Sherlock Holmes'ün Maceraları | 14

459 25 3
                                    

AKGÜRGENLERİN ESRARI


"Sanatı sırf sanat için seven birisi," diye söze girdi Sherlock Holmes, elindeki Daily Telegraph'ın ilan ekini kenara bırakarak, "bir sonuca ulaşmayı önemsemez çoğu zaman. Sevinerek görüyorum ki, başımızdan geçen maceraları kayda geçirirken sen de bu gerçeği göz önüne alıyorsun Watson. Benim boy gösterdiğim birçok 'ünlü vakaya' ve sansasyonel isimler içeren davalara pek rağbet etmeden, kendi içinde önemsiz görünen fakat benim ilgi alanıma giren akıl yürütme ve mantıksal sentez gibi şeyler gerektiren ve konular açısından zengin olan olayları ele alman beni sevindiriyor."

"Ama yine de," dedim, gülümseyerek, "yazdıklarıma yakıştırılan sansasyonellik suçlamalarından kolay kolay kurtulamıyorum."

"Belki de bir konuda yanıldın," dedi. Şömineden maşayla bir kor alarak kiraz ağacından piposunu yaktı - düşüncelere dalmak yerine tartışmak istediği zamanlarda, kil piposunun yerine tercih ederdi bu pipoyu. "Bir vakada en önemli nokta olan çıplak gerçekleri, anlatmakla yetinmeyip, ifadelerini süslemeye çalışmakla hata ettin belki de."

"Bu konuda sana haksızlık ettiğimi sanmıyorum," diye cevap verdim biraz da soğukça, çünkü dostumun kendine özgü karakterinde çoğu zaman fark ettiğim egoizm yine karşıma çıkmıştı.

"Hayır, burada bencillik veya hor görme yok," dedi, her zamanki gibi sözlerimden çok düşüncelerime cevap vererek. "Eğer sanatımın tam anlamıyla hakkının verilmesini istiyorsam bunun sebebi kişisel değil. Bu beni aşan bir şey. Suç evrenseldir. Mantık ise nadir görülür. Bu yüzden suçtan çok, mantık üzerinde durmalısın. Sonuçta, ders olarak görülebilecek örnekleri bir dizi hikâyeye çeviriyorsun."

Baharın ilk günlerinde soğuk bir sabah vaktiydi ve biz Baker Sokağı'ndaki eski odamızda, kahvaltıdan sonra ateşin başında oturmuş konuşuyorduk. Kül rengi evlerin arasından akan yoğun sisin koyu san dumanlan yüzünden, karşı evlerin pencereleri ancak cisimsiz karaltılar halinde görülebiliyordu. Havagazı lambası, henüz toplanmamış masanın üzerindeki örtünün ve porselenlerin üzerinde parlıyordu. Sherlock Holmes bütün sabah sessizce oturup art arda gazetelerin ilan sayfalarını okumuş ve sonunda belli ki araştırmaktan vazgeçerek benim edebi kusurlarım üzerine ders vermeye koyulmuştu.

"Zaten," diye söze girdi, uzun uzun piposunu tüttürdükten sonra, "sansasyonellikle suçlanman güç, çünkü üzerinde uğraştığın vakaların çoğunda, hukuki anlamda bir suç işlenmiş değildi. Bohemya Kralı'na yardımcı olduğum o küçük mesele, Bayan Mary Sut-herland'in ilginç vakası, bükük dudaklı adamla ilgili mesele ve asil beyefendinin olayı, hep hukukun ilgi alanına girmeyen meselelerdi. Ama korkarım ki, sansasyonellikten kaçınarak sıradanlığa düşmüş olabilirsin."

"Sonuçları öyle olmuş olabilir," diye cevap verdim, "ama ele aldığım yöntemler tamamen yeni ve ilgi çekici."

"Yapma sevgili dostum, bir dokumacıyı dişinden, bir dizgiciyi sol başparmağından tanıyamayan, gözlem yapmaktan aciz bir halk, analiz ve akıl yürütmenin ince ayrıntılarından ne anlar! Ama sen kendin sıradansan seni suçlayamam, çünkü o eski büyük vakaların zamanı geçti artık. İnsan, en azından suçlu insan, bütün cesaretini ve orijinalliğini kaybetti. Benim mesleğim de - öyle görünüyor ki -yatılı okullardaki genç bayanların kayıp kurşun kalemlerini bulma ajanslığına doğru gidiyor. Sanırım artık dibe vurdum. Bu sabah aldığım bu not, sıfır noktasına geldiğimi gösteriyor. Oku!" Bana doğru buruşuk bir mektup fırlattı. Mektup önceki akşam Montague Meydanı'ndan gönderilmişti ve şöyle yazıyordu: 'SEVGİLİBAY HOLMES, Yapılan bir bakıcılık teklifini kabul edip etmeme konusunda size danışmak istiyorum. Eğer sizi rahatsız etmezsem, yarın on buçukta gelmek istiyorum. -Sevgilerle, VIOLET HUNTER'

Sherlock Holmes - 1. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin