Birbiri ardına ahşap zemine vuran çizmelerin sesini duydu ilk olarak. Tek bu da değildi. Her adımdan sonra, ağır çizmelerin kenarlarında sıralanan birbirine çarpan metal halkaların sesini de duyuyordu.
Bu ses tanıdıktı, lakin yine de anlayabilmesi için duymanın yanında görmesi de gerekliydi. Bedeni bir süredir hareket etmemiş olması yüzünden kaskatıydı ve göğsünde her nefesinde bir sonraki için isteksiz kılan bir acı vardı.
"Kaç gün oldu, bir kez olsun gözlerinizi göstermediniz Baron."
Bu derin ses ve belirgin kuzey aksanı kulağına ulaştığında bütün olanlar en az bedeni kadar yorgun olan zihninin ortasına yeniden misafir olmuştu.
O gece, nasıl tedirgin olduğunu, Marki'yi ararken gözüne ilişen yabancı adamı ve o adamın hedef aldığı kişiyi. Koşmuştu Yibo, koşmuş ve canını hiçe sayarak o silahın önüne geçmişti. Bunu neden yaptığının hesaplaşmasını içinde halledemeden az önceki sesi yeniden duydu.
"Oysaki bir kez olsun görebilseydim gözbebeklerinizi."Yatakta sargılarla uzanan bedenin yanıbaşında bekleyen Kont durdu biraz. Yorgundu ve çokca da endişeliydi. "O zaman içinde kaldığım bu karanlık biraz olsun aydınlanabilirdi. "
Yibo söylenen bu sözleri garip bulmuştu ve saniyeler sonra, karanlıkta geçen günlerin ardından gözlerini nihayet aralayabilmişti. En ufak hareketine son derece duyarlı olan Xiao Zhan anında oturduğu yerden kalkmış ve kendisini görmesi için yataktaki bedenin görüş açısına girmişti.
"Tanrıya şükürler olsun lordum."
Yibo kendisine heyecanlı gözlerle bakan adama karşılık bir cevap veremedi. Dili damağı kuruyup kalmıştı ve bir yudum suyu bile isteyemeyecek kadar halsizdi. Ancak yakınındaki adam onu anlamıştı. Anında komodinin üzerinde duran suya uzandığında Yibo da yerinden doğrulmak istemişti. Ancak bu, şimdilik imkansızdı. Bu yüzden boynunu destekleyen yabancı parmaklar yüzünden irkilse ve bu denli güçsüz kalmış olması yüzünden rahatsızlık duysa da hiçbir şey yapamamıştı.
Kont'un kendisine içirdiği iki yudum sudan sonra daha iyi hissediyordu. Lakin bu geçiçi iyilik hali sadece bedenen vardı. Ruhsal anlamda kocaman bir karmaşaya ev sahipliği yapıyordu o anda ve Zhan'ın bu seferde dudağının kenarındaki ıslak izleri silmeye koyulan parmakları kendisini o karmaşaya doğru acımadan itiyordu.
Korkunçtu.
Bu yabancı his,oda ve alışık olmadığı kadar çok yorgun kalan bedeni ona tamamen korkunç hissettiriyordu.
"Kont."
Kısık ve zorlukla çıkarabildiği seslenme ile zaten tüm dikkatini kendisine veren adam, üzerine biraz daha eğilmiş ve kulaklarını onu dinlemeye adamıştı.
"Neredeyim?"
Kont onun sorusuna günlerin üzerinde bıraktığı yorgunluğa rağmen buruk bir gülümseme ile cevap vermişti. "Benim evimdesiniz. İyileşene dek, bir başka yerde olmanız mümkün değil."
Baron kendisine yüklenerek bir başka şey söylemek istemişti ki Kont ona fırsat tanımadı." Yormayın kendinizi. Fazla düşünmeyin, şimdilik sadece dinlenin."
Durmak, daha fazla konuşmak istedi fakat hissettiği sancılar ve gözleri üzerinde duran tonlarca ağırlığa sahip bakışlarla bunu yapamadı. Tıpkı alnında biriken terleri silen parmakları da uzağa itemediği gibi. Hiçbir şey yapamıyordu ve Kont'a dair bir şeyler ona çok fazla geliyordu.
Bu sarsıcı hisle gözleri kapandı ve yeniden bir uykunun kucağına düşmeden önce yanındaki adamın sesini son bir kez daha durdu.
"Uyuyun, yeniden uyandığınız vakit ben yine burada olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lord, don't move that, [Yizhan]
Fanfic"Atalarımın kanıyla yıkanmış kılıcım üzerine yemin ederim ki, lordumu her şeyden koruyacağım." ___ ~Victoria dönemi~