2

310 33 55
                                    

"gerçekten yaptıracak mısın?"

evden yeni çıktığı için üstünü düzelten suna bir şey demeden kafasını sallıyor.

"okulumuz dövme kabul etmiyor suna, piercingin yüzünden aldığın cezayı hatırlatmaya gerek var mı?"

"bunu göremeyecekler," bana dönüyor, ardından bir sırıtış beliriyor yüzünde. "omzuma yaptıracağım."

bir şey demeden yürümeye devam ediyorum. günlerden cumartesi, hafta sonundaydık. suna dün beni aramış, onunla dövme stüdyosuna gitmemi istemişti. elbette bunu reddetmiştim, hafta sonumu yaklaşan sınavlara çalışmak için kullanmayı düşünüyordum ve açıkçası dövme yaptırması istemiyordum. ilk dövmesini yaptırmak istediğinde onu uyarmış ve hatta ona internette dövmenin zararlarını açıklayan bir yazı okumuştum ama bu onun umurunda olmamış, aynı günde hem bileğine yılan dövmesi yaptırmış hem de dudağına piercing taktırmıştı. tabiki bu kuralları katı uygulayan okulumuzda hoş karşılanmamış (kız öğrenciler hariç, onlar suna'ya aşık olmuştu) ve suna'nın bir hafta uzaklaştırma almasına sebep olmuştu. ancak bu elbette suna'nın pek umurunda olmamıştı. ve ben o gün suna'ya bir şeyler demekten vazgeçmiştim.

ve şimdi suna'nın neden onunla gelmemi ısrar ettiğini anlayamıyorum. dövme yaptırmasını hoş karşılamadığımı iyi biliyordu ve bunun dışında onunla gidebilecek bir sürü arkadaşı vardı.

"lütfen kita-san, hem annem seninle olduğum için izin verir, ayrıca bunu bana yapacağın son iyilik olarak adlandırabilirsin."

buna karşılık iç çekmiş ve bir süre düşünmüştüm. ardından aklıma yaklaşan sınavlar gelmiş, bu da aklımda bir fikrin oluşmasına sebep olmuştu.

"seninle gelirsem sınavlara çalışacak mısın?"

kulağıma suna'nın şaşkın, ardından da bıkkın sesi gelmişti.

"ha? biliyorsun, ben çalışmadan iyi no-"

"çalışacak mısın, çalışmayacak mısın?"

bir süre sessiz kaldıktan sonra pes ederek nefesini dışarı vermişti.

"pekala, çalışırım."

ve sonuç olarak buradayız, suna'nın yürürken kısaca bahsettiği dövme stüdyosunun önündeyiz. suna içeri girerken ben de etrafı biraz inceledikten sonra içeri giriyorum. ve girdiğim an yabancı olduğum koku beni karşılıyor.

içerisinin baharatlı ancak rahatsız etmeyen bir kokusu var. bu koku siyah duvarlarla, duvarların üzerlerindeki tablolarla ve raflarda dizili olan makine ve boyalarla uyum sağlıyor. daha önce böyle bir yere gelmediğim için incelememi uzun tutuyorum. ödemenin yapıldığı küçük masanın üstünde stüdyonun adı yazılı. oldukça minimalist bir yazı karakteri kullanılmış. yazının üstünde ise bir tilki figürü var. fena değil.

suna oranın sahibiyle konuşuyordu büyük ihtimalle, onlara pek aldırmadan etrafı incelemeye devam ediyorum. böyle yerlere sık gelmeyeceğim için iyice incelemek istiyorum. koltuklar duvarlara zıt bir şekilde, beyaz renkte. çantamı yana koyarak üstüne oturuyorum. masa açık kahve renginde, üstünde katalog ve dergiler var. dövme üzerine oldukları çok açık. bir tanesini elime alıp bakmak için kapağını açıyorum, o sırada suna'nın sesini işitiyorum.

"kita-san, gelebilir misin?"

bunun üzerine elimdeki dergiyi geri masaya bırakıp sesin geldiği yere doğru adımlıyorum. suna işlemin yapıldığını tahmin ettiğim koltuğa oturmuş, elinde montu ve telefonu var. geldiğimi görünce elindekileri bana uzatıyor.

arrival | atsukita & sunaosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin