Bugün ağrılarım daha fazlaydı. Sabah ayağa kalkamamıştım. Nefes almak bile acı vermişti. Ama en kötüsü ise oğlumun öldüğünü unutup içeriye seslendiğim o andı. Bir süre boyunca cevap beklemiştim. Hatta o kadar kaptırmıştım ki kendimi, cevap vermediği için azarlamaya başlamıştım. Yaklaşık 10 ile 15 dakika arası bir süreden sonra öldüğü geldi aklıma. Bu ilaçların bende yaptığı unutkanlık fiziksel ağrılarımı dindirse bile oğlumun ölümünü ilk günkü gibi yaşamama neden olduğundan daha çabuk yıpratıyordu beni.
Yatağımın dibindeki telefona uzun uğraşlar sonucu ulaşabildim. Benimle inadıma rağmen sabırla ilgilenen doktorum ise hissetmiş gibi sabahtan itibaren 3 kere aramıştı. Aramasına geri döndüm. Klasik "Nasılsınız? Ağrılarınız sizin günlük yaşamınıza çok fazla etki ediyor mu? İlaçlarınızdan biten veya bitmek üzere olan var mı?" tarzı sorularını dinleyip bir robot edasıyla cevaplarını tek tek sıraladım. Fakat tek fark günlük yaşamıma etkisiydi. "Ağrılarım özellikle bugün dayanılamayacak düzeyde. Elimi kaldırmak için bile yarım saat uğraştım neredeyse. Hala yatağımdayım ve nefes almak bile beni eziyormuş hissi yaratıyor. Üstelik unutkanlığım aşırı derecede arttı. Oğlumun ölümünü unutup içeriye seslendim. Bunun bana fiziksel acıdan daha fazla acı verebileceğini bilmiyor muydunuz?" Azarlamam çok saçmaydı. Fakat son zamanlarda o kadar fazla stres ve acıyla dolmuştum ki... Birine patlama ihtimalim çok yüksekti. Fakat komşularımla artık hiç görüşmediğim, karamsarlığımdan dolayı mesafelerle dolu arkadaşlarımla sohbet edemediğim için bu kişi ya o kız ya da doktorum olacaktı.
"Anlıyorum teyzeciğim. Ben senin ilaçlarını değiştireceğim. Fakat bazı ilaçlar en yüksek dozda olduğu için artık onları değiştiremem. İnatçılığı bir kenara bırakıp hastanede kalmaya başlasan nasıl olur?"
Sanki görecekmiş gibi yüzümü ekşittim. "Oğlumun katilini bulmak yerine üstünü örten bir polise bırakırsam bu durumu, benim son 10 günlük ömrümde onlar davayı açmadan sayamayacağım kadar çok kapatırlar."
Anladığını belirten bir mırıldanmayla karşılık verdi sadece. İlaçları hastaneyle birlikte yollayacağını, hemşirelerin de ağrı kesici yapıp ağrılarımı azaltmasını sağlayacağını söyledi. Akşam da ameliyat veya başka bir sorun çıkmazsa bizzat kendisi gelip beni muayene edeceğini söyledi. "Ellerinizden öpüyorum." diyerek telefonu kapattı. Oğlum da böyle derdi.
Onların ne kadar sürede geldiğini çözemedim. Fakat zar zor yürüyerek kapıyı açtığımı hatırlıyorum. Hemen en öndeki kadın kolumun altına girip belimden destek vererek beni koltuğa yürüttü ve oturttu. Arkasındaki diğer kadın ve adamdan birinin elinde siyah bir çanta vardı. Diğeri ise görünüşünden anladığım kadarıyla tansiyon aletinin bulunduğu bezi taşıyordu. Ben oturduğum zaman kadın şikayetlerimi anlatmamı istedi. Doktora ne dediysem aynı şeyi söyledim. Kollarım ve ayaklarımın geçen gün uyuştuğunu, bu nedenle yürüyemeyip yere yığıldığımı, başımda çok şiddetli bir ağrının oluştuğunu ve dengemi sağlayamayıp uzun süre boyunca yalpalamamı, bu sabah kalkamayıp olduğum yerde yatağa yapışmış şekilde kalmamı, unutkanlığımı ve son zamanlarda göğsümde oluşan şiddetli ağrıyla nefesimin kesilmesini... Kısacası her şeyi. Kafasıyla onaylayıp diğer ikisine döndü. Siyah çantayı önümden açıp öncelikle bir stetoskop çıkardı ve göğsümdeki ağrının noktasını göstermemi istedi. Elimi koyduğum yere parmağıyla baskı yapıp elimi çekebileceğimi söyleyerek o noktayı stetoskop ile dinlemeye başladı. Kaşlarını çatması dolayısıyla önemli bir şey olduğunu sanıp sorgulayan gözlerle bakmaya başladım. Fakat kaldırıp başka bir noktaya daha koyunca bir sorun olmadığını anlayıp rahatlayarak eski halime geri döndüm.
Çantadan bu sefer bir iğne çıkardılar. Arkamı dönmemi isteyerek uzandırdılar. Yavaşça kıyafetimi aralayıp iğneyi yaparak hemen pamukla o bölgeye masaj yapmaya başladılar. Diğer kadın ise tansiyon aletini bez çantanın içerisinden çıkarıp o şekilde tansiyonumu ölçüyordu. Normal düzey en fazla 12,6 iken benim tansiyonum 16,9 çıktığından dolayı şekerli su hazırlayarak içirdiler.
Bugün uzanıp dinlenmemi, ayaklanmamamı ve çok az hareket etmemi söyleyerek evden çıktılar. Ben ise doktoru arayıp gelip gelmeyeceğini sordum. Akşam olmasına rağmen hala bir şey yememiştim. Gelmeyeceğini çünkü acil çıkan bir ameliyat dolayısıyla hastanede kalması gerektiğini söyleyerek art arda özür dilemeye başladı. Önemli olmadığını, başka zaman gelebileceğini söyledim. "Kapım sana her zaman açık." diye de belirterek dün akşamdan ısıttığım çorbamdan zar zor hareket edip birkaç yudum aldım. Dün gece o kızdan aldığım fotoğrafları telefonumda açıp incelerken uyuyakalmışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulut
Mystery / ThrillerBir anne oğlunun mutluluğu için neler yapabilir? Bu kitabımızın kahramanı annemiz. Eşi, oğlu küçük yaştayken vefat etmiş olan annemiz, o zamandan beri hiç gözyaşı dökmemiş ve hep neşeli biri olarak oğluna destek olmuş. Bir gün rahatsızlanmış ve son...