1| Cesur bir yürek, bir de ateşli silah

2.8K 162 384
                                    

Olaylar 19.yy'da, kurguladığım hayali bir Victoria döneminde geçmektedir. Bu yüzden zaman zaman bölüm sonlarında yaptığım açıklamalara bakmanızı tavsiye ediyorum. İyi okumalar~

Soğuk bir sonbahar rüzgarıyla çalkalanan Londra sokaklarından geçip giden atlı araba nihayet varış noktasına geldiğinde sarsılarak durdu.

İçinden, orada bulunmak için sade kalan kıyafetleriyle ve yüzündeki ciddi ifadeyle ince bir beden dışarıya doğru adımladı.

Bu kişi önüne gelen saç tutamını arkaya itti ve uzun kirpiklerinin ardından etrafına bakındı. Orada görkemli binanın önünde dururken, isteksizliği neredeyse beden bulacak kendisini kolundan tutup uzaklara çekiştirecekti. Ancak yapamazdı, yılın en ihtişamlı etkinliğine katılmamazlık yapamazdı.

Kendi toprakları dışındaki olaylarla ilgilenmeyen ve mütevazi hayat süren bir soylu olsa da buraya gelmesi gerekliydi. Yüzündeki ifade bu mecburiyet ile şertlesti ve arabasını süren, kendisiyle birlikte aşağıya inen gence belindeki silahı bıraktı. Onu ardında bırakıp yürümeye başladığında uzaklaşmadan önce tembihledi.

"Fazla uzaklaşma, uzun kalmayacağım."

"Emredersiniz Baron."

Büyük binanın önünde durduğunda içinde hala,tek bir parça istek barındırmıyordu. Silahını bırakmış olması onu savunmasız hissettiriyor ve yabancı kalabalığa karışmanın sıkıntısı ciğerlerindeki soluğa ortak olarak onu nefessiz bırakıyordu.

Yine de bir heykeli andıran yüzünü bozmadan fazla uzun olmayan merdivenlere adımladı ve siyah ceketinin iç cebindeki davetiyeyi kapıda bekleyen kişiye uzattı. O kişi sanki ömrünün görevini yapıyor gibi gururluydu ve onun adını sesli bir şekilde okumuştu.

"Margate bölgesi soylusu, Lord Wang Yibo."

Kısaca başını salladı ve ardına kadar açılan ağır kapının bir adım ötesine adımladı. Burnuna gelen ağır fakat tercih edilen koku ile yüzünü buruşturmak istedi. Geniş alanın iki yanında yukarıya uzanan merdivenlerin korkuluğunu süsleyen altın işlemeler, tavanda ve tepene asılı duran avizenin malzemesinde de kendisini gösteriyordu. Onlarca lord ve leydi ortada dans etmekteydi. En sonda bir orkestra müziklerini icra ediyor, bir yanda poker masaları erkekler tarafından meşgul edilirken öte yanda sunum tabakları göz kamaştırıyordu.

Bir görevlinin yanına gelerek üzerindeki ceketi almak istemesini reddetti ve kalabalığa karıştı. Memnuniyetsizliğini biraz olsun bile azalmamıştı, aksine israf edilen yiyecek tabaklarına baktıkça sinirleri alt üst oluyordu.

Adil değildi.

Soylu kesimin böylesine bolluk içinde yaşarken, halkın fakirlik ile boğuşması haksızlıktı ve Wang Yibo yönetiminde olan küçük topraklarda bu dengesizliği bozmak için uğraşıyordu. Yıllarca bir eğitimci olarak çalışan babasının ona öğrettiği en önemli şey bu olabilirdi.

Bu koca etkinliği, kendi deyimiyle curcunayı düzenleyen kişiyi bularak, kendisini tanıtması gerekiyordu. Sevmezdi, üstelik gördüğü abartılardan sonra sadece ismen duyduğu bu soylu ile konuşmak istemiyordu.

Yine de o kişiyi bulma umuduyla biraz daha ilerlediğinde kendisine uzatılan şarap kadehini de reddetti ve birisi onun adını seslendi.

"Baron Wang?"

Kafasını sesin geldiği yöne çevirdiğinde, lacivert, yakasındaki abartılı detayları bulunan takımı ve başına koyduğu şapka ile duran bedene baktığında zarif bir gülümsemenin dudaklarını esir almasına izin verdi.

Lord, don't move that, [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin