-İnci-
Ben; Işıl, Güneş ve Hale'ye defterimle ilgili sordukları soruların cevaplarını vermeye çalışırken açık kumral saçları ve mavi gözleri olan uzun boylu bir çocuk bize doğru yaklaştı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan defteri aldı ve birkaç adım gerileyip sayfalarını kurcalamaya başladı!
Kızlarla aynı anda ayağa kalktık. Çok sinirlenmiştim. Başkalarının benim beceriksizliğimle dalga geçmesini istemiyorum. Hey, hadi ama! Daha seneye yeni başlıyoruz, yine mi ilk olay konusu ben olacağım?
"Ne yapıyorsun? Hemen defterimi geri ver!"
"Güzel çizimler, sen mi yapıyorsun?"
"Kiminle konuşuyorum ben? Geri ver onu hemen!"
"Yeteneklisin, kursa mı gittin?"
"Şaka mı bu? Yeter artık, ver şu defteri!"
Durduğum yerden bana geri vermeyeceğini anlamıştım. Defteri almak için öne atıldığımda kollarını yukarı kaldırdı. Çocukta deve boyu var yaa, kolumu ne kadar uzatırsam uzatayım en fazla el bileğine uzanabiliyorum!
"Bana bak ukala çocuk, ver şu defteri yoksa seni o defterin sayfa sayısı kadar parçaya böler, yamyamlara veririm afiyetle yerler seni! Ver şunu yaa!"
"Hmm..."
Bana bir adım daha yaklaştı ve alaycı bir tebessüm takındı.
"Şimdiden beni yemekle ilgili hayallerin bilinçaltında gezinmeye başlamış bakıyorum..."
Nee?! Bu çocuğu yapanlar pazartesi günü kilisede cuma namazı kılmış herhalde. Yoksa bu kadar hatanın tek bedende toplanması biraz zor bence.
"Bak arkadaşım..."
Ben de ona doğru bir adım attım. Artık kolunu indirmişti.
"Eğer birgün öküz eti yemek istersem emin ol ilk durağım olacaksın. Seni mi kıracağım?"
Gevşemiş elinden defteri kolayca aldım ve çantama geri koydum ve kızların yanına geldim. Birlikte tekrar sıralara oturduk. Geri dönüp sırık çocuğa baktığımda yarım ağız sırıtarak bana bakıyordu. Ardından birinin "Deniz!" diye seslenmesi üzerine geri döndü ve sesin geldiği yöne ilerlemeye başladı. Kafamı çevirip kızlara baktığımda hepsinin bana bakıp saçma hareketler yaptığını gördüm.
"Işıl, eğer göz kırpmaya çalışıyorsan sadece bir tanesini açıp kapatman gerekiyor, böyle yapınca yanıp sönen bozuk trafik lambasına benziyorsun. Hale, eğer WhatsApp'taki muzip suratı yapmaya çalışıyorsan sağ dudağının kenarını biraz daha yukarı kıvır ve gözlerini hafif kıs. Güneş, eğer 'pic smile' atmaya çalışıyorsan... Yapma."
Güneş somurturken Işıl ve Hale dediklerimi yapmaya çalışıyordu. Güneş:
"Çocuk yakışıklıydı yalnız..."
"Aynen, ve senden hoşlanmışa benziyor."
Işıl kaşlarını yukarı aşağı oynatmaya çalışıyordu. Ve şaşırmadım ki bunu da yapamadı.
"Işıl, mümkünse sen mimik yapma arkadaşım. Hem ne alakası var? Sadece her sınıfta olan ve insanlarla uğraşmaktan zevk alan, ukala, kendini beğenmiş, ayaklı ego örneği öğrenci tipi."
Hale:
"Emin misin?"
Güneş:
"Sadece bu kadar mı?"
Işıl:
"Kaslar?"
Hale:
"Maviş koca gözler?"
Güneş:
"Kumral çekici saçlar?"
Hadi ama, fazla abartmıyorlar mı? Belki biraz, hatta fazla yakışıklı bir çocuk olabilir, çizimlerimi beğenmiş ve benimle ilgilenmiş olabilir ama...
"Kızlar saçmalamayın. Normal bir çocuk işte. Hem daha tanımıyoruz bile. Ya sigara bağımlısı, uyuşturucu kaçakçısı bir tecavüzcüyse ve beni okul çıkışı tenha bir yere götürüp 36 yerimden bıçakladıktan sonra taş dolu bir torbaya koyup denize atarsa? Ya da daha kötüsü kollarımı ve bacaklarımı bir sandalyeye bağladıktan sonra bileklerimi kesip ölmemi beklemeden beni uçurumdan aşağı atarsa? Hatta belki gözlerimi mideme-"
Işıl'ın ağızıma kapanan eliyle nefes alma ihtiyacım olduğunu hatırladım. Güneş:
"Bence sen fazla film izliyorsun ve o 'Deniz' adlı çocuk..."
Eliyle tırnak işareti yaptı.
"...hala çok taş ve seninle ilgileniyor."
Ben tam cevap vermek üzereyken içeriye 1.70 boylarında, uzun düz siyah saçlı, yeşil gözlü bir bayan girdi. Tüm sınıf dikkatini vererek ayağa kalktı. Tahminimce en fazla 25 yaşlarındaydı.
"Merhaba çocuklar, benim adım Yasemin. Sizin bu seneki Almanca öğretmeniniz olacağım. Oturabilirsiniz."
Çok hoş bir bayandı. Ayrıca güzel giyinmişti. Konuşmasından Alman asıllı olduğu anlaşılıyordu.
"Birbirimizi tanıyarak başlayalım ilk senemizin ilk dersine. Ayağa kalkan arkadaşlar adlarını, geldikleri okulu ve hobilerini söyleyip oturabilirler. Cam kenarından başlayalım."
Ayağa kumral saçlı bir çocuk kalktı.
"Ben Ekin. Bu okula ****** okulundan geliyorum. Müzikle ilgili her şeyi seviyorum."
Ekin yerine oturdu. Yasemin hoca:
"Teşekkürler."
Bu sefer yanında oturan şirin bir kız ayağa kalktı. 1.65 boylarında, kahverengi dalgalı saçları ve koyu renk gözleri olan, güzelden çok tatlı bir kızdı.
"Ben Damla. Bu okula Ekin ile aynı okuldan geliyorum. Hobilerim bale yapmak ve piyano çalmak."
"Teşekkürler."
Arkalarındaki sırada iki tane çocuk vardı. Birinin koyu kahve saçları ve aynı renk gözleri vardı. Açıkçası cidden yakışıklıydı. Diğeri ise daha açık kahve saçlara ve mavi gözlere sahipti. Onun da yakışıklıdan çok tatlı bir tipi vardı. Başta ikisi de kalkmadı. Sonra birbirlerine bakıp aynı anda kalktılar. Sonra yine aynı anda oturdular. Bu sırada sınıftan belli belirsiz birkaç gülme sesi geldi.
En son cam kenarında oturan mavi gözlü çocuk kalktı ve gülümseyerek kendini tanıtmaya başladı.
"Ben Emre. Bu okula **** okulundan geliyorum. Hobilerim gitar çalmak ve basketbol oynamak."
"Teşekkürler."
Ve sonunda yanındaki...
"Demir. Kalanı, Emre'yle aynı."
"Teşekkürler."
Sıra Hale'ye gelmişti.
"Ben Hale. Bu okula ***** okulundan geldim. Resim yapmayı ve keman çalmayı seviyorum."
Ve Güneş...
"Benim adım Güneş. *** okulundan geliyorum. Şarkı söylemek ve voleybol oynamak vazgeçilmezlerim arasında ilk sırada."
Ve gülerek yerine oturdu. Şimdi Işıl konuşacaktı.
"Ben Işıl **** okulundan geliyorum. Hobilerim kitap okumak, müzik dinlemek ve bisiklet sürmek gibi klasik şeyler."
Ve bana gelmişti. Çok mu heyecan yapıyorum?
"Ben..."
Bu sırada kapı çalındı ve içeri... Ahh! Şaka yapıyor olmalısınız, annem?
"Dersinizi böldüğüm için özür dilerim. İnci'ye bunu vermeye gelmiştim."
Bir elinde tuttuğu anahtara bir de yüzüne bakıyordum ve bunun bir rüya olması için aklıma gelen bütün duaları sıralıyordum ki sınıftan bir alkış ve "İşte örnek bir anne ve kızı..." "Bravo!" gibi sesler ve ıslıklar duyulmaya başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Benim Kardeşim
ChickLitHala hiçbir şey anlamamış bir şekilde yüzüne bakıyordum. Kafam çok karışmıştı. Anlattıklarını kafamda toparladığım zaman karşıma çıkan tablo neredeyse imkansızdı benim için. Eğer durum böyleyse kaldırabilir miydim bilmiyordum. Bu yüzden kabullenmek...