Birinci Bölüm-"Yırtıcılar."

43 7 9
                                    


Birinci Bölüm-"Yırtıcılar."

Woods Of Ypres- I Was Buried In Mount Pleasant Cemetery

Kalbimin çocukken alıp bir yenisine daha sahip olduğumda attığım oyuncaklardan biri olduğunu düşünüyordum. Onu törpülemeye kalksam Pinokyo'nun burnu kadar anlamsız,Kurşun Asker'in tek bacağı kadar yalnız olacaktı sanki. Peki henüz yerde gördüğü bir damla kandan korkan ben,nasıl tutardım kalbimi ellerimde?

Arkamda duran vaşak mı yaşayacaktı yoksa ben mi bilmiyorum. Bu yabancının tüfeğinin santimlik hareketine bağlıydı;Hayatım. Oysa ki bu sabah ölümün benden bir süreliğine uzaklaştığını sanmıştım ama şimdi ölüme hiç bu kadar yakın hissetmediğimi düşünüyordum.

"Sakın kıpırdama." dedi yabancı. Merak etmesine gerek yoktu,hayatımdan onca şey çekip giderken yerine mıhlanan ben için kıpırdamamak öylesine zor bir iş değildi. Kafamı sallamakla yetindim çünkü fazlası bile ölümüme sebep olabilirdi.

Neden korkuyordum bu kadar çok bundan?

İlk bakışta vaşağın onun yanında olduğunu sanmıştım fakat şimdi vaşağın onun önünde olduğunu anlamıştım. Hayvan bana nasıl bakıyor bilmiyordum,beni yemek mi istiyordu onu bile bilmiyordum ama tüm bunların gerçekleştiği ve yabancının tüfeğini çıkardığı o çok kısa süre boyunca kendimi telkin edecek vakit bulamamıştım. "Şimdi onu vuracağım." Ses tonunun bana biraz da olsa güven verdiği kesindi. İnsanları sevmesem de bazen yanımda var olduklarını bilmek beni iyi hissettiriyordu,hatırlamama yardım edecek bir şey olması iyi hissettiriyordu. Bu sefer bir şey söylemedim.

Tüfeğin sesi yeniden,bu gece dördüncü kez yankılandı ormanın içinde. Hayvanın ciğerinden gelen acı dolu bir mırıldanışla bir oh çektim. Bir hayvanın ölümünü izlemek her ne kadar rahatsız edici olsa da bu adamın her türlü bu hayvanı öldüreceğini bilmek ve o ölmezse benim ona yem olacağımı bilmek bir şekilde vicdanımı bastırmıştı. Gölgelere kitlendiğimde arkamdaki yabancının tüfeği sol elinde hala vurur pozisyondan yavaşça çekip indirdiğini gördüm. Hayvanın yere yığılışına bakmamak in kafamı çevirdim.

"İyisin,değil mi?" diye sordu yabancı baştakinin aksine siz hitabını sene çevirerek. Yalnızca kafamı salladım. Hala konuşabilecek durumda değildim sanıyordum. Ellerimi yüzümün arasından geçirdim,bunu yaparken kendime gelmeyi amaçlıyordum. Adım sesleri karda duyulduğunda yanıma ulaştığını anladım ve rahatsızca kıpırdandım.

"Kusura bakmayın," yanıma ulaştığında gözlerimiz mecburen buluştu. Bu sefer acı bademin yanında odun kokusu da burnuma ilişti ve kokuyla hızla başımı yan tarafa çevirdim. "Gecenin bu saati Kostya'da yalnızca yırtıcılar ve ben olduğumu sanıyordum."

Özrünü görmezden gelerek,"Kostya?" diye sordum. Rusça olan bu ismi duymak yanımda olsa babamı muhakkak heyecanlandırırdı.

"Ah," dedi ve elini ensesine götürüp kaşıdı. "Bu ormana verdiğim takma ad. Çehov'un Martı'sından geliyor."

Kafamı salladım.

"Bu sefer gerçekten gitmem gerekiyor. Umarım şimdi arkamdan kurt falan çıkmaz." Dudakları yukarı kıvrılacak gibi olduysa da bir tepki veremedi bu dediğime.

Bu sefer kafasını sallama sırası ondaydı. Tıpkı bir geçitten geçer gibi hızla çıktım ormanın o köşesinden,çıkmadan önce yerde yatan vaşağa bakmadan edemedim. Yere siyah postu boylu boyuna serilmişti,gözleri kapanmıştı,derisinden akan kanlar gecenin karanlığı yüzünden katran karasına benziyordu. Gerçekten bu hayvanın öğle yemeği olabilirdim. Derin bir oh çektim,bunun bir kazanın ardından ölmekten daha ilginç ve korkunç bir ölüm olacağından emindim. Bir şekilde yanımdaki yabancıya teşekkür etmem gerekirdi sanırım ama bunu yapmak için dilim fazla tutulmuştu. Çok sevdiğim bir oyuna yapılan gönderme hakkında bile yorum yapamayacak kadar tutulmuştu dilim. Yine de ormandan çıkarken bugün yaşadığım bu garip anıyı babama anlatmayı iple çekiyordum.

EKİN KARGASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin