Kaynakçalar;
☞ Olağanüstü Kanıtlar
☞ Wikipedia
☞ Medical ParkBir küçük kız gördüm,
Adı Elfida imiş.
Yok saymışlar onu,
Gözden çıkarmışlar epeyce.Çığlıkları duyulmamış,
Üstüne kulak tıkanmış.
Söyledikleri bir dilek balonu gibi,
Yollandı gökyüzüne ama akıbeti belli değil.Gerçek olacak mı dilekler,
Yoksa sabah bizi uyandıran o güneşin önünde yüzlercesi olana dek,
O dilek balonları duracak mı öylece,
Masumun yüzü gülecek mi böylece?-dilek balonu
Chayla, arkasında siyah ipekten yapılmış hırkanın eteğini sürüklerken koca, kireçli ve yıkık dökük binadan dışarı adımlıyordu.
Elinde bir kutu dolusu hata vardı. Coricc'in yüreği sızlaya sızlaya yazdığı bu mektuplar, 21. yüzyılın hatasıydı. Hani suçluyordu ya onu hükümet, "yolsuz" olmakla. Bu, o hükümetin hatasıydı. Bu, o insanların hatasıydı. Bu, hepimizin hatasıydı. Her mektup, bizim hatamızdı çünkü biz böyle ırkçı ve kinci olmasaydık, bu mektuplar da yazılmazdı, masum biri de ölmezdi.
Chayla, elinde bir kutu dolusu hata taşıyordu.
Yürüdü, sola döndü, yürüdü, sağa döndü yürüdü ve yürüdü. Adını ezbere bildiği sokakları ve caddeleri bir bir geçti.
Saat öğleden sonra 7'yi gösterirken gökyüzü buna tezat olarak aydınlıktı. Ayaklarını parlak ışıklarla donatılmış tabelayı görene kadar peşinde sürükledi. Kapıyı itekleyerek açıverdi, bir süre mekandaki pembe-mor karışımı neon ışıklara ve tavandaki ledlere göz gezdirirken her şeyin eskisi gibi olabileceğini düşündü. Yavaşça ortadaki masalardan birine ilişti.
Güneş, karanlıkla olan savaşında güç kaybetmiş olmalıydı, mavi sema yerini turuncunun tonlarına bırakmıştı.
Kutunun kapağını hafifçe yukarı doğru kaldırdı ve bir kenara bıraktı; tıpkı kalpsiz insanların Coricc'i bir hastanenin köşesinde ölüme bıraktığı gibi.
Chayla, otuzlu yaşların sonlarında, saçları stresten beyazlamış, ailesinin zoruyla psikoloji bölümünden mezun bir kadındı. Coricc'in hastaneye sevkinden iki yıl önce o hastanede doktorluk yapmaya başlamıştı, tabii buna doktorluk denirse...
Adetâ paralı cellatlardı. Hastaneye gelen hastalara yaşlı, genç, kadın, erkek, küçük büyük demeden işkence ediyorlardı. Eğer o yıllarda bu hastaneye yatırılan bir hastaysanız önce iki haftalık deney süreci geçiriyordunuz; bu süre boyunca henüz adını bile duymadığınız türden, tahmin edemeyeceğiniz dereceden elementlere ve kimyasallara maruz bırakılıyordunuz. Sonrasında olur da hastaneden dışarı çıkarsanız size yaşatılanları başkalarına anlatmamanız için düzenli olarak morfin, aminoasit bileşenlerinin alt düzeyindeki elementlerle oluşturulan ve tarifinin sadece hastane müdürü Jey Santhon'da olan "4003" isimli ilaç, anti-gliserin ve henüz doktorların bile bilmediği, hafıza kaybına ve unutkanlığa yol açan kimyasallar enjekte ediliyordu.
Yaklaşık iki ay süren "hafıza imha" sürecinden sonra hastanenin baş celladı diye anılan bir kadın size bir bıçak veriyordu; kendi elinizi ya da ayak bileğinizi kesmeniz söyleniyor ve siz de bunu yapmak zorunda kalıyordunuz. Bilinçli bir kan kaybı söz konusu olduğu için bu sizi geri dönülemez bir hastalığa sürüklüyordu; Anterogard Amnezi.
Anterogard Amnezi
Anterogard Amnezi hafıza kaybının, beynin Hipokampus (beynin yeni anılar oluşturmak ve bunları hafıza deposuna iletmekle görevli bölümü) tarafından desteklenmeyi bırakması ile oluşan türüdür. Bu yüksek bir yerden düşme, trafik kazası geçirme veya bilinçli gelişen kan kaybı (intihar girişimi vb.) sebebiyle oluşabilir. Bu hastalıktan muzdarip kişiler eski anılarını hatırlar, fakat yeni anılar oluşturamaz. Örneğin bu hastalığa 2018 yılında yakalandıysa, 2016'da gittiği deniz kenarını hatırlayabilir ama 2020'de gittiği bir McDonald'ı hatırlayamaz. Bu, yeni anılar oluşamaması sebebiyle kişinin eski anılarda takılı kalması ve hatırlayacak başka hatırası olmaması sonucunda psikolojik bunalıma girmesine sebep olabilir. Sadece 2018'den öncesini hatırladığınızı ya da bu hastalıktan sonra arkadaşlarınızla bir kafede geçirdiğiniz bir günden sonra ertesi gün arkadaşınızın size "Dünkü kafede çektirdiğimiz fotoğrafları bana atar mısın?" dediğinde "Ne kafesi?" diye tepki verdiğinizi düşünün. Çok ürkütücü, değil mi?
Bu hastalıktan kurtulan hiç olmamıştı. Coricc de bu hastalığın eseriydi, aslına bakarsanız Coricc iyi dayanmıştı. Tam üç yıl, sekiz ay, on üç hafta, yedi gün ve on altı saat ayakta durabilmişti. Sonrası, zifiri karanlık...
₩
Chayla, devirdiği on ikinci bardağa morarmış gözlerle bakarken ay çoktan geceyi aydınlatmaya, yıldızlar ise o muhteşem karanlığı süslemeye başlamıştı. Renkleri seçmekte güçlük çekiyordu ve başı bir hayli ağrımaya başlamıştı.
"Ah... o son bardağı içmeyecektim!"
Yüzünü ekşiterek arkasına yaslandı ve sanki az önce hayıflanan o değilmiş gibi eliyle 'bir tane daha' der gibi bir işaret verdi barmene.
"Hey, Chayla! Alkolden ölmeye mi çalışıyorsun? Öyle bir hedefin varsa hiç kendini yormana gerek yok güzelim, çok güzel ruletlerim var-"
"Laynn, boş yapması kes de bir bardak daha yolla!"
"Seninle de konuşulmuyor! Al, bakalım daha ne kadar içeceksin?"
Chayla, öfkeyle bardağı kafasına dikip sendeleyen bedenini bardan dışarı itekledi. Nereye ilerlediğini bilmeden ayaklarının gittiği yere yol alıyordu; iskeleye.
Elindeki kutuyu öyle sıkı tutuyordu ki eli sararmıştı. Hoş, soğuktan da olabilirdi. Ayaklarının suya değiyor oluşuna aldırmadan iskelenin ucuna oturdu. Elindeki kutuya bakıp kendi kendine fısıldayarak kutuyu, iskeleye bir halatla bağlı sandalın eşya yerleştirmek için ayırılan kavuğuna yerleştirdi.
"İyi ellere geç, en azından Coricc için..."
Acı bir gülümsemeyle kalktı o iskeleden, arkasında bıraktığı bir kutu dolusu hatanın verdiği manevi yük nedeniyle ağlarken. Gözyaşları gözlerinden firar ederken yüzündeki gülümsemeye olan tezatlığı, içinde kopan umut fırtınasından kaynaklanıyordu. Coricc'in ölümü gözyaşlarını serbest bırakmış, mektupların iyi ellere geçip başkalarının hatta tüm insanlığın hayatına dokunabileceği düşüncesi ise yüzündeki tebessümü oluşturmuştu. İşte bu iki zıtlık arasında boğulurken yapabileceği en iyi şey; umuttan yana yürümekti. Öyle de oldu. O gün, saat sabaha karşı üç iken sandala bırakılan bir kutu, sonrasında onlarca kişinin kalbine dokunacağından habersizce yolculuğa çıkmayı bekliyordu.
₩
Kelime sayısı: 823
Yazar notu: Bu bölüm biraz kısa oldu farkındayım ama kurguyu kafamda canlandırdığım şekliyle en iyi bu şekilde yansıtabilirim. Bu bölüm kurguya geçiş bölümümüzdür. İlk üç bölümde Coricc'in yani baş karakterimizin yazdığı mektuplar mevcuttu; bunlar sadece konuyu anlamanıza yardımcı olmak için yazıldı. Bundan sonra mektuplar için ayrı bölümler olmayacak, bölümler içinde "italik" font kullanılarak yazılacak. Bir nevi bilimsel bir kitap olduğu için çoğu zaman psikolojik bilgilere değineceğim. Bunlar, başında kaynakça belirttiğim bölümlerde bulunacak ve "kalın italik" font kullanılarak yazılacak. Normal hikâye zaten "düz" font kullanılarak yazılıyor. Umarım bu konuda sorun yaşamazsınız, sorun yaşarsanız yorumlara yazarsınız ben de yardımcı olurum. Neyse, bayağı boş yaptım :'D Mutlu günler dilerim ponçik okuyucum :* ❤
![](https://img.wattpad.com/cover/259023354-288-k134521.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısraların Altında | DÜZENLEMEDE
Poetry'🕊 Bir delinin mektuplarında yazdığı şiirler, hiçbir zaman ulaşmamış sahibine. Belki de deli değildir o adam, sadece insanlık bunu anlayamayacak kadar kördür? Belki de tüm insanlık delidir, sadece deli dediklerimiz akıllıdır... | Kitap düzenlemede...