üst oldu ki" demişler. O zaman Halifeonlara,"Öyleyse, siz bu ev halkından değil misiniz?"diye sormuş. "Tabii değiliz!" diye yanıt vermişler; "Bizevi şu sizin yanınızda oturan kimseye ait sanıyorduk"demişler. Bunu duyan hamal haykırmış: "Ha! Allah içinsöylemeli! Ben bu eve ilk kez bu gece girdim. Bu evdeolacağıma, çöplükte yataydım benim için daha iyiolurdu!"Sonra başbaşa verip,"Biz burada yedi erkeğiz, onlarsaüç kadın, bir tek bile fazlası yok. Onlara budurumlarının nedenini soralım. Bize kendi rızalarıylayanıt vermek istemezlerse, zorlarız onları!" demişler;"Bunun doğru ve namuslu bir fikir olduğuna inanıyormusunuz? Onların konuğu olduğumuzu unutmayın; vede dürüstlükle susacağımıza dair ileri sürdükleri şartlarıkabul etmedik mi? Sonra bakın, zaten gece bitmeküzere, sonra her birimiz bahtın bizlere nelerhazırladığını bilmeden Tanrı'nın yollarına düşeceğiz"diye karşı çıkan Vezir Cafer'in dışında hepsidüşündüklerine uyum sağlayacak biçimde hareketetmeyi kararlaştırmışlar. Bunun üzerine Cafer, Halife'yegöz kırparak onu bir kenara çekmiş ve ona,"Buradaduracak ancak bir saatimiz kaldı. Size söz veriyorum ki,yarın bunların hepsini ben huzurunuza getireceğim, ozaman öykülerini öğreniriz" demiş. Ama Halife buöneriyi reddetmiş ve "Yarına kadar beklemeye sabrımyok!" demiş. Sonra şu şöyle, bu böyle diyerekkonuşmalarını sürdürüp sonunda birbirlerine "Peki,aramızda kim onlara öykülerini anlattıracak?" diyesormuşlar. Ve birileri bunun hamal olabileceği fikrini ilerisürmüş.Onların bu durumlarından bîr şeyler sezinleyen gençkızlar, onlara "Ey iyi yürekli kişiler! Neden sözediyorsunuz, acaba?" diye sormuşlar. Bunun üzerinehamal ayağa kalkmış, evsahibinin önünde yer almış veona,"Ey saygıdeğer hanım! Sizden, burada bulunanmisafirler adına, bize bu iki köpeğin öyküsü, onları niyecezalandırdığınız, sonra da oturup ağladığınız ve onlarıkucakladığınız hakkında Allah rızası için bilgi vermenizirica ve istirham ediyorum. Ve de bize kızkardeşininbedenindeki kamçı ve değnek izlerinin nedenini desöylerseniz anlamış oluruz. Bizim dileğimiz budur,vesselam!" demiş.Bunun üzerine evsahibi yöresinde toplananların hepsibirden,"Sizin adınıza hamalın söyledikleri doğru mu?"diye sormuş. Cafer hariç hepsi de,"Evet, doğrudur!"demişler. Cafer'in ağzından tek sözcük çıkmamış.Onların yanıtını alınca, genç kız,"Vallahi! Ey misafirler!işte siz böylece, bizim görüşümüze göre, suçların enkötüsünü, en canicesini işlediniz! Oysa daha önce, sizebir şart ileri sürerek,'İçinizden biri kendiniilgilendirmeyen bir hususta konuşursa, hiç de hoşagitmeyecek şeyler işitebilir' demiştik. Size evimize giripikram ettiklerimizi yemiş olmanız yetmedi mi? Ama busizin hatanız değil, sizi nezdimize getiren hemşiremizinhatasıdır!" demiş.Bu sözlerden sonra, yenlerini kıvırmış; ayağını üç keztoprağa vurmuş ve "Hey! Çabuk koşun!" diyehaykırmış. Birdenbire önüne perde çekilmişdolaplardan biri açılmış, içinden ellerinde keskinpalaları olan yedi iri kıyım zenci çıkmış, Kız onlara,"Dilleri pek uzun olan bu kişilerin ellerini bağlayın! Vede birbirine ekleyin!" diye emir vermiş. Zenciler verilenemri yerine getirmişler ve,"Ey hanımım, ey erkekbakışından uzaktaki gizli çiçek, başlarını uçurmamıziçin izin veriyor musunuz?" diye sormuşlar. Kız,"Birsaat kadar bekleyin! Çünkü başlarının kesilmesindenönce, kim olduklarını öğrenmek istiyorum" yanıtınıvermiş.Bunu duyan hamal,"Allah aşkına! Efendim, benibaşkalarının işlediği suç uğruna öldürtmeyin! Bunlarhata edip gerçek bir cürüm işlediler, ama ben değil!Oysa, bu uğursuz kalenderleri içeri almasaydık nekadar mutlu ve hoş bir gece geçiriyorduk. Çünkü bukötü görünüşlü kalenderler, daha içeri girer girmez, engöz kamaştırıcı bir kenti bile harabeye çevirirler!" demişve şu dizeyi okumuş:Kudretli tarafından affedilmek ne kadar iyidir! Hele,savunmasız birine sağlanmışsa! Ve sen, aramızdakisarsılmaz dostluğa güvenerek sana yalvarıyorum:Suçlu yüzünden suçsuzu öldürme sakın!Hamal sözünü bitirince, genç kız gülmeye başlamış...Bu anda, Şehrazat sabahın yaklaştığını görmüş veyavaşça susmuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bin Bir Gece Masalları 1
Short StoryDoğduğu yerin toprak ve sularında yaşanmış, düşlenmiş ve çevrilmiş olan bu ARAP GECELERİ'ni, tüm çıplaklığı, bakirliği, dokunulmamışlığı ve safiyeti içinde -kendi zevkim ve dostlarımın keyiflenmesi için- SUNUYORUM. Bu Masallar, uzak gökler altında...