#9'

45.4K 2.9K 3.1K
                                    




+





Üşüyordum.

Keskin soğuk omurgamdan sırtıma doğru kesik kesik karıncalanma hissi ile kendini belli ediyor, parmak uçlarıma kadar buz tutmamı sağlıyordu. Bedenim alev yansa da ellerim soğuktan uyuşmuştu. Başımdaki ağrı arttığında kimsenin duyamayacağını bilsem de acıyla sızlandım.

Başım çatlıyordu. Alnımda soğuk soğuk terler birikiyordu ve gerçekten çok üşüyordum.

Elbette bedenim o gün yağmurun altından neredeyse bir saat boyunca sırılsıklam oluşumun acısını benden çıkarmayı ihmal etmemişti. Hastaneye gitsem de bunun benim için yararı yoktu. Bastırıcılar yüzünden başka ilaçlar kullanmam yasaktı. İçinde hiç bilmediğim ilaçların yazılı olduğu reçeteyi yırtıp atarken ellerim titriyordu. Korkak olmaktan, kendim adına hiçbir iyi şey yapamamaktan, hayatımın başrolü olamamaktan, en çok da bir kahramana ihtiyaç duymaktan nefret ediyordum.

Bu ilaç yasağının nedeni kesinlikle benim zarar görme ihtimalimi azaltmak falan değildi. Yalnızca başka ilaçlar kullanırsam bastırıcılar etkisini kaybedebilirdi. Kimsenin beni düşündüğü yoktu. İçimde ölüp giden ve her saniye zarar gören omega önemli değildi. Önemli olan alfaydı.

Yatağımda biraz daha kıvrılıp dizlerimi karnıma doğru çektim. Küçük bir tırtıl gibi büzüştüm yatağımda, sırtımın arkasına belki ısınırım diye bir yastık yaslamıştım.

Yarım saat önce belki biraz olsun rahatlarım diye banyo etmiştim, bu yüzden odam tıpkı saçlarım gibi kokuyordu. İhtiyacım olan sıcaklığı nerede bulabilirdim hiç bilmiyordum. Isınmak istiyordum. Sadece sıcaklığı diliyordum. Dudaklarım arasından kesik kesik birkaç nefes döküldü. Aralık ağzım yüzünden dişlerimin soğuktan birbirine çarptığını fark edince dudaklarımı birbirine bastırıp, ıslak kirpiklerimi kırpıştırdım.

Fiziksel bir acıdan fazlasıydı.

Omegaların duygusal açıdan tatmin hissedilmeye, ilgi ve şefkate çok daha muhtaç olduğunu duymuştum. Şu an bunu yaşayarak tecrübe ediyordum. Ben böylesine hassas bir omegaya dönüşeceğimi tahmin etmemiştim. Durduğum yerde kollarım sanki birini kucaklamak ister gibi aralanıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamak ve içimdeki bu duygusal boşluğu sesli çığlıklarla bastırmak istiyordum.

Tek başıma yaşıyordum ve odamda yine tek başıma iyileşmeyi bekliyordum.

Sırf evin içinde sanki mümkün olabilirmiş gibi çok fazla yalnız hissetmemek ve kendi soluklarım dışında birkaç ses duyabilmek için açtığım radyodan dökülen eski bir şarkı iki katlı minik evimin içinde yankılanıyordu.

Bastırıcılar yatağımın kenarındaki gri renkli sehpada öylece duruyordu. Belki de onları kullanıp içimdeki bu duygusal boşluğu bastırabilirdim. Birinin ilgisine muhtaç olmak istemiyordum. Bunu zayıflık olarak gördüğümden değildi elbette, yalnızca bana bunu verebilecek kimseye sahip değildim.

Kimse tarafından sevilmiyordum.

Belki de abartıyorum diye düşünsem de abartmıyordum. Gerçekler çok hassas olduğum bir anda yüzüme sertçe çarpıp düştüğüm boşluğun dipsiz bucaksız olmasını sağlıyordu. Güçsüz düşmüş bedenim ve asla iyileşmeyen yaralarım ile yürüyen, nefes alıp veren ama kendi adına kararlar vermeyen bir hayal kırıklığıydım.

Jimin vardı evet ama kendimi ona yük hissediyordum. Kimse bana bakıcılık yapmak zorunda değildi. Bu yüzden okuldayken de onun yanına uğramıyor, arkadaş grubu ile arasına girmiyordum. Arkadaşları iyi insanlardı ama içten içe benimle alay ediyor olduklarını biliyordum. Jimin'e sürekli neden benimle arkadaşlığını sürdürdüğünü üstü kapalı bir şekilde söylüyorlardı. Onlara uyum sağlayamamıştım. Bundan pek de şikayetçi değildim, iletişimi kopuk, zemini kaygan, güven ve huzur vermeyen toksik ilişkilerden uzak durmak en iyisiydi. Üstelik saklamak zorunda olduğum bir sırrım varken kimseye kendimi açamazdım.

love talk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin