•••
"Tüm okulun hatta tüm şehrin omega olduğunu öğrenmesini istemiyorsan bu gece attığım adrese gel."
"Ne de olsa kimsenin geleceğin alfa sanılan liderinin acınası bir omega olduğunu bilmesini istemezsin değil mi?"
"Tek geldiğine emin ol. Benim işim sadece seninle."
Mesajı kelimeler bulanıklaşana kadar defalarca okudum. Kirpiklerimin ıslaklığı arttıkça ekranı görmekte zorlandım. Başıma bunun geleceğinin bilincindeydim, elbette hayatın mutluluğu avuçlarımın içine bana hiçbir bedel ödetmeden bırakacağını düşünmüyordum. Biliyordum ama Jungkook başımı döndürmüştü işte, onunla yaşadığım her şey bütün gerçekliği unutturmuştu. Kulağıma banyodan gelen su sesi dolarken çok düşünmedim, bu her neyse bitmeliydi. Korkularım birkaç gün önceki kararlığımı silip attı, bizden olmazdı. Biz olamazdık.
Ayağa biraz zorlanarak kalktım, ilk kızgınlığım olduğu için yıllardır bastırıcılar ile mahvettiğim bedenimin her bir yanı sızlıyordu, duygularım ise kaldıramayacağım kadar yoğundu. Ellerimi Jungkook gibi kokan yatağa bastırarak dönen başım yüzünden sağlayamadığım dengeyi bulana kadar bekledim. Sonrası hızlıydı, tişörtümü giymek bile eziyet gibi geldi. Omega yalnızca alfanın kokusunu istiyordu. Üzerime sadece ona ait olan arkasında forma numarasının yazılı olduğu gri kapüşonluyu geçirdim, sonrası bulanıktı. Merdivenleri parmak uçlarımda ağlayarak indim, kapıyı ses çıkarmamaya çalışarak kapattım. Birkaç saatliğine güvenli yerim olan evi arkamda bıraktım.
Evime giden yolda defalarca geri dönmek istedim. Her seferinde Jungkook'u hiçbir açıklama yapmadan öylece arkamda bırakıyordum. Soyunma odasında bana dokunduğu ilk günü düşündüm, şimdi boynuma değdirdiği dişlerinin hissi yeniden tenimin üzerindeydi, titreyen ellerim sızlayan boynumu yokladı. Sadece birkaç dakika önce dili içimde geziniyordu, yumuşak saçları kasıklarıma dökülüyordu. Bunları düşünürken bile tenim karıncalandı. Dudaklarına değdiğim her anı hatırladım, ağlamam mümkünmüş gibi daha da şiddetlendi. Birkaç gündür onunla yaşadığım her şeyi unutmamak için beynimde tekrarlayıp durdum. Yanağımı okşayan ellerini düşündüğümde tırnaklarımı, parçalamak ister gibi yanaklarıma batırmıştım. Kafayı yemiş gibiydim, evime direkt giden yolu uzatıp kimsenin olmadığını düşündüğüm orman yoluna saptım. Sesli bir çığlık attığımda dizlerim yerle buluşmuştu. Bu hayatı istemiyordum. Tanrım, ben sadece Jungkook'u istiyordum.
Neden kendim için yapmak istediğim tek şeyin sonucunda böyle bir acı çekiyordum, neden sadece onun olamıyordum? Tüm gücüm gözümden akan yaşlarla bedenimden çekiliyormuş gibi bitkinleştim. Kendime geldiğimde boynumda, yüzümde hatta bacaklarımda bile kendi tırnaklarımın izi vardı. Sesim kısıktı, gözlerim acıyordu. Yanağımdan süzülen tek şey artık gözyaşlarım değildi, bu yoğun, burnumu sızdıran kokunun kan olduğunu anladığımda ellerimdeki kan izleri ile bakışıyordum. Aynı ıslaklık boynumda da vardı. Bu acıya dayanamayıp tenimi parçalamıştım. Şimdi kalbim de dahil Jungkook'un değdiği her yer paramparçaydı.
Ayağa nasıl kalktım, zar zor nefes alırken eve nasıl ulaştım bilmiyorum, artık ağlamaktan kırpıştıramayacağım kadar acımaya başlayan gözlerimle o mesajı yeniden okudum. Kim olduğunu bilmiyordum, belki de çoktan babama Jungkook'la yaptığımız her şeyi anlatmıştı, sanki onunla yaşadığımız her şeyi izlemiş gibi sarsılmıştım. Babam yıllardır lider alfa olması için yetiştirdiği oğlunun bir deltanın evinde bacaklarını aralayıp yuvasını emdirdiğini bilse muhtemelen beni yaşatmazdı. Jungkook'un babasından hatta o ailenin hepsinden nefret ediyordu, yıllardır öfkesinin ve nefretinin muhatabı olduğum için yapabileceği şeylerin bir sınırı olmadığını biliyordum. Gözümü korkutan şey de buydu. Babam çok güçlüydü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
love talk
FanfictionBurada bir kucak sana adandı. [omegaverse au!] [texting + düzyazı] düzyazı ağırlıklı