Paris, 2009
Gülerek ara sokaklardan Paris'in ışıltılı caddelerinden birine çıktıklarında Hyunjin "Şuradaki," diyerek gidecekleri yeri gösterdi.
"Ünlü bir yer sanırım."
"Turistlerden çok yerliler biliyor nerede kaliteli yemek olduğunu," dedi sarışın. "O yüzden benimle tanıştığın için şanslısın."
Jeongin gülerken doğrudan sarışının ela gözlerine bakıyordu. "Evet," diye mırıldandı. "Şanslıyım." Sarışının hızlanan kalbinin farkında değildi.
İçeri girdiklerinde Hyunjin bir adım önden ilerliyordu. Arkadaşını tezgahın arkasında yemekle ilgilenirken gördüğünde Jeongin'in yanına gelmesini bekleyip kulağına doğru fısıldadı. "Yemekleri cidden iyidir. Diğer mekanların çoğunun sadece adı var, millet sabah akşam önünde bekliyor. Gerçek lezzet burada."
"Çok övdün arkadaşını."
"Hak ediyor," dedi. "Bak görürsün birkaç seneye Paris'in en meşhur yerlerinden biri olacak burası."
"Biz şanslıyız o zaman. Uzun kuyruklarda beklemeden burada yiyebildiğimiz için."
"Benim sayemde," diyerek elini havada yumruk yaptı melez. Kendini övmesi güldürmüştü Jeongin'i. Sarışın ilerleyip arkadaşının yanına giderken gülümseyerek onu izledi. Aralarındaki tezgahın üzerinden sarılıp konuşmaya başlamışlardı. Konuştuğu kumral çocuğun bakışları Jeongin'e kaydığında esmer olan oraya gitme gereği hissetti.
"Bahsettiğin çok önemli randevun bu çocukla mı?"
Léo, konuştuğunda Hyunjin onu susturup Jeongin'in duymaması için tanrıya dua etti. Bugün üçüncü bir rezilliği kaldıramazdı.
"Buraya geliyor."
"Yanlış şeyler söyleme."
Hyunjin elini tezgahtan çekti, ağır adımlarla yanlarına ilerleyen Jeongin'e gülümseyip arkadaşını gösterdi. "Bu arkadaşım Léo." Korece konuştuktan sonra diğer gence de Fransızca Jeongin'i tanıtmış en son da ikisinin birbiriyle konuşmasını beklemişti.
Jeongin elini uzatıp bugün ikinci kez "Memnun oldum," derken, kumral genç Fransızca olarak karşılık verdi. "Ravi de vous rencontrer!"
"Evet, ravi de vo... te..."
Esmer onu taklit etmeye çalışırken ne duyduysa söylemeye çalışmıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi. İki Fransız ona gülerken diğeri hafifçe omuzlarını kaldırdı. Kolay değildi söylemesi.
"Size cam kenarında masa ayırdım, uyar umarım."
"Süper," dedi Jeongin. Teşekkür ederken yeni tanıştığı gençle vedalaşıp gösterdiği yere yürümeye başladı. Lèo, sarışın arkadaşına göz kırpıp başarılar diledikten sonra "Kaçırma bunu," diyerek gülmeye başladı. Hyunjin elini dudaklarına götürüp bir hemşire edasında susmasını söylerken aynı zamanda Koreli gence yetişmeye çalışıyordu.
Masanın yanına gittiğinde Jeongin sandalyeyi onun için çekti. Diğerinin oturmasını bekliyordu. Hyunjin, mırıldanarak "Merci," dedi. Aksanı yeniden diğerini gülümsetti. Karşısına geçip oturduktan sonra ceketini çıkardı. Sarışının vücudundaki tüm kan yanaklarına çıkmış gibiydi.
"Yüzün kazağınla uyumlu olmuş," dedi Jeongin espri yaparak.
Hyunjin kafasını eğip kırmızı kazağına baktıktan sonra acının tatlı tebessümüyle Koreli gence bakıp yeniden "Merci," dedi. Jeongin onun dediği gibi aksanlı bir şekilde -sesini inceltmişti- "Merci," diyerek onu tekrar ettikten sonra menüyü eline aldı. Biraz göz attıktan sonra bırakmıştı. Sarışın, ressam beresini çıkarıp saçlarını düzeltirken onu izledi esmer. Kırmızı kazağı, sarı saçları ve ela gözleriyle güzel göründüğünü düşündü.
Garson geldiğinde ilk siparişi veren Hyunjin oldu. Ne söylediği hakkında pek bir fikri yoktu Jeongin'in ama uzun boylu garson ona döndüğünde "Aynısından," deyip gülümsedi. Birkaç saat boyunca sohbet eşliğinde yemeklerini yemişlerdi. Oldukça hoş vakit geçiriyorlardı. Hyunjin yuttuğu lokmadan sonra sağ elindeki bıçağı bıraktı ve kırmızı şarap dolu bardağı eline aldı. İçerken gözünü Kore'deki anılarından birini anlatan gençten çekmemişti.
Bardağı yeniden masaya koyarken güldü. Sarı saçlarını kulağının arkasına atarken Jeongin çok konuşmaktan kuruyan ağzını şarabın yumuşak tadıyla buluşturdu. "Kesinlikle görmen gereken bir andı."
"Zaman makinesi bulunursa ilk işim bu olacak emin ol."
Jeongin gülerken kafasını geriye attı. Sarışının her dediği güldürüyordu onu. "Bu arada söylemem gerek, yediğim en lezzetli şey olabilir."
"Demiştim."
Gururla kafa salladı sarışın. Beğeneceğine emindi ama ya beğenmezse diye de düşünmüştü. Diken üstündeydi saatlerdir. Kore mutfağından farklıydı Fransız mutfağı.
"Gözünün altındaki ben..." Jeongin parmağını sanki kendisi o bene sahipmiş gibi kendi gözünün altına koydu ama sarışına bakıyordu. "Çok hoş duruyor."
Hyunjin cümlenin devamını beklerken gözünü kırpmamıştı. Bir iltifat kazandığında "Ah," diyerek gülüp elini beninin üstüne gezdirdi. "Küçükken sevmezdim bunu."
"Pek akıl kârı değil."
"Küçükken çoğu şeyi sevmezdim Jeongin."
"Bir sebebi var mı André-sshi?"
"Şey gibiydi, hani bir resmi tamamlarsın ama son anda yanlışlıkla fırça bir yere değer ya... Onun gibi. Sanki Tanrı boyayı yüzüme bulaştırmış."
Jeongin iç çekip arkasına yaslanırken sarışının daha çok kızarmasına sebep olacak şeyi söylemeden önce bardakta kalan tüm şarabı içti. Daha sonra ela gözlere odaklandı ve şöyle dedi:
"Bence, daha çok oraya özenle çizilmiş gibi."
exozsehun & horael
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soleil, hyunin
Romancetekrar iki yabancıydık, bu kez anılarla birlikte ©exozsehun & horael