•••
Jungkook'un kapısının önündeydim.
İlk defa düşüncesizce davranıyordum. Ben çok düşünürüm. Bu öyle düşünceli davranmak adına olan bir önlem falan değildi. Ben tüm gün bir aptal gibi durur ve düşünürüm. Kafamda dönen milyonlarca düşüncenin olumsuz olması ise benim açımdan çok da şaşırılacak bir şey değildi. Hayatımın bir bataklıktan ibaret olduğunu düşünüyorum. Daha ufacık bir çocukken içinde debelenmem için bırakıldığım bir bataklık. Sürekli olumsuz şeylere denk gelince hep en kötüsü olacak sanıyorum. Mesela bu haftasonu eve döndüğümde babam ortaya çıkan feromonlarımdan bastırıcıları kullanmayı epeydir bıraktığımı anlayacak ve birkaç saniye sonra suratımda müthiş bir yanma hissedecektim.
Bu çok da önemli değildi. Gerçekten değildi. Babam bana ilk kez bakışları veya sözleri dışında elini uzattığında evimizin ortalama bir ailenin evi kadar olan camlarla kaplı müzik odasının kapısının önünde keman değil de piyano çalmak için diretiyordum. Boyum onun karnına denk geliyordu. Keman değil piyano. Suratımda lider alfanın iri parmaklarını hissetmem çok gecikmedi. Gümüş yüzüğü yanağımı kestiğinde hissettiğim sızıyı hâlâ hatırlıyordum.
Bana pek izin verilmedi. Bir sürü ilgi alanı edinmeye çalıştım, küçüklüğümden beri her şeye hevesle yaklaştım, her defasında olmaz dediler. Sorun yapmak istediğim şeyler değildi, bir şeyleri yapmak istememdi. Kendime ait fikirlerim, ilgi alanlarım ve yeteneğim oluşmasın istediler.
Asla istediğim hiçbir şeyi yapmama izin vermediler. Alfa gibi davranmam gerekliymiş. Bu kadar renkli giyinme Taehyung, kullandığın takılar neden bu kadar feminen, neden saçını saçma sapan renklere boyuyorsun, neden olgun davranmıyorsun, neden bu kadar korkaksın, neden konuşmuyorsun, neden konuşuyorsun ve daha onlarcası. Yaptığım her şeyde bir sorun buldular, asıl sorunun kendim olduğunu anladığımda on iki on üç yaşlarındaydım. Problem direkt bendim. Aşağılandıkça içimde bir şeyler eksildi. O evde kafayı yedim. On dokuz oldum ama hâlâ eve dönüş yollarını korkarak yürüyorum. Eve dönmeye korkuyorum.
Kendi evimde fazlalık gibi hissederdim. İnsanın sürekli dönmesi gereken bir yer varmış gibi hissetmesi felaket yalnız hissettiriyordu. Bir yere ait hissedememek ya da evini bulamamak tıpkı toprağını bulamamış bir çiçek gibi hissettiriyordu. Zaten ben çiçek olamazdım. Bataklıkta çiçek falan açmazdı.
Kimse beni fark etmedi, aslına bakılırsa bu bana biraz olsun özgürlük verdi. Okulda adım dışında hakkımda bir şeyler bilen kimse yoktu. Sessiz, onlara göre sığ, mesafeli, kendi hâlinde duygu yoksunu biriydim. Soğuk boş bir duvar misali yanımdan geçip gidiyordu herkes. Taşmayanı boş sanmak. Tam olarak yaptıkları buydu. Ama herkesin geçip gittiği duvarın önünde biri durmuştu. Jungkook vardı. Bir yerlerde bir kırmızı ışık yanmış gibi bende durmuş, bende kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love talk
FanfictionBurada bir kucak sana adandı. [omegaverse au!] [texting + düzyazı] düzyazı ağırlıklı