1.1

64 6 6
                                    




* Efsaneler *



"Bir varmış bir yokmuş bundan asırlar önce Tanrı'ya karşı gelen âşık bir çift varmış. Biri tamamen normal insanken diğeri korkunç acımasız bir canavarmış. Yaşamın son noktası denilen Gasadalur kasabasının sık ormanında yaşayan bu yaratıklar insanların etleri ve kanlarıyla beslenir. Ama asla kendilerini göstermezlermiş. Tanrı'nın yarattığı bu yaratıklar ona isyan eden oğlunun kanının lanetinin bir bedeli olarak görülmüş. Bu yaratıklar öylesine güçlülermiş ki bir insanı tek eliyle kafasını koparacak, kalbini yerin sökecek kadar da acımasızlarmış." Efsaneyi heyecanla anlatan yaşlı adam önünde ki çocuklara baktı. Çocuklar o kadar meraklı bakıyorlardı ki yaşadıkları bu kasabanın efsaneleri çoktu. Ama en ünlüsü buydu. Gerçeği aratmayan bir ormanları vardı. Ama çocukların girmesi yasaktı. Aileler hep kaybolmalarından korktuklarını savunurdular ancak yetişkinler arada orman tarafına geçerler, çocuklara ise kesinlikle izin verilmezdi. Aralarından gri saçlı en küçük olan konuştu. Doğuştan gri ve parlaktı. "Büyükbaba peki çifte ne oldu?" heyecanı gözlerinden okunan küçüğe karşı adam devam etti. "Hm... Tanrı bu ikisini aynı kandan yarattı. Bu laneti bitirebilmeleri için. Aynı kandan yaratılanlardan naif bedenli ruh diğerini bulduğu zaman fark edip edemeyeceğinden emin olamadığını belirttiğinde Tanrı sadece o ikisi için kurallar belirledi. Ama canavarlar arasında ki bazı kurallara karşı kurallardı bunlar. Bir canavarın vücudunda ki kan kendisi hariç başkasının kanına karıştığı damladığı an da öldürürdü. Kanına dokunmak bile karşısındakini zehirleyerek öldürecek kadar güçlüydü. Onlar hakkında pek bir bilgi bilinmezdi ancak bu az öncekini atalarımız dahi çok iyi bilirdi. İlk kural eğer acımasız canavar kader eşini bulursa eşi ona dokunduğunda tüm acıları azalacak lanetli ruhu huzur bulacaktı. Çok fazla kural yoktu fakat büyükanneniz ve beni en çok etkileyen şimdi söyleyeceğim kuraldır. İnsani ruh ölmenin eşiğine dahi gelse o canavarın kanı onun yaralarını iyileştirecek ona yaşam bahşedecekti." Şaşkınlık tınıları büyükbabanın kulağına dolduğunda gülümsedi. Aynı meraklı konuşmayı ve sarılmaya bayılan bu küçük "Büyükbaba, büyükbaba ben de aşık olabilecek miyim?" yanında ki abisi ve sessizce oturan ablası ona güldüler. Ablası saçını okşarken "Senden önce biz varız şapşal." diyerek gülmesine devam etti. Kısa sürede herkes küçüğe gülmüştü. Abisi araya girdi gülüşmeleri bölerek "Büyükbaba peki gerçekten böyle bir şey var mı? Efsane gerçek olabilir mi?" dediğinde sessizlik tüm hepsini düşüncelere gömüldüklerini belli ediyordu.

İçeriye gelen büyükanneleri onu cevapladı. "Şuana kadar böyle bir şeyden söz edilmedi. Ya da bu iki kişinin gerçek oldukları bile bilinmiyor tatlım. Bu efsane olmasına rağmen ormana asla yalnız ya da bizden habersiz gitmeyin bu gerçekten tehlikeli olabilir." Geçen gün bu küçük kasabada yaşanan bir olay akıllara geldiğinde bu sefer ablası konuştu, "Büyükanne geçen gün olan şeyler doğru mu? O yüzden bize bu kadar tembihliyorsunuz ormana gitmememiz gerektiğini." Olay önceden defalarca yaşanmıştı fakat bu sadece köyün büyükleri arasında kalır ve kimseye bahsedilmezdi. O gün o kadın yaralı haliyle son nefesini verirken kasabalılar onu net bir şekilde görmüşler ve dehşete kapılmışlardı. O görkemli kocaman ormanın en derinlerine kimse gitmediği gibi ne olduğu da bilinemezdi. Bu anlatılan efsanelere dayanarak alınacak tüm önlemleri almıştı aslında köy. Teller ve ay tozu denilen beyaz kum tüm köyü koruduğuna emindiler. Haklılardı da kasabadan ormana geçmezseniz hayatınızı gayet rahat yaşardınız, oldum olası insanın merak duygusu ona hep iyi şeyler katmazdı. Bu olaylarda ki gibi bazen kötü sonuçları olurdu. Kız büyükbabasına dönerek "O kadını ölmesi için oraya terk etmişler öyle denildi büyükbaba doğru mu sence?" yaşlı adam elini çenesindeki uzun sakallarını çekiştirdi. Düşündüğü belliydi. küçük etrafa bakıyordu anlamıyordu ne konuşulduğunu fazlaca ama anlamak için çabası takdire şayandı. "Doğru sanırım. Ama bunu kimseye bahsetmeyeceksiniz, bu önemli bir şey tamam mı?" hepsi kafasını sallayarak onaylamıştı. "Hadi Taehyung tatlım biz artık uyuyalım." Diyerek büyükannesi küçüğü odasına götürmek için elinden tuttu. Büyükannesi onu yatağına yatırdığında bu gece uyumayacağından emindi küçük. Evleri ormanın hemen yanındaydı. Hatta korumak için çekilen demir telleri küçük bedeni olan Taehyung camdan elini uzatarak tutabileceği kadar yakınındaydı. Korkusuna engel olamıyordu. Büyükannesi alnına nazik bir öpücük bıraktı. "Korkma tatlım. Onlar efsaneler gerçek değiller. Şanslısın ki bak bu gece dolunay var. Odanın içi neredeyse tamamen ışıkla kaplı." Dedi. Etrafa kısaca göz attı. Büyükannesi haklıydı çoğu yer net bir şekilde görünüyordu. Gülümseyerek "İyi geceler büyükanne. Yarın birlikte çiçek toplayalım olur mu?" dediğinde küçüğü onlayarak odanın kapısını kapattı. Yatağından dışarıyı görebilmek için oturur pozisyona geldi ama yine de boyundan dolayı sadece kafası pencereden görünecek kadar bakabiliyordu. Camının önüne koyduğu birkaç gün önce topladığı güllere baktı. Bir tanesi küçük çocuk için inanılmaz büyüleyici koyu gri bir güldü. Saçlarına benzediği için bir tane koparmasına izin vermişti çiçekçi teyze.

ƅʅυє ʌɲɗ ʛɾєɣ {тαєкσσк}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin