|På en betingelse : Tek bir şartla|
-
İskandinavya'nın gözbebeği Oslo tarif edilse birçok insan onu çok ayrı kelimelerle süsler; Her bir karışını, her bir toprağını ayrı tarif ederdi. Kimi uçsuz bucaksız beyazlığında kaybolduğu soğuk kış gecelerinde botlarının çıkardığı kar sesine eşlik eden hoş bir müziği tarif ederken, kimi ilkbaharda çiçek bahçelerinin arasında sürdüğü bisikleti anımsar, kendisini farklı bir dünyada bulurdu. Bir başkası sonbaharla gelen serin havayı, okul sezonunu; huş ağacının kahve yapraklarıyla süslenmiş olan hoş sokakları resmederdi belki.
Ancak, birbirlerini anavatanında değil de binlerce kilometre uzak olan bu soğuk ülkede bulan iki beden, Oslo'yu sadece sıcak kollar ve birbirlerinin göğsünün ardından hissettikleri hızlanan kalp atışlarıyla tarif edebilirlerdi.
Oslo'ya birbirinden habersiz gelişlerinin akşamı, Haikuan'ın ebeveynlerinin yatağının altında her an yakalanacak olmanın getirdiği korku ve adrenalinle kısıtlı alanda nefes almaya çalışmaları günü güzel tanımlardı belki.
Hoş, hâlâ neden bu yatağın altında olduğunu ikisi de anlayamamıştı fakat bir süre sonra Yibo'nun göğsüne yaslı olan çocuk gözlerini kapatıp anın tadını çıkarmaya başlamıştı. Aklına gelen anılar kendisini utandırmayı planlarken bu planları o an için erteledi, başka bir zaman utancından ölebilirdi. Şu anda altında yarı çıplak uzanmış olan Yibo'nun kalp atışlarını dinlemek daha cazip geliyordu.
Zaten başını yatağın tavanına vurduğu için acıyan kafasını yavaşça okşayan parmaklar onu çoktan mayıştırmaya başlamıştı bile, Zhan sesini çıkarmadı.
Yibo... sert yüzlü keşişi, çok nazikti. Her bir hareketini iki kez belki daha fazla düşünüyordu sanki. Yibo'nun aksine kendisi bir kez bile düşünmezdi, bu yüzden şu anda böyle bir haldelerdi.
"Hâlâ acıyor mu?"
Kulağının hemen ardında hissettiği sıcak nefes ve derinden gelen bir fısıltıyla Zhan başını yasladığı göğüsten kaldırıp Yibo'ya baktı, ardından başını olumsuzca sallayıp gülümsedi. Karanlıkta bile bir yıldız gibi parlayan gözleri yine kısılmıştı. Ancak sabah Yibo'nun kendisine soğuk yaparak sınıftan çıkıp gittiği anı hatırladığı anda Norveç'e bir kış masalının nişanesi olarak yağan karı eritecek kadar güzel olan gülümsemesi solmuş, bakışlarını başka bir yere doğru çevirmişti.
"Buradan nasıl çıkacağız?"
Yibo, Zhan'ın bir anda düşen yüzüyle bakışlarını örtünün altından gözüken odada gezdirdi.
"Liu teyze banyoya geçti. Liu amca gelmeden çıkmamız lazım." Yibo hemen üstündeki Zhan'a fısıldayıp etrafı kolaçan etti. Haikuan'ın babası etrafta gözükmüyordu. Fakat her an gelebilirdi.
Zhan başını sallayıp ayağını hafifçe dışarı uzattı. Ancak tam o anda açılan kapıyla ayağını içeri çekip Yibo'nun üstünde hareket etmesi bir olmuştu. Yibo tıslayarak gözlerini kapattığında ne kadar haline üzülse de Zhan'ı bir gülme tuttu. Sinirli keşiş zor anlar yaşıyordu. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp altında zor anlar yaşayan bedene hüzünlü bir ifadeyle bakmaya çalışmıştı.
Fakat bir yandan korkuyordu. Çünkü sırtında duran büyük el yavaşça bel boşluğuna inmişti. Yarı üstünde olan bedeni tamamen kendisine doğru çekip eliyle ince beli sardı. Zhan tamamen Yibo'nun üstündeydi ve bu sefer buna sebep olan Yibo'ydu. Dili tutuldu o an. Her bir uzvunu altında yatan bedenle paylaşıyordu, daha kötüsü ise onunkileri de tamamen hissediyordu. Artık dışarıya kaçacak olan bacakları bile Yibo'nun bacakları altında esir olmuştu. Tüm ağırlığı tamamen Yibo'nun üstündeydi artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stjernestøv | Yizhan
FanfictionNorveç'e okumak için giden Wang Yibo, Stavanger Üniversitesinde hayatını tamamen değiştirecek kişi olan Xiao Zhan ile tanışır.