Demiş ki:Ey bahtıgüzel şahım, işittim ki, Halife ve Cafer'in dedahil olduğu tüm topluluğu önünde kalender genç kıza,öyküsünü anlatmaya şöyle devam etmiş:Amcam, pabucunun tabanıyla oğlunun yüzünevurduktan sonra, orada kömür kesilmiş yatan bir ölüyekarşı yapılan bu hareketi şaşkınlıkla karşıladım. Veamcamın oğlu adına çok üzüldüm; özellikle gençkadınla birlikte onları böyle kara kömüre dönmüşgörünce... Sonra şöyle dedim: "Aman Allah!Amcacığım, bir parça gönlünün kederini yatıştır! Ben,tüm benliğim ve yüreğimle çocuğunun başına gelendenüzüntü duyuyorum. Özellikle bu hale düşmelerine...Genç kadınla birlikte kara kömüre dönüşmelerine... Vede sana, bir baba olarak bununla yetinmeyippabucunun tabanıyla oğlunun yüzüne vurmana."Amcam bunu duyunca şu öyküyü anlattı:"Ey kardeşimin oğlu! Bil ki, şu benim oğlum,çocukluğundan beri kendi öz kızkardeşinin aşkıylatutuşmuştur. Ben, onu hep kızdan uzak tuttum, kendikendime de,'Sakin ol! Bunlar daha çok genç!'diyordum. Ama hiç de öyle değilmiş! Ergenlik yaşlarınaulaşır ulaşmaz, aralarında o kötü hareket oluverdi.Bunu öğrenince, ilkin inanmadım doğrusu... Yine deonu müthiş azarladım ve dedim ki,'Bu alçakçahareketlerden sakın! Ne senden önce ne de sendensonra kimse bunu yapmamıştır ve yapmayacaktır.Yoksa, hükümdarlar arasında, ölünceye kadar, utanç veiğrençlik içinde kalacağız. Ve atlı Tatarlar, tüm dünyayaöykümüzü aktaracaklar! Bundan dolayı hareketlerineçok dikkat et, yoksa seni lanetler ve öldürürüm!' dedim.Sonra kızdan onu ayırmak için gayret gösterdim, kızıda ondan... Ama öyle anlaşılıyor ki, bu alçak kız, onudayanamayacak kadar seviyormuş! Sanki şeytankötülüğünü onlarda denemiş.Oğlum, onu kızkardeşinden ayırdığımı görünce,kimseye belli etmeden, yeraltında bu yeri yaptırtmakzorunda kalmış. Ve gördüğün gibi, buraya yiyeceklergetirmiş ve de her şeyler. Benim yokluğumdanyararlanarak, sürgün avında bulunduğum sırada,kızkardeşiyle gelip buraya yerleşmiş. Yüce ve övülesiTanrı'nın adaleti, insanı nasıl etkiliyor! Burada ikisini deyakıp kömüre döndürmüş. Ama öbür dünyadakicezaları daha da müthiş ve katı olacaktır!" dedi.Ve oracıkta amcam ağlamaya başladı; ben de onunlabirlikte ağladım. Sonra bana,"Bundan böyle, onunyerine sen benim oğlum olacaksın!" dedi.Ben, bir saat kadar, bu dünyanın işleri üzerinedüşünceye daldım. Bu arada, vezirin emriyle babamınöldürülüşünü, tahtının hileyle ele geçirilişini, hepinizinbildiği denli gözümün çıkarılışını ve oldukça garip birtarzda amcamın oğlunun başına gelenleri... Ve kendimitutamayıp ağladım.Bundan sonra mezardan çıktık; kapağı yenidenkapadık; sonra da toprakla örttük; mezarı tamameneski haline soktuk. Sonra da saraya döndük.Oraya henüz ulaşmış ve oturmuştuk ki, silahlarınçatışma seslerini duyduk, ardından da borazan vedavul seslerini... Sonra da savaşçılarınkoşuşturduklarını gördük; tüm kent, uğultularla,gürültülerle ve atların nallarından çıkan tozlarladolmuştu; ve ruhumuz, olup biteni anlayamamaktangelen şaşkınlık içindeydi. Sonunda, amcam şah, bütünbunların nedenini sordu, ona "Kardeşin vezir tarafındanöldürülmüş, sonra da aynı vezir tüm asker ve birlikleritoplayarak acele buraya sevketmiş, kenti baskınla eldeetmek için... kentte oturanlar karşı duramayacaklarınıanlamışlar; böylece kenti kolayca elde etti" diye yanıtverdiler.Bu sözleri duyunca, ben kendi kendime "Hiç kuşku yokki, eline düşersem, beni kesinlikle öldürtür" diyedüşündüm; ve yeniden dert ve kaygılar ruhumdabirikmeye başladı, yeniden annem ve babamınbaşlarına gelen felaketi düşünerek hüzünlendim. Artıkne yapacağımı bilemiyordum. Öte yandan ortayaçıkarsam, kentte oturanlar ve babamın askerleri benitanıyacaklar ve beni öldürmek ve ortadan yok etmekiçin arayacaklardı! Bu yüzden sakalımı kazımaktanbaşka çare bulamadım; ve sakalımı kazıdım, başkagiysiler giyerek kılığımı değiştirdim ve kenti terk ettim;ve bu Bağdat şehrine doğru yol aldım. Burada güvenliolacak ve beni Emir-ül Müminin Harun Reşit'in sarayınagötürecek birini bulacaktım. Ona bütün öykümü veserüvenlerimi anlatacaktım.Başıma herhangi bir dert gelmeden, bu gece Bağdat'aulaştım. Nereye gideceğimi, ne yandan geldiğimi hiçbilmiyordum, şaşkınlık içindeydim. Birdenbire kendimibu kalenderle karşı karşıya buldum; ona selam verdimve "Ben bir yabancıyım" dedim. O da,"Ben deyabancıyım" dedi. Dostça konuşurken bir de baktık,üçüncü arkadaşımız olan şu kalender bize doğruyaklaştı; selam verdi; bize,"Ben burada yabancıyım"dedi. Biz de selam alıp,"Biz de yabancıyız" diye yanıtverdik. Böylece karanlık bizi ansızın bastırıncaya kadarbirlikte yürüdük. Bahtımız bizi, bir arada, sizin yanınızamutlulukla sürükledi, ey efendilerim!Ve benim kesik sakalımın ve oyulmuş gözümün öyküsüböyledir, demiş.Birinci kalenderin anlattığı öykü üzerine genç kız, ona"Pekâlâ! Haydi bakalım! Şimdi, bir parça başını okşa ve çabuk uzaklaş buradan!" demiş.Ama birinci kalender ona,"Ey hanımım, buradaki bütünarkadaşların öykülerini işitmedikçe gitmek istemiyorum"demiş.Bütün bu zaman sürecinde, orada bulunanlar buşaşırtıcı öyküye hayran kalmışlar; Halife de Cafer'e,"Gerçekten, ben de ömrümde şu kalenderin anlattığınabenzer serüven işitmemiştim" demiş.Bunun üzerine birinci kalender, bağdaş kurarak biryana oturmuş; ikinci kalender ilerlemiş; ve evin gençhanımının önünde elleri arasında yeri öpüp şu öyküyüanlatmış:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bin Bir Gece Masalları 1
Short StoryDoğduğu yerin toprak ve sularında yaşanmış, düşlenmiş ve çevrilmiş olan bu ARAP GECELERİ'ni, tüm çıplaklığı, bakirliği, dokunulmamışlığı ve safiyeti içinde -kendi zevkim ve dostlarımın keyiflenmesi için- SUNUYORUM. Bu Masallar, uzak gökler altında...