Elimi karnıma koyup yürümeye başladım. Hava biraz soğuk gibiydi. Ürperdim. Ama bunu belli etmemek için elimden geleni yapıyordum. Neden mi? Neden olabilir. Tabiki de Poyraz Bey yüzünden. Nefes aldığımda bile ya bana bir şey olacak ya da bebek düşecek korksuyla dikkat et Rüya sen artık iki canlısın demesi beni daraltıyordu. Onu anlıyordum az şey yaşamadık ve bunların bir kısmının tehlikeli olması onu bu hale getirmişti. Elinde olsa kendini benimle birlikte eve kilitleyip kalan son 5 ayı çocuğun doğmasını bekleyerek geçirirdi. Bu çok da fena olmazdı ama arada oksijene ve insan yüzü görmeye ihtiyacım vardı doğal olarak. Bunları düşünürken ayağımın altına çarpan sert cismi farkedemeyip sendeleyince Poyraz güçlü kollarıyla beni tutup konuşmaya başladı.
''Dikkat et lütfen Rüya sen artık iki canlısın. Ne düşünüyorsun da böyle karnın kadar taşı göremedin?''
Dikkat et Rüyaymış. Şu üç kelimeyi gün içinde on dördüncü sayışım olsa gerek. Evet artık sayıyorum. Üniversiteye başlayamadan bir yılımı bebeğimiz için dondurunca işsizlik arttı biraz.
''Poyraz bağırma herkesin ortasında.''
''Sen de dikkat et.''
Ben de bağırıp olayı büyütürsem biz burda saatlerce kalabilirdik. Alt tarafı market alışverişine çıktık. Elimdeki on gram etmeyecek, içinde iki tane çikolata bulunan poşeti taşımama izin vermesi bile mucizeydi ama...
''Sakin ol hayatım bebek oraya misina ipi ile bağlı değil.''
Hayatım sözcüğü tüm yüzünü yumuşatıp ona sakinleştirici etkisi yaparken biraz daha rahatlamıştım. Bu defa biraz daha kısık sesle konuşmaya devam etti.
''Tamam haklısın Rüya'm hadi artık eve gidelim de sana masaj yapayım.''
Gülerek eve doğru yürümeye başladık. Bu hamilelik fiziksel açıdan da ruhsal açıdan da fazlasıyla karmaşıktı. Ne hissettiğimi tam olarak çözemiyorum. Mutlu muyum? Üzgün müyüm? Yorgun muyum? Yoksa enerji patlaması mı yaşıyorum belli değil. Poyraz'la mutlu mesut eve vardık. Kapıyı açmaya yeltendiğimde bir an için elindeki poşetlere aldırmadan yanıma fırlayacaktı ama onu bakışlarımla durdurmuştum. Hadi ama sadece birazcık eğilecektim.
Eve girdiğimde salonda elinde nutellanın son kısımlarını yalamaya çalışan Serkan'ı ve salyalarını akıtarak uyuyan Yavuz'u görünce Poyraz diye bağırdım. Ortalığı dağıtmalarına kızacak kadar halim yoktu şuan. Ya da vardı. Bilmiyorum.
''Lan yine mi? Şu artıklarınızı toplamaktan bıktım lan.''
"Anne beş dakika daha.."
Bu muhteşem tepki kim bilir kaçıncı rüyasında takılan Yavuz'dan gelmişti.
"Lan senin..."
Onların bu haline gülümseyerek mutfağa geçip dolaba beş dakikalık yol boyunca taşıdığım çikolatalarımı koydum. Geri döndüğümde Yavuz Poyraz'ın bütün çabalarına rağmen hiç istifini bozmadan uykusuna devam ederken Serkan ve Poyraz poşetleri dolaba taşıyorlardı. Yavuz gerçekten tanıdıklarım içinde uykusu en ağır olan insandı. Serkan içinde portakalların olduğu poşeti yere düşürünce Poyraz portakalları tek tek Serkan'ın kafasına atmaya başladı.
"Abi.. Yap..Yapma bak abi.."
Serkan koşarken bile Poyraz isabet ettirmeye devam ediyordu.
"Bir şeyi de düzgün yap lan."
"Altı üstü düşmüştü. Tabi sen dağıtmasaydın."
"Bak birde beni suçlu yaptı lan."
Bunların tartışmalarının bitmeyeceğini bildiğim ve evimin her tarafının portakal lekeleriyle dolmasını istemediğim için olaya el atmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Hırsız
Romance"Poyraz tut şu biberonu.." "Ama Rüya'm sen dedin ki bezi.." "Poyraz şu an bunu diyorum.. Hişt tamam bebeğim ağlama.. Poyraz bak hep senin yüzünden ağlıyor." "Rüya hadi bebek benim yüzümden ağlıyor ya sen niye ağlıyorsun ?" Rüya ve Poyraz isimli iki...