7

575 79 97
                                    

Sekiz ay sonra.

Yeonjun, gözlerini aralayıp bir süre kendine gelmeyi beklemiş, ardından yataktan kalkmıştı. Sekiz ay önce Seungjoo ona, o kâğıdın bir büyünün sonucunda oluştuğunu anlatmıştı. Çok güçlü olduğunu ve bu yüzden şehre hiçbir şekilde girmemesini söyledikten sonra ise o konu hakkında tek bir kelime bile konuşmamıştı.

Yeonjun yataktan kalkıp banyoya gitmiş, kısa bir duş aldıktan sonra çıkmış ve kıyafetlerini giymişti. Saçlarını kuruttuktan sonra odadan çıktığında aldığı güzel koku, Beomgyu'nun kahvaltı hazırladığını gösteriyordu. Bu yüzden yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirip mutfağa gitmişti.

Beomgyu'ya olan hislerinin içinden çıkılmaz bir duruma geldiğinin farkındaydı. Yıllar süren arkadaşlık hissinin kaybolduğunu ve yerine yeni bir şeylerin geliştiğini anlayabiliyordu.

Beomgyu'nun arkasına geçip kollarını beline doladığında kıkırtı şeklinde aldığı karşılık onu memnun etmişti.

"Günaydın hyung."

"Günaydın Beom."

Yeonjun Beomgyu'nun boynuna küçük bir öpücük bıraktıktan sonra onu kendine çevirmiş ve tezgâhla arasına almıştı. Bunun üzerine Beomgyu kollarını Yeonjun'un boynuna dolayıp söyleyeceği şeyi beklemişti.

"Her an her şey olabiliyor, bir saniyeyi bile boşa harcamamak gerek."

"Haklısın, ne olacağını bilemeyiz."

"Gerçi bunu aylar sonra söylemem bile zaman kaybıydı. Arkadaşlığımızın zedelenmesinden korktuğum falan yok, ya da senin vereceğin tepkiden. Bunun yüzünden yıllarca devam ettirdiğimiz bir dostluğu sonsuza kadar bitirmeyeceğini de iyi biliyorum bu yüzden kaybedecek bir şekim yok. Senden hoşlanıyorum."

Beomgyu gözlerini büyütüp Yeonjun'a bakarken Yeonjun alt dudağını dişlerinin arasına almıştı. Pat diye söylemiş olduğu için gerginliği cümlelerine pek yansımamıştı fakat şu an her ne kadar onun abartı bir tepki vermeyeceğini bilse de gerilmişti.

"Düşünmek için bana biraz zaman ver, olur mu?"

"Nasıl istersen. Ne yapıyorsun?"

"Kurabiye yaptım. Bir de krep."

"Güzel kokuyor. Senin gibi."

"Gururum okşandı."

İkili, beraber yiyecekleri masaya dizmiş ve kahvaltılarını yapmışlardı. Kahvaltıdan sonra oturma odasına gittiklerinde Yeonjun koltuğa oturmuş, Beomgyu ise araştırmasına devam edeceğini söyleyip çalışma odasına gitmişti.

Beomgyu odasına girdiğinde arkasından kapıyı kapatmış ve masasına geçip oturmuştu. Gece bir kâbus görmüş ve bunun yüzünden düzgün uyuyamamıştı. Şimdi ise korkunç bir baş ağrısıyla sonucuna katlanıyordu.

Elini birkaç kez sert bir şekilde başına vurduktan sonra bilgisayarını açmış, araştırmasına başlamıştı. Hyunjin ve Seungjoo'nun ona anlattığı gelişmeleri takip ediyor ve benzer olaylarla karşılaştırıyordu ancak eline pek bir şey geçmemişti. Yine de pes etmeyecekti.

İki veya üç saatini odada geçirdikten sonra biraz ara vermek adına arkasına yaslanmış ve gözlerini kapatmıştı. Baş ağrısı onu neredeyse öldürecekti. Kısa süre sonra masasının altındaki çekmeceden ağrı kesici paketini aldıktan sonra iki tanesini ağzına atmış ve bilgisayarın yanındaki bardakta duran suyla beraber yutmuştu. Birkaç dakikaya kadar daha iyi hissedeceğine emindi.

Başını masaya sertçe bastırıp birkaç defa vurmuş ve sonrasında gözlerini kapatmıştı. Öylece durmak az da olsa iyi gelmişti bu yüzden rahat bir nefes alıp kollarını kavuşturmuştu. Kısa süre sonra irkilerek gözlerini açtığında ve şaşkın bir şekilde etrafa bakmıştı. Çalışma odasında değildi. Kendi yatağında yatıyordu.

Beomgyu yanında hissettiği bedenle o tarafa dönmüş ve kendisini gülümseyerek izleyen Yeonjun'a bakmıştı. Hâlâ olan şeyi kavramaya çalışıyordu. Garip bir rüya görüyor da olabilirdi.

"Işınlandım mı? Sadece iki dakika gözümü kapatmıştım."

"Bir saattir uyuyorsun. Yatağına gitmen için seni uyandırmayı denedim ama kıpırdamadın bile. Ben de seni odana taşıdım."

"Tanrı'm... Teşekkür ederim hyung."

Beomgyu Yeonjun'a sarılıp yanağından öptüğünde aynı şekilde karşılık alması gülümsemesini sağlamıştı. Yataktan kalkıp kitaplığına doğru ilerlemiş ve en üst raftan bir kitap aldıktan sonra yatağa geri dönmüştü. Yeonjun da bu sırada onu izliyordu. Beomgyu'nun getirdiği kitap, yıllar önce üvey babasının ona hediye ettiği Latince kitaptı.

"Bunu o günden beri sadece fotoğrafın kopyasını almak için açmıştım."

"Odandaki aslı değil mi?"

"Hayır. Aslı hâlâ kitabın içinde. Bakalım..."

Beomgyu kitabın sayfalarının arasında resmi aramış ve bulduktan sonra gülümseyerek eline almıştı. Baş ağrısının iyice artmış olmasını şimdilik sorun etmemeye çalışıyordu.

"Oldukça güzel günlerdi, değil mi?"

"Öyleydi."

Gülümseyerek geçmişi yâd etmeye başlamışlardı. Birbirlerine akıllarında kalan anıları anlatıp gülüşüyorlardı ve ikili, aylar sonra ilk defa sorunlarını bir kenara bırakmayı seçmişti.

Mutlulardı. Ancak bu mutluluk, sadece birkaç dakika içinde sona erecekti.

_____

Normalde bölümü daha önce atacaktım ancak hazırladığım sonu tutarsız olduğunu fark ettiğim için değiştirdim. Tamamen hayal gücüne kalmış belirsiz bir sonda karar vermiştim, belki başka bir ficte devam edecekti ancak birkaç okur arkadaşım tamamen mutlu bir son istedi. Bu yüzden de sonu tekrar değiştirdim. Bu bölüm ise kısmen anahtar görevi göreceği için de iyice düşünmem gerekti.

Ama en sonunda buradayım, kısacık boktan bir bölümle✋🏻

Olumlu/olumsuz her tür eleştiriye açığım bu yüzden oradaki kutucuklara bir şeyler şey edebilirsiniz 👉🏻👈🏻

Silent People (BeomJun) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin