Ey hanımım! Beni sakalını kesmeye zorlayan vegözümü yitirmeme neden olan olayı size bildireceğim.Bilin ki benim babam bir şahtı. Onun da, bir başkaülkede şah olan bir kardeşi vardı. Doğumumla ilgiliolarak, annemin beni dünyaya getirdiği gün, bir tesadüfeseri, amcamın da bir erkek çocuğu olmuştu.Yıllar geçti; ben ve amca oğlum büyüyüp delikanlılıkçağına girdik. Size söylemem gerekir ki, birkaç yılda bir,amcamı ziyaret ederek orada birkaç ay kalmayı âdetedinmiştim. Onu son ziyaretimde, amcamın oğlu beni,her zamankinden daha eli açık ve daha cömertçekarşıladı; koyunlar kestirdi onuruma, ender şaraplardamıttı. Sonra içmeye başladık; o kadar çok içtik ki,şarap bize egemen oldu. Bunun üzerine amcamın oğlu,bana "Ey amcamın oğlu! Bambaşka bir sevgiylesevdiğim senden, önemli bir şey yapmanı istiyorum;dilerim ki, bunu reddetmeye ya da yapmayıkararlaştırdığım şeyden beni vazgeçirmeye kalkışma!"dedi. Ona,"Kuşkusuz ve de tüm dostça ve cömertçe biryürekle!" diye yanıt verdim. Bunun üzerine, tam güvensağlamak için, bana kutsal dinimiz üzerine yeminverdirerek bu en kutsal güvenceyi aldı. Sonra birdenayağa kalktı ve birkaç anlık bir ayrılmadan sonra,ardında, süslü harika kokular sürünmüş ve de hatırısayılır bir bedelle sağlandığı anlaşılan gösterişligiysilere bürünmüş bir kadınla geri döndü; ve bana,"Bukadının elinden tut ve sana göstereceğim yere kadarönümden git!" dedi ve iyice anlamamı sağlayacakbiçimde açıklamalar yaparak bana bir yer belirledi."Orada başka mezarlar arasında bir türbe bulacaksın:beni orada bekle!" dedi.Bunu reddedemezdim. Zaten sağ elimi kaldırarakettiğim yemin karşısında sözümden de dönemezdim.Kadının elinden tuttum, yola çıktım ve onunla türbeninkubbesinin altına ulaştım, Orada oturup amcamınoğlunu beklemeye başladık. Biraz sonra onun, elindedolu bir tasla bir torba alçı ve bir küçük baltayla içerigirdiğini gördük. Doğruca kubbe altındaki mezarayöneldi ve mezarın üzerindeki taşları birer birer kaldırdı,bir yana yığdı; sonra da elindeki baltayla mezarıntopraklarını, küçük bir kaya büyüklüğünde demir birkapak meydana çıkasıya kadar kazdı; kapağı açtı;altından aşağıya doğru inen kemerli bir merdivengörüldü. Bunun üzerine kadına doğru döndü ve işaretederek ona,"Haydi bakalım! Seçimini yap!" dedi. Kadınmerdivenden indi ve gözden kayboldu. Bunun üzerineyeğenim bana döndü ve "Amcamın oğlu! Banasağladığın hizmeti tamamlamanı diliyorum senden. Bende inip şuraya girince, kapağı yeniden kapatacak vetoprağı eskisi gibi üzerime yığacaksın! Böyleceyüklendiğin hizmeti tamamlamış olacaksın. Torbadabulunan bu alçıyla tasta bulunan suya gelince; bunlaniyice karıştır; sonra da mezarın taşlarıın önceki gibiiyice yan yana getirerek, birleşme yerlerini bu kanşımlaeskisi gibi sıva! Bunu öylesine yap ki, kimse anlayıp,'İşte alçısı yeni, ama taşları eski bir mezar demesin!'Çünkü ey amcamın oğlu! Bu, pekâlâ mümkündür.Çünkü ben bir yıl burada çalıştım ve bunu Tanrım'danbaşkası bilmiyordu. Senden dileğim budur" dedi. Sonrada ekledi: "Ey amcamın oğlu, Tanrı beni, sendenayrılmanın hüznüyle kahretsin inşallah!" dedi. Sonra damerdivenden inip mezara gömüldü. Gözlerimden hayalisilinince ayağa kalktım, benden yapmasını istedikleriniyaptım, öylesine ki, mezar eskisi gibi oldu.Sonra amcamın sarayına döndüm. Ama amcam sürekavında idi; ben de yatmaya gittim. Ertesi gün sabaholunca, bir gece önce olup bitenleri düşünmeyebaşladım; özellikle kendim ile amcamın oğlu arasındageçenleri... ve yaptığım işten dolayı pişmanlık duydum.Ama pişmanlık bir şeye yaramıyor. Bu yüzdenmezarlığa döndüm ve söz konusu mezarı aramayabaşladım; ama bir türlü bulamadım. Akşama kadararaştırmamı sürdürdüm, bir sonuç alamadım. Bununüzerine saraya döndüm. Ne bir şey içebildim; ne bir şeyyiyebildim; tüm düşüncem, amca oğlumun anısınatakılıyordu; ne olup bittiğini bir türlü kavrayamıyordum.Bu yüzden sonsuz bir kedere düştüm ve sabahlarakadar üzüntüyle kahroldum. Amca oğlumun yaptıklarınıdüşünerek ertesi sabah yeniden mezarlığa gittim; onudinlemekle ne denli hata ettiğime pişmanlar olmuştum;ama bulma olanağını sağlamaksızın bütün mezarlararasında onu yeniden aradım. Bu araştırmalarımı yedigün sürdürdüm, bir türlü mezarın gerçek yolunubulamadım. Bunun üzerine kaygılarım ve kötüyorumlarım o dereceyi buldu ki, çıldırıyorum sandım.Dertlerime bir çare ve bir huzur bulmak üzere bir gezidüşledim ve babamın yanına dönmek üzere yolaçıktım. Babamın ülkesinin kapısına vardığım anda, birgrup adam ortaya çıktı; üzerime atılıp kollarımıbağladılar,. Bu davranışa son kertede şaşırdım; çünküben ülkenin sultanının oğluydum; bunlarsa babamınhizmetçileri ve benim genç kölelerimdi. Birdenbire çokkorktum ve kendi kendime,"Kim bilir babamın başınaneler geldi!" dedim. Bunun üzerine kollarımıbağlayanlara bu konuda sorular sordum ve hiçbir yanıtalamadım. Ama bir süre sonra benim gençkölelerimden olan birisi, bana,"Zamanın koşulları,baban için kötüye dönüştü. Askerler ona ihanet etti, onuöldürdüler. Bize gelince, seni ele geçirmek için pusudabeklemekteydik" dedi.Bunun üzerine, beni alıp götürdüler ve ben sanki artıkbu dünyaya ait değilmişim gibi buluyordum kendimi:işittiğim haberler beni öylesine üzmüş, babamın ölümübeni öylesine acıya boğmuştu. Beni, babamı öldürtmüşolan vezirin huzuruna götürdüler. Bu vezir ile benimaramda eski bir düşmanlık vardı. Bu düşmanlığınnedeni, benim kundaklı yay kullanma merakımdı.Günlerden bir gün öyle bir rastlantı oldu ki, babamınterasındayken, büyük bir kuş vezirin sarayının terasınakondu; o sırada vezir de orada bulunuyordu; okumlakuşu vurmak istiyordum, ama ok kuşu ıskaladı vevezirin gözüne değdi; Allah'ın takdiri ve yazılı hükmüylegözünün içine gömüldü. Şairin dediği gibi:Bırak baht hükmünü yürütsün, dünya yargıçlarınınevlenmelerine çare aramaktan vazgeç! Olup bitenlerönünde asla sevinme ve de yerinme! Çünkü hiçbir şeysonsuza kadar sürüp gitmez. Bahtımızın çizgisineuyduk, Baht'ın bize yazdığı mısranın tüm harflerine başeğdik. Çünkü Baht'ın yazgısını saptadığı kimse, onuizlemekten öte bir şey yapamaz.Kalender sözlerini şöyle sürdürdü:Kollarım bağlı, huzuruna çıkarıldığımda, vezirboynumun vurulmasını emretti. Bunun üzerinekendisine dedim ki,"Hiçbir suçum olmadığı halde beniöldürecek misin?" Bana, gözünü göstererek,"Bundandaha önemli bir suç olabilir mi?" diye sordu. Kendisine,"Bunu dikkatsizlikten yaptım" dedim. Bana,"Sen bunudikkatsizlikle yapmışsan, ben de bilerek yapıyorum"dedi; sonra da haykırdı: "Onu bana teslim edin!" diye...Beni ellerine teslim ettiler.Bunun üzerine elini uzattı, parmağını sol gözüme soktuve beni tamamen kör etti.İşte o zamandan beri, hepinizin gördüğü gibi, körüm.Bundan sonra vezir beni bağlattı ve bir sandığa koydu.Sonra da cellada,"Bunu sana emanet ediyorum.Kılıcını kınına sok ve onu buradan al götür; kentindışına çıkar ve orada öldür; bedenini orada bırak, vahşihayvanlar yiyip bitirsin!"Bunun üzerine cellat beni alıp götürdü; şehrin dışınaçıkıncaya kadar yürüdük. Orada beni sandıktan çıkardı,kollarım bağlı, ayaklarım zincirli idi; öldürmeden öncegözlerimi de bağlamak istedi; o zaman ağlamaya ve şudizeleri okumaya başladım:Düşman mızraklarından beni sakınman için herdeneyden geçmiş sağlam bir zırh olarak üstlenmiştimseni; sen bir mızrağın delip geçen sivri uçlu sert demirinta kendisi idin. Kudret benim elimde iken,cezalandırılması gereken sağ kolum, silahı güçsüz solkoluma aktarırdı. Ben, böyle davranırdım. Sen de beni,lütfen bağışla: zalim sitemlerden ve kınamalardan!Bırak sadece düşmanlarım, ıstırap oklarıyla benidelsinler! Düşmanca işkencelere uğramış zavallıruhuma, sessizliği armağan et! Sözcüklerin sertliği veağırlığıyla onu sıkıştırma! Bana sağlam zırhlarla hizmetetsinler diye dost edindim. Zırhlara büründüler, amabana karşı, düşmanlarımla birlikte oldular! Öldürücüoklarıyla beni savunsunlar istedim! Okları donandılar!Ama kalbimde yara açtılar. Ateşli bir ruhla yüreklerürettim, onları sadık kılmak istedim, sadık oldular evet!Ama başka aşklar için... Sebatlı olsunlar diye tümgayretimle emek verdim onlara! Sebatlı oldular evet:Ama ihanette.Cellat okuduğum bu dizeleri duyunca, bir zamanlarbabamın celladı olduğunu hatırladı ve de ona bizzatyaptığım iyilikleri... ve bana: "Ben seni nasıl öldürürüm?Ben ki senin itaatkâr kölenim" dedi. Sonra da,"Haydikaç! Hayatını kurtarıyorum. Ama bu ülkeye bir dahagelme, yoksa mahvolursun ve beni de seninle birliktemahvedersin!" demiş. Hani şair ne demiş:Git! Kurtar kendini dostum! Kurtar canını tüm bağlarınzulmünden! Ve bırak evleri, onları inşa edenlere mezarolsunlar! Git! Seninkinden başka topraklar bul! Kendiülkenden başka ülkeler! Ama asla, kendi canındanbaşka can bulamazsın! Düşün! Tanrının topraklarısonsuz genişlikteyken, seni alçaltan bir ülkedeyaşamanın ne kadar anlamsız, ne kadar şaşırtıcı birşey olduğunu! Yine de! Tanrı bir kimsenin yazgısını bellibir yerde öleceği üzre yazmışsa; bahtının çizdiği ülkedeölmekten başka elinden ne gelir? Ve özellikle, unutmaki: bir arslanın boynu, o arslanın ruhu tüm özgürlükiçinde gelişip büyümedikçe, gelişip büyümez!Cellat bu dizeleri okuyup bitirince, ellerine sarılıpöptüm. Ben de gerçekten kurtuluşu uzaklara kaçıpgitmekte buldum.Oradan uzaklaşırken, ölümden kurtulduğumudüşünerek gözümü yitirmenin acısını unuttum. Gezimisürdürerek amcamın ülkesine ulaştım. Onun huzurunaçıktım ve ona, babam ile başıma gelenleri ve gözümünasıl yitirdiğimi anlattım. Bunu duyunca gözyaşlarınaboğuldu ve haykırarak: "Ey kardeşimin oğlu! Sen gelipdertlerime dert kattın. Ben de sana zavallı amcanınoğlunun günlerden beri ortalıktan yittiğini, başına negeldiğini bilmediğimi ve hiç kimsenin de onun neredeolduğunu bana söyleyemediğini bildirmeliyim!" dedi.Yanı sıra öylesine ağlamaya başladı ki, sonundadayanamayıp bayıldı. Kendine geldiğinde bana"Çocuğum, amcanın oğlu için ne denli üzüldüğümügördün. Sen de gelip, babanın ve kendinin başınagelenleri anlatarak beni kahrettin! Ama, senin yaşamınıyitirmektense gözünü yitirmiş olmayı yeğ tutmanıdilerim!" dedi.Bu sözleri üzerine, amcamın oğlunun başına gelenleriondan saklayamadım. Ona tüm gerçeği açıkladım.Sözlerimi duyunca amcam sonsuz bir sevince kapıldı;gerçekten oğlu için verdiğim bilgi onu çok sevindirmişti:"Bana bu mezarı çabuk göster!" dedi. Ben de,"Vallahiamca yerini bilemiyorum. Orayı bulmak için çok kezmezarlığa gittim, bir türlü yerini bulamadım" dedim.Bunun üzerine, ben ve amcam, mezarlığa gittik ve bukez, sağa sola bakınırken, sonunda mezarı tanıdım.İkimiz de çok sevindik ve türbenin içine girdik: Toprağıve kapağı bulduk, ben ve amcam elli ayak merdivenindik. Merdivenin sonuna ulaşınca, bize doğru birdumanın yükseldiğini gördük, âdeta bizi köredercesine... Ancak amcam, söyleyenin tüm korkularınıdağıtan bir duaya başladı," Yüce ve Kudretli Tanrı'dandaha yüce ve daha kudretli varlık yoktur" diyerek.Bunun üzerine ilerledik; un, her türlü hububat, herçeşitten yiyecek ve de başka şeyler dolu bir salonaulaştık. Salonun ortasında örtüyle çevrelenmiş bir yatakvardı. Amcam, perdeyi çekip yatağa baktı: oradaoğlunu, kendisiyle birlikte mezara inen kadınınkollarında buldu; ama ikisi de kömür gibi simsiyaholmuşlardı; sanki ateş dolu bir çukura atılıp yanmışlargibi.Bunu gören amcam, oğlunun yüzüne tükürdü ve "Bunuhaketmişsin sen, alçak! Kötü dünyanın cezası bu; amaöbür dünyada görülecek hesap var ki, daha müthiş vedaha acımasızdır" diye haykırdı. Bunu söyleyerek,yeniden suratına tükürüp ayağından pabucunu çıkarıpoğlunun suratına fırlattı. Pabucun tabanı oğlanınsuratına rastladı.Öyküsünün tam burasında, Şehrazat, sabahınyaklaştığını gördü, verilen izinden daha fazlayararlanmayı istemediğinden, sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bin Bir Gece Masalları 1
Short StoryDoğduğu yerin toprak ve sularında yaşanmış, düşlenmiş ve çevrilmiş olan bu ARAP GECELERİ'ni, tüm çıplaklığı, bakirliği, dokunulmamışlığı ve safiyeti içinde -kendi zevkim ve dostlarımın keyiflenmesi için- SUNUYORUM. Bu Masallar, uzak gökler altında...