Stavanger

4.1K 254 438
                                    

|Stavanger, Norveç'in güneybatı kesimindeki Rogaland ilinin merkezi kent ve liman. Şehir, yüksek eğitim standartları ve kentin göbeğinde bulunan Stavanger Üniversitesiyle bilinir.|

-
Wang Yibo ani bir kararla üniversiteyi yurtdışında okuyacağını söylediğinde annesiyle babası birbirine bakarak iç geçirip biricik oğullarının kendilerinden sıkıldığını düşünmüşlerdi. Fakat tam tersine; Wang Yibo kendisinden, kendi ruhundan sıkılmıştı. Bu şehirde, Bu ülkede durmak ruhunu paramparça ediyor, sanki arayıp da bulamadığı içindeki o boşluğu doldurmak için çırpınıp duruyordu. 

 Annesi ve babası oğullarının taze bir gül gibi solmasını dehşetle izlerken daha fazla dayanamamış, Yibonun isteğini kabul etmişlerdi. Nereye gitmek istediğini genç adama sorduklarında ikinci kez dehşete düşseler de ses çıkarmadılar. Çünkü biricik oğulları çok kararlı bir sesle "Norveç'e gitmek istiyorum." demişti.

Aslında bu kararı bir anda vermemişti Yibo. Daha öncesinde birçok ülkeyi babası sayesinde gezse de hiçbir şekilde Norveç'e yolu düşmemişti. Hatta liseden mezun olduktan sonra kışı orada geçirmek isteyen Yibo ile annesi iki kez iptal olan uçuşları yüzünden vazgeçmek zorunda kalmışlardı. Girişimleri olumsuzlukla sonuçlanırken Yibo bu sefer pes etmeden oraya gitmek istiyordu. Onu bu soğuk, uzak ülkeye çeken bir şeyler vardı. 

Ailesini ikna ettikten sonra uzunca düşünüp kaydını Stavanger şehrindeki Stavanger Üniversitesine yaptı. Babası her ne kadar Norveç'in başkenti olan Oslo'daki Oslo Üniversitesini ya da  İskoçya'daki Edinburgh Üniversitesinin kendisi için daha iyi olacağını söylese de Yibo'nun düşüncelerini değiştirmek oldukça zordu.

Bu karardan memnun olmasalar da biricik oğullarının kararına saygı duymaları gerektiğini düşünüp bu süreçte oldukça sessiz kaldılar. Bu esnada Yibo oraya gittiğinde neler yapabileceğini düşünüyordu. Lisede bölümünden dolayı aldığı ileri seviye İngilizcenin kendisine oldukça yararının olacağı kesindi. Fakat Norveççe de öğrenmesi gerekiyordu. Orada tanıyabileceği kimse yoktu. İngilizce bilmeyen biriyle karşılaştığında en azından temel cümleleri öğrenmeliydi.

Kayıt sürecinden sonraki ayları dil çalışarak geçirmişti. Annesi bu süreçte hava durumlarını öğrenip Yibo için çok fazla eşya aldı. Babasının oraya giden iş arkadaşları Yibo'nun kaybolmaması için üniversite civarını aklına kodlayabileceği şekilde anlatıp durmuşlardı. Ancak bunların hiçbiri gerekli olmayacaktı. Çünkü Yibo'nun pusulası onu Norveçte bekliyordu. O an hiçbiri bunu bilmiyordu.

Tatilin bitmesine yakın, okulların açılmaya hazırlandığı dönemde annesiyle babası kendisiyle beraber gelmek için ısrar etmesine rağmen Yibo tek başına gitmek istedi. Ayaklarının üstünde durup yalnız kalmak istiyordu. Yapacağı yanlışlara, öğreneceği doğrulara kendisinin verdiği kararlarla ulaşmak istiyordu. Bunun için Çin'e oldukça uzak olan o ülkeye gidiyordu zaten. Orada kendisini tanıyabilecek kimse yoktu. Böylelikle uzun bir süre düşünebilecek zamanı olabilirdi. 

Çin'de kaldığı son gün annesi çok fazla ağlamış onun ağlamasına dayanamayan genç adam da hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Yibo kimsenin yanında kolay kolay ağlamazdı. Zaten içinde fırtınalar kopsa da dışında kimseye belli etmezdi. Ya hafifçe gülümser ya da yüzüne mütevazi bir tavır takınırdı. Oysa kendisini paramparça eden o kasırgalar asla dinmezdi. Gece, odasında yalnız kaldığında bu kasırgalar gün yüzüne çıkar; Yibo'nun sabaha dek gözleri şişene kadar ağlamasına sebep olurdu. Yorganı ve yastığı göz çukurlarından intihar eden o gözyaşlarının tek tanıklarıydı. Başka da kimse bilmezdi. Ama bir gün Yibo öyle birisiyle tanışacaktı ki, o kişi Yibo'nun gözyaşlarını, gözlerinden düşmeden öperek onların intihar etmesini engelleyecekti.
Wang Yibo ise bunu bilmeden başka kaçacak bir limanının olmayışıyla yakınıp durmuştu.

Stjernestøv | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin