Sinirliydim.
Bütün hücrelerimden sinirimin usul usul kan gibi aktığını hissedebiliyordum.geçtiği her yerimi,
her hücremi yakıyordu.Ama bir nebze pişmanlıkta barındırıyordu sinirim,pişman olduğumu kabullenmemek için elimden geleni yapmaya hazırdım.
Ama sinirim daha çok kendimeydi.Sürekli sonradan keşke diyeceğim şeyler yapıyor ve buna bir dur diyemiyordum.
Neden orada kalıp onlara laf yetiştirmeye çalıştığımı bilmiyordum.Biranda öfke vücudumu sarmalamıştı.
Sinirlendiğim zaman gözüm hiçbirseyi görmez olurdu,o saatlerde ne benim ne de karşımdaki kişinin bir önemi kalmıyordu.Sinirim geçinceye kadar asla yapmam dediğim herşeyi yapabilirdim yada bir başka yöntem olarak, sessiz bir köşeye geçip dizlerimi kendime çekerek gözlerim şişinceye kadar ağlayabilirdim.Böylece tek yıprananın ben olduğu bir çözüm olurdu.Ben üzgünken etrafıma saldırırdım,sinirli olduğum zamanlarda sadece ağlardım sırf buyüzden insanlar hep beni yanlış anlardı.
Suanki sinirimin nedenin de beni sırf o Çağan Ege denilen kendini beğenmiş ego yığınıyla, tanışmak istemekle suçladıklarından olduğunu tahmin edebiliyordum.Ben kendimi ortaya atacak birisi değildim ama onlar beni tanımıyorlardı.Yada tanıyorlardı.Tanrım! Beni tanımayan kalmışmıydı? Ben kendimi kabuğuma çekmeye çalıştıkça beni sürekli insan selinin içine itiyorlardı.
Ben neden kendimi bilerek arabaların önüne atayım ki?
Kafayı yemiş erkek avcısı manyağın teki olsaydım bile böyle bir aptallığı hayatta yapnazdım.
Ben bir işi yapmadan önce düşünmek yerine yaptıktan sonra düşünmeyi tercih ederdim.
Ve yine hiçbir güç benim saçma sapan işlere girmeme neden olamazdı.
Zaten Çağan Ege 'nin kendini beğenmiş haliyle kızların onu ne kadar şımarttığını anlamak zor değildi.Birde karşılarında dikilip kaldığımda gözlerinin bacaklarımda uzun süre arsızca oyalanması beni çok rahatsız etmişti.Oysa oda farketmişti ona olan uyarıcı bakışlarımı ama hiç beni umursamadan bakmaya devam etmişti.Ne terbiyesizdi ,Allah aşkına !
Midemde birşeyler düğümleniyor gibi olduğunda dişlerimi sıktım.
Tuna'ları masasına geldiğimde yüzümün ifadesi nasılsa artık kimse kendisinde tek kelime söyleyebilecek cesareti bulamamış gibi herkes kendi elindeki içkisiyle ilgilenmeye başlamıştı.
Benimde umrumda değillerdi zaten.
Onlarla arkadaş değildim ve bence kimseye ihtiyacımda yoktu.Ben kendime yetiyordum. Yettiğimi düşünüyordum en azından.
Siyah deri koltuğa umursamazca yayıldım ve kendime rahat bir pozisyon bulmaya çalıştım, Bezgince bir nefes alıp karışık meyve suyumu yudumladım.Beynimin içinde bütün harfler kepçeyle karıştırılmış gibi alakasızca dört bir yana dağılmıştı.Söylemek isteyipte söyleyemediğim tüm o cümleler boğazımdan aşağı kaygan bir sıvı şeklinde inmeye başladı.
Aklımda az önceki anlar yeniden canlandığında utançtan ölebileceğimi düşündüm."aferin"diye azarladım kendimi."iyi iş çıkardın".Ergenliğe yeni girmiş yeni yetme çocuklar gibi davrandığım için çok utandım.Birisi yeri benim için kazabilirmiydi?Girmek ve birdaha çıkmamak istiyordum.
Allah'tan kızarmıyordum yoksa şimdiye kadar süt beyaz tenimle bordoya doğru geçiş yapmış olurdum.
Tuna 'ların bana baktıklarını biliyordum ama onlara bakmamak için tüm irademi kullandım.Baksam bile ne söyleyebilirlerdi bana?Ne açıklamaları olabilirdi?O sırada , Tuna'nın "bulaşmak istemeyeceğimiz tipler" dediği geldi aklıma .

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOĞULAN KIZ
Fiksi Remajakendi günah denizinde yüzmeyi öğrenen bir kız ne kadar cesursa bende öylesine cesurum.kanatsız uçmayı deneyecek kadar ise gözü kara. Bencilliğin içinde sakladığı fedakarlığı zincirlere vuracak kadar ise yalnız. soğukluğu sevecek kadar ise ciddiy...