6

303 32 84
                                    

kita

hayat, insanların dediği kadar garip gerçekten. hiç beklemediğiniz olayları koyuyor önünüze, bunun üstüne tanımadığınız insanları sınırlarınız içine sokuyor, bunu yaparken sizin nasıl bir tepki vereceğiniz umurunda bile olmuyor. gerçi, niye olsun ki? hayat bu. buyruğu altında olan sizdiniz, o değil.

atsumu yanımda bir şeyler anlatarak yürürken bunlar geçiyor aklımdan. birkaç hafta öncesine kadar ismini duymamış, yüzünü bile görmemiştim. şimdi ise evime birlikte gidiyorduk. bu ilginç bir olay değildi, aslında bakarsanız sanırım hayat benimle oyun oynuyordu. belki de o bile hayatımı aynı atsumu gibi sıkıcı bulmuş ve bu sebeple karşıma onu çıkarmıştı. olabilirdi, aklımda bir sürü teori vardı.

"böyle nasıl yaşayabildiğini anlayamıyorum," diyor sarı saçlarına elini götürürken. birkaç tutamı düzelttikten sonra elini çekiyor ve bana bakıyor.

"hayat eğlence olmadan nasıl sürdürülebilir ki?"

"eğlenmediğimi kim söyledi?"

"hah," gülüyor sahte bir şekilde. "ne yapıyorsun, zeka küpüyle falan mı oynuyorsun?"

"seni ilgilendirmez. neyse, geldik."

önüne geldiğimiz eve doğru ilerliyorum, beni böylesine sıkıcı bulması içten içe rahatsız ediyor. sıkıcı bir insan olduğumu ben de biliyordum nihayetinde.

"oh, burası oturduğumuz sokağa çok yakın." ayakkabılarını çıkarırken sırıtıyor. gözlerimi devirip içeri geçiyorum.

"bunu duymak ne üzücü."

odama ilerlemeye çalışan atsumu'nun omzundan tutuyorum ve banyoya doğru yürümesini sağlıyorum.

"önce ellerini yıka, ardından yaralarına bakarız."

bunun üzerine ofladığını duyuyorum, o kesinlikle küçük bir çocuk gibi.

"emredersiniz ekselansları."

ellerimizi yıkadıktan sonra onu odama götürüyorum, ardından krem, bandaj ve ıslak bir bez alarak yanına geri dönüyorum.

"pekala, yanıma otur."

ses çıkarmadan yanıma geldiğinde önce ellerine bakıyorum. birkaç soyulma ve kurumuş kan gözüme ilişirken bir elini alıp önce bezle temizliyorum. ardından krem sürüp bandajla üstünü kapatıyorum. bunu yaparken gözlerini üstümde hissediyorum.

işim bittiğinde bu sefer yüzüne çeviriyorum kafamı. yüzüne karşı ilk defa bu kadar yakın oluyor olmam ne kadar kabul etmek istemesem de heyecanlanmama sebep oluyor. gözlerini yüzümden çekmemesi ise bu durumu kötüleştiriyor.

"biraz acıyabilir." diyorum.

gülüyor.

"sorun değil, acısın." diyor yüzüme bakarken.

bir şey demeden kısık gözlerle yüzündeki yaraları inceliyorum. ellerine kıyasla sayıları daha fazla. şakaklarında çizikler, dudağında derin olmayan bir yarık ve yer yer morluklar karşılıyor beni. önce çiziklere yöneliyorum. temizleyip merhem sürerken bir anda atsumu tıslıyor. bunun bir anda etkileyici gelmesi beni şaşırtıyor, fakat daha sonra bulunduğumuz durum geliyor aklıma, buna yoruyorum.

arrival | atsukita & sunaosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin