İkinci Kalenderin Öyküsü

8 2 0
                                    


Gerçekten, ey hanımım, kör olarak doğmadım. Amaşimdi size anlatacağım öyküm, öylesine şaşırtıcıdır ki,iğneyle gözün iç köşesine yazılsaydı, eğitmebakımından değerli bir ders oluştururdu.Bu karşınızda duran, bir şahın oğlu şahtır aslında...Yine bilin ki, asla bir cahil değilim: Kur'an okurum, hemde yedi çeşit kaleme alınışıyla... Belli başlı kitapları daokurum; bilim üstatlarının temel kitaplarını da... Yıldızbilimi üstüne kitaplarla şairlerin yazdıklarını da...Sonunda, tüm bilimlerin incelemesine kendimi öylesineverdim ki, çağımın tüm yaşayanlarını geçtim.Adım hattatlar nezdinde saygıyla anıldı; dahası tümbölgeler, tüm ülkelerde şöhretim yayıldı; tümhükümdarlar nezdinde değerim kabul edildi. Bu sıradaHint hükümdarı benden söz edildiğini duymuş;babamdan beni kendisine yollamasını, göz kamaştırıcıhediyeler ve şahlara yaraşır armağanlar göndererek,rica etmişti. Babam buna rıza gösterdi ve içi her şeyledolu altı gemi hazırlatarak beni yola çıkardı.Deniz yoluyla yaptığımız bu yolculuk tam bir ay sürdü;bunu izleyerek bir kıyıya yaklaştık. Orada bizimlebirlikte gemilere yüklenen develerimizi ve atlarımızıkaraya çıkardık; Hint hükümdarına sunulmak üzere ondeve hediye yükledik. Ancak, daha yeni yolakoyulmuştuk ki, bir toz bulutu yükselerek bize doğruyaklaştı. Yerin ve göğün tüm bölgelerini örttü veyolculuğumuzun bir saatini kapladı; sonradan dağıldı;arasından gazaba kapılmış arslanlara benzer kırk atlıbelirdi. İyice bakınca, bunların çöl Arapları, yol kesenhaydutlar olduğunu gördük. Onlar da bizi fark edince,yanımızdaki, Hint hükümdarına sunulacak on deveyükü armağanı da düşünerek kaçmaya başladık. Bizimardımıza düştüler, dört nala ve dolu dizgin... O zamanbiz, işaretler yaparak onlara,"Kudretli Hinthükümdarına yollanan elçiler olduğumuzu; kötülükyapmamalarını" anlatmaya çalıştık. Onlar da bize,"Bizne onun toprağında yaşıyoruz ne de onun tabileriyiz!"diye yanıt verdiler. Oracıkta benim gençhizmetçilerimden bazılarını öldürdüler; ötekihizmetçilerle ben çeşitli doğrultularda kaçarakkurtulduk. Ancak ben oldukça derin bir yara aldıktansonra kaçabildim. Bu sırada, çöl Arapları bizim tümservetimizi ve develerin sırtında olan hediyeleri yağmaetmişlerdi.Bana gelince, kaçışım sırasında nereye yöneldiğimi dene yapacağımı da bilmez hale gelmiştim. Kaçışımı, birdağın tepesine ulaşıncaya kadar sürdürdüm; orada birmağara buldum; sonunda istirahat edecek ve geceyigeçirecek bir yer edinmiştim.Sabahleyin, mağaradan çıktım, şahane ve zengingörünüşlü bir kente ulaşıncaya kadar yürümeyisürdürdüm. Buranın iklimi öylesine harika idi ki, kışorada hükmünü icra edemiyor, bahar her yanı güllerlekaplıyordu. Bu kente girişimden çok sevinç duymuş,özellikle kaçış ve yürüyüşle yıpranmış bedenimde birferahlık hissetmiştim. Gerçekten hüzünle sararmış,epeyce değişmiştim.Bu kentte, ne yana yöneleceğini bilemediğim bir sırada,dükkânında dikişle uğraşan bir terzinin önündengeçiyordum; yanına vardım terzinin, selam verdim.Selamımı iade etti; ve beni samimiyetiyle oturtmayaçalıştı, kucakladı ve iyi davranışıyla beni, ülkemdenayrılmanın nedenini anlatmaya yöneltti. Bunun üzerinebaşıma gelen her şeyi, başından sonuna kadar, onaanlattım. Anlattıklarıma çok üzüldü ve bana,"Eyyumuşak yürekli genç adam, kime olursa olsun, bütünbu öyküyü anlatmana gerek yok! Yoksa bu kentinhükümdarından sana zarar gelmesinden korkarım;çünkü bu zat, babanın en büyük düşmanıdır, ona karşıeski bir intikamı vardır" dedi.Bunu izleyerek, benim için yiyecek içecek hazırladı;ben de yiyip içtim. O da benimle yedi, içti. Geceyikonuşarak geçirdik; bana dükkânında bir köşe ayırdı.Sonra ihtiyacım olan bir şilte ve örtü getirdi. Orada, oda ben de uyumak üzere uzandık.Bu şekilde onun yanında üç gün misafir kaldım; busürenin sonunda bana,"Senin yaşamınıkazanabileceğin bir mesleğin var mı?" diye sordu. Ona,"Tabii! Ben hukuktan nasibini almış bir bilgin, geçmişinbilimlerinde bir üstat sayılırım. Edebiyat ve muhasebeyide bilirim!" dedim. Bana,"Dostum, bütün bunlar birmeslek oluşturmaz" dedi. Beni üzgün görerek,"Ya dabelki bir meslektir ama, bizim kentin piyasasında hiçgeçerliği yoktur. Burada, bizim kentte, hiç kimseinceleme, yazma, okuma ve hesap yapma nedir bilmez.Sadece yaşamını kazanmaya bakar." Bunu duyunca,çok pişman oldum ve ona,"Gerçekten, vallahi, sanaanlattıklarımdan başka yapacak hiçbir şey bilmiyorum"diye tekrarlamaktan başka bir şey söyleyemedim."Öyleyse, çocuğum, kendini toparla! Bir balta ile birurgan al! Allah sana daha iyi bir baht hazırlayasıyakadar ormana gidip ağaç keserek geçimini sağla!" dedi.Bu sözler üzerine, gidip bana bir balta ve bir urgansatın aldı; ve beni, onlara emanet ederken iyi tanıtmayagayret göstererek öteki oduncularla ormana odunkesmeye yolladı.Bunun üzerine oduncular ile yola koyularak ormanavardım. Kestiğim odunları omzuma vurdum; onlarıkente götürerek yarım dinara sattım. Biraz paraharcayarak yiyecek satın aldım, paranın geri kalanınıözenle sakladım. Böylece bir yıl boyunca çalışmayısürdürdüm; ve her gün dostum terziyi dükkânındaziyarete gittim. Köşemde, bağdaş kurarak dinlendim,Bir gün, âdet edindiğim gibi, ormana gitmiş; bir araöteki odunculardan uzak düşerek, sık ağaçlıklı biryöreye gelmiştim; orada kendime kuru bir ağaç seçtimve kökü yöresindeki tüm toprağı kaldırmaya koyuldum.Açtığım yerde bakırdan bir halkası olan bir tahta kapakgördüm. Kapağı kaldırdım. Altında, bir merdiveninuzandığını gördüm Merdivenin dibine kadar indim.Orada bir kapı buldum. Kapıdan girdim ve kendimi gözkamaştıran ve güzel inşa edilmiş bir sarayın salonundabuldum. İçerde en güzel incilere denk güzellikte bir kızvardı. Öyle güzeldi ki, onu görür görmez yüreğimin tümkaygısı, tüm hüznü ve tüm felaketi silindi. Ona baktımve hemen böylesi bir güzelliğin ve mükemmelliğinyaratıcısı önünde dize geldim.Bunun üzerine o da bana bakıp,"Sen bir insan mısın,yoksa bir ecinni mi?" diye sordu. Kendisine,"Birinsanım" diye yanıt verdim. O da bana,"Ama yirmi yıldırinsan yüzü görmeden yaşadığım bu mevkiye seni kimgetirebildi?" dedi. Tatlılık ve zevkle dolu bulduğum busözlere karşı,"Efendim, beni buraya sevkeden Allah'tır,tüm dertlerimden ve acılarımdan arınayım diyeherhalde!" şeklinde yanıt verdim. Sonra da oturupbaşıma gelenleri, başından sonuna kadar ona anlattım.Bunları duyunca çok üzüldü ve ağlamaya başladı vebana,"Ben de sana kendi öykümü anlatayım!" dedi."Bilesin ki, ben Hint şahlarının sonuncusu olan AbanozAdası'nın hakimi Şah Aknamus'un kızıyım. Babam beniamcamın oğluyla evlendirmişti. Ama evliliğimin ilkgecesinde, daha bekâretimi yitirmeden, bizzat İblis'inoğlu Racmus'dan olma Cerceris denen ifrit beni kaçırdı.Beni uçurarak getirip bu mevkiye bıraktı. Buraya arzuduyabileceğim tatlılar, giysiler, değerli kumaşlar,mobilyalar, yiyecekler ve içecekler taşıdı. O zamandanbu yana, her on günde bir gelip beni görüyor ve birgece benimle yatıyor, sonra da sabahleyin çekipgidiyor. Bana, bu on gün içinde, kendisinden herhangibir şey isteyecek olursam, gece olsun gündüz olsun, busalonun kubbesi altındaki şu tablette yazılı olan ikisatıra el değdirmenin yeterli olduğunu bildirdi. Vegerçekten, o zamandan bu yana, ne zaman bu yazıyadokunsam, onu karşımda görüyorum. Bu kez, onunayrılmasından buyana dört gün geçti. Daha altı günburada olmayacak. Acaba sen burada benimle beş günkalabilir misin? Böylece onun gelişinden bir gün önceburadan ayrılmış olursun!" diye sözünü bitirdi.Kendisine,"Kuşkusuz! Bunu yapabilirim" diye yanıtverdim. Bunu duyunca çok sevindi; ayağa kalktı, elimituttu, kemerli bir kapıdan geçirdi; oradan sıcacık ve hoşbir hamama götürdü. Tatlı bir havası vardı, buranın...Orada, çabucak soyundum, o da soyundu, çırılçıplakolduk; ikimiz birlikte yıkandık. Banyodan sonra,hamamın serinliğindeki yatağa uzandık; bana içmekiçin miskle karılmış şerbet sundu ye önüme pastalarkoydu. Sonra zarif bir konuşma tutturduk, onun tutkunuolan ifritin sağladığı şeyleri yedik.Bunu izleyerek bana,"Bu gece sen uyu, yorgunluğunugider, yarına iyice dinlenmiş olursun!" dedi.Ben de, hanımım, ona teşekkür ettikten sonra iyiceuyumak istiyordum. Ve gerçekten, hemen tüm dertlerimiunutmuş gibiydim.Uyanınca onu yanımda oturur buldum; bedenimi veayaklarımı tatlı tatlı ovuyordu, Allah'a tüm iyiliklerini onabağışlaması için dualar ettim; sonra oturup bir saatkadar konuştuk. Bana çok tatlı şeyler söyledi. Sonradedi ki,"Vallahi! Önceleri, bu yeraltı sarayında tekbaşıma, hüzünle yaşıyordum ve göğsüm daralıyordu.Çünkü konuşacak kimse bulamıyordum ve bu, yirmi yılsürdü. Ama Allah'a şükürler olsun ki, seni banayollamakla yüceliğini gösterdi."Sonra o tatlı sesiyle, bana şu dizeleri okudu:Eğer gelişinden -biz daha ünce haberli olsaydık!- halıdiye ayaklarının altına yüreğimizin temiz kanını vegözlerimizin siyah kadifesini sererdik! Yanaklarımızıntazeliğini sererdik -ve ipek oyluklarımızın etini-yatacağın yere, ey gece yolcusu! Çünkü senin yeringöz kapağımızın üstündedir.Bu dizeleri duyunca, ona elim yüreğimde teşekkürettim; sevdası yüreğimin daha derinlerine takıldı. Tümkaygılarım, tüm ıstıraplarım yok oldu. Sonra oturup aynıbardaktan içmeye koyulduk, bu böylece geceye kadarsürdü; işte o gece, mutluluklar içinde onunla yattım. Veyaşantımda, o geceye benzer hiçbir gece geçirmedim.Sabah olunca, yeniden yıkandık, birbirimizden çokhoşnut olarak ve de gerçek bir mutluluğun tanığıolarak...Ben, hâlâ çok ateşli idim ve mutluluğumu uzatmakistiyordum; ona,"İster misin, seni yeryüzüne çıkarayımve seni bu ecinniden kurtarayım?" diye sordum. Bunuduyunca, gülmeye başladı ve bana,"Sus Allah aşkına!Ve sahip olduğunla yetin! Şu zavallı ifrit, on gündeancak bir gün benimle sevişecek; oysa ben sana herseferinde geriye kalan dokuz günü vaat ediyorum" dedi.Bense şarabın esrikliği ve tutkunun ateşiylesürüklenerek sözden yana ileri gittim ve ona,"Asla!Şimdi duvarında esrarlı yazıt bulunan bu kubbeyiderhal yıkacağım. Bırak ifrit gelsin, onu damahvedeceğim! Zaten çoktandır yerin üstündeki, yerinaltındaki tüm ifritleri yakalayarak öldürmek benim eneğlenceli oyunum olmuştur" dedim.Bu sözleri duyunca, kız beni yatıştırmak için şu dizeleriokumaya başladı:Ayrılmadan önce süre isteyen sen! – Uzaklaşmayıdayanılmayacak kadar katı bulan sen!Asla bağlanmanın, fakat sadece sevmenin güvenli biryol olduğunu bilmiyor musun? Düşünmeyi ve kendikendine: bıkkınlığın tüm bağlantıların şaşmaz kaidesive kopukluğun tüm dostlukların sonucu olduğunusöylemeyi bilmiyor musun?Ama ben, onun bana okuduğu bu dizelerin farkınavarmadan, kubbeye şiddetli bir tekme attım!Öykünün burasında, Şehrazat sabah olduğunu görmüşve yavaşça susmuş,

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 21, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bin Bir Gece Masalları 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin