1.8

18 4 32
                                    




* Göz Yaşlarının Okyanusu *


... "Nefes almak hangi zamanlarda gerçekten hissedilirdi? Bu kadar kolay bir eylem bazen çok zorlaşırdı. Boğazınızı sıkan bir el olmak zorunda değildi ya da herhangi bir engel. Ama yine de bazen, kendi Dünya'm da oksijenin okyanus olduğu bir evrende her seferinde boğuluyordum. Göz yaşlarım denizin her karesinde dolaşıyor. Diğer evrende göz yaşlarım okyanusu besleyen yağmur damlalarıydı. Yalnızlık hissettiğinde baktığın gökyüzü benim için ağlardı. Benim evrenimde göz yaşlarım akmadan nefes almak imkansızdı. Acıların en büyük kuyusu olan zihnimde, senin ölümünle savaşıyorum. Kurtulmak için okyanusun en derinlerinde ki sana ulaşmalıyım." ...

Sabah soğuğunda sıcak yorganın altından kafamı çıkardığımda cama çarpan yağmurla karşılaştım. Hava kapalı olması nedeniyle hala gece gibi görünüyordu. Kafamı kaldırıp karşımda ki yatağa bakma ihtiyacı duymuştum. Defalarca kez uyanmıştım. İçten içe ona üzülmemek elde değildi. Tıpkı insanlar gibi onlarında canları yanıyordu peki doktorları yok muydu? Aslında Yoongi şu ana kadar tüm yaralarıma bakmıştı onunkine yardım edebilirdi belki. Oda sessizliğinden onun olmadığı konusunda ikna olamadan yerdeki kanatlarını buldu gözlerim. Sonunda uyumuştu. İçinde anlamsız bir mutluluk ve yüzünde ondan habersiz oluşan gülümseme oluşmuştu. Oturduğu yerden onun yanına gitmek için yerdeki yatağından kalktı.

Her adımına dikkat ediyordu. Nefesini tuttuğunun bile farkında değildi. Yatağın yanına iyice yakınlaştığında HEİ'nin yüzünü görmüştü. Soluk beyaz teni onu ölü gibi gösteriyordu.

Ölmüş olma ihtimali var mıydı? Her iki tarafa sarkmış kanatları ile olabildiğince cansız duruyordu. Yerdeki kanadının yanına çömeldi. HEİ'nin nefes alıp almadığını anlamak için. Kantına az daha basmaktan son anda kurtuldu. Bu kadar büyük kanatları bedeni ne kolay taşıyordu.

HEİ'nin sağ kanadının hemen yanında durdum ve bekledim. Zamanın ne kadar geçtiğini bilmiyorum tek duyduğum yağmurun hızlanmasıydı. Onunla birlikte artan şimşeklerdi. Aslında şu an kendimi güvende hissediyordum. Şimşeklerden eskide ağladığım kadar korkmuyordum. Yanımda ki simsiyah kanata gözlerim dalmıştı. Sanki o da beni hissetmiş gibi bir anlığına kıpırdamıştı. HEİ yaşıyordu. Yerime dönmem gerektiğini biliyorum ama, ama eğer oraya gidersem korkacağımı biliyordum. Yanımdaki kanat az önceki kıpırdanmayla bedenime çok yakınlaşmıştı.

Elini kanatlarına dokunmak için kaldırdığımda içimde büyük bir tereddüt vardı. Fark etmesinden öyle korkuyordu çok korkuyorum ki... Daha eli kanadına dokunmamışken kanadı ona dokunması için yakınlaşmıştı. Taehyung bu durumdan irkilse de avucuna değen yumuşak tüyler sanki onu koruyorlarmış gibi hissettiriyordu. Eliyle yavaş yavaş okşadı kanatlarını o ölümcül HEİ'nin ölümcül kanatları... kanat onun etrafına doğru hareket etmiş bedenini sarmaya başlamıştı.

Taehyung bu durumdan şüphelenip HEİ'nin yüzüne baktığında, ona bakan gözlerini gördü. Oturduğu yerden kalkmak için yeltendi. Ama kanat çıkmasına izin vermemişti. HEİ ona kızgın ya da herhangi bir ifadeyle bakmıyordu. Yatağın baş ucunda ki küçük dolabı işaret ederek "İlk çekmecesini aç." Dedi. Taehyung hayır anlamında kafasını sallayabildi bir tek, ona böyle davranmasının kesin bir geri dönüşü olacaktı. "Hadi! Beni neden sinirlendirmeye çalışıyorsun? Dediğimi yap hadi!" Taehyung istemsizce açtı çekmeceyi bir sürü defter kalem vardı. HEİ'ye döndü.

Ne istiyorsunuz benden?

HEİ bu histen nefret etmeye çoktan başlamıştı. Bir ses duyuyordu ses gibi de değildi. Sanki gözlerini okuyordu. Sanki onun bakışları konuşuyordu. "En altta eski bir defter ve bir kalem al." Taehyung dediğini yapıp orada ki en altta kalan defteri aldı ve bir kalem. Kenarda kurumuş bir gül vardı. Rengi soluktu. Hatta rengini tahmin etseydi gri derdi. Bu HEİ gülleri sever miydi? Bu kadar korkunç biri içinde hem nazik hem de Dünya'nın en acımasızı aynı karakteri de içinde barındırıyordu diye düşünmeden edememişti. Yatağın yanında öylece duruyordu. HEİ yatakta oturur pozisyondayken onunda oturması için işaret etmişti. Taehyung yavaşça karşına oturdu. En çok korktuğu yerde tam gözlerinin içindeyken HEİ elinde ki defterin ilk sayfasını es geçip ikinci sayfayı açtı. "Bizim dilimizi anlıyorsun anlaşılan, konuşa da biliyorsun, o nedenle yaza da biliyorsundur." Taehyung'a yazmayı Jimin öğretmişti. Kendisi okula gidememişti. Ailesi olmayan çocuklar okulda pek iyi karşılanmazlardı. Gerçi kızıl saçlarıyla Jimin de pek sevilmezdi. Onun hep cadı olduğuna inanırlardı. Hepsi saçma bir söylentiydi. Kızıl saçlıların aile soyunun cadılara dayandığına dair. HEİ önünde dalıp giden kişiyi izliyordu. Ona bağırıp çağırmak bir işe yaramayacaktı. Onun yerine onu kullanabilirdi. Bu daha akıllıca olurdu aptallık etmek pek mantıklı değildi. Hem bugün av günü olması da başka bir avantajdı. Onlarla orman kalıp hizmet ederdi. Burada tek başına bırakmak ölmesi için güzel bir adım olurdu. Aslına bakılırsa Mauvais onu çok istemişti garip bir şekilde. Bu bile onu göz önünde tutmak için bir adımdı. Kanatları gücümü bu kadar azaltmasaydı geçmiş hayatta ki savaş tekliflerini kabul ederdim. Çocuk kafasını olumlu anlamda salladığında defteri ona uzattı.

ƅʅυє ʌɲɗ ʛɾєɣ {тαєкσσк}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin