Aynı Gün 15.45
Yine sıçrayarak uyandığımda derin nefesler ve sakinleştirici sözlerle kendime gelmeye çalıştım. Limay neden hala yoktu? Görüşme üç saat sürmüş olamaz, öğle yemeğindedir belki, aynen saat üçte öğle yemeği yiyecek, aynen... Ben de inip bir şeyler yesem iyi olur hem eczaneye uğrayıp ilaçları alırım hem. Boş koridorda Limay'ı görmemle duraksadım, yanında küçük bir çocuk vardı. Kızıl saçlı ve oldukça beyaz tenliydi. Birkaç saniye boyunca sadece küçük kıza odaklandım, bu normal değil burada olması normal değildi. Hayatımdaki hiçbir şeyin normal olmadığı gerçeği kulaklarımı sağır ederken iki elimle kulaklarımı kapatıp dizlerimin üstüne çöktüm. Bu kızı görmemle neden bu kadar sarsıldığımı anlayamamıştım. Limay ve yanındaki küçük kız hızlı adımlarla bana doğru gelirken duvardan yardım alarak ayaklandım.
"Li- Limay, bu kız kim?" sadece bunu diyebilmiştim. Kıvırcık kızıl saçlı küçük kız... Kahverengi gözleri adeta siyaha kaçıyordu. Dipsiz bir kuyu gibi... Limay gözyaşları içerisinde bana sarıldığında ellerimi ağır ağır beline götürdüm ve sarıldım. Sessiz ama yatıştırıcı bir şekilde her şey geçecek diyordum, evet ne olduğunu bilmeden yarasının ne kadar derin olduğunu bilmeden bencilce her şey geçecek diyordum. "Everything is temporary my sister."
Normalde de öyle değil mi? İnsanlar, insanların yarasını anlamadan, bilmeden, tatmadan her şey geçecek derler. Geçeceğini düşünürler, sevdiğiniz kişiyi bencilce bu şekilde yatıştırırsınız. Ve her şey geçmez, hiçbir şey geçmez. Bazen çok bencil ve nankör oluyoruz. İnsanların acılarını anlamadan ahkam kesiyor, onları yargılıyoruz. Asla susmayan iç sesim beni yanıtladı, "Bazen değil, insanlar çoğu zaman nankör ve bencildir." haklıydı. Empati kurmadan, sadece insanları başımızdan savmak için kullandığımız kalıplaşmış cümleler... Yanındayım, her şey geçecek, atlatabilirsin, iyileşeceksin. Kötüyüz.
"Ö- özür dilerim dostum, anlat ne oldu?" Limay benden ayrıldığında gözyaşlarını sildim, gülümsedim. Acınacak haldeydik buna eminim.
"Helya, ben ailemi kaybettim biliyorsun. Ablam, trafik kazasında ölmüşler, yani eniştemle beraber... Zincirleme kaza olmuş, on üç kişi hayatını kaybetmiş ve ablam da..." cümlesini tamamlayamadan tekrar ağlamaya başlamıştı. İç sesim başlamıştık diyerek beni düzeltti.
"Şşş, canın acıyor... Biliyorum." sessizce birkaç kez tekrarladım, kafasını göğsümden kaldırıp bana baktı.
"Çok..."
Elinden tutup onu ve küçüğü alıp odaya geçtik. Küçük, o kadar yakın geliyordu ki bana, yıllarca tanıdığım ve kaybettiğim biriydi sanki. Geçmiş zamanda ruhlarımız tanışmıştı belki de. Aradan birkaç saat geçtiğinde saat akşam yediye geliyordu. Limay sakinleşmiş ve hala adını öğrenemediğim küçük uyuyordu.
"Limay, daha iyi misin tatlım?" elimi omzuna götürdüm, donuk gözlerle bana baktı.
"Evet" söylediği tek şey bu olmuştu.
Gözlerimi uyuyan küçük kızın üzerine kenetleyerek "adı ne?" diye sordum.
"Kamer." ismi o kadar güzeldi ki... Başımı ağırca çevirip Limay'a baktım.
"Çok güzel. Anlamı "Ay" demek..." başını salladı. Birkaç dakika geçti belki yarım saat geçmişti. Zaman kavramı iyice anlamsız bir hal almaya başlamıştı.
"Onu buraya geçirmene nasıl izin verdiler Limay?" gözlerini fal taşı gibi açıp bana baktı. Ürkmüştüm...
"Onun kimsesi yok! Farkında mısın? Hiç kimsesi yok ailesini kaybetti, tıpkı benim gibi o da ailesini kaybetti." bağırıyordu ve bu durum beni huzursuzlandırmış ve sinirlendirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikoterapi ve Ruh Sağlığı Merkezi
Paranormalİlginizi çekecek bir açıklama bırakamadığım için üzgünüm... Kafamı dağıtmak için yazdığım ve psikolojiyi konu aldığım bu hikayemi okumak isteyeceğinizi düşünüyorum.