-5-

49 8 0
                                    

-İnci-

Hala bunun bir rüya olmasını ve birazdan uyanmayı diliyordum. Zaten ne zaman işler yolunda gitmişti ki benim için... Ama ilk günden olması da biraz fazla değil miydi?

Sınıftaki gürültü yavaş yavaş kesilmeye başlayınca yerimden kalktım ve kimseyle göz teması kurmamaya çalışarak dışarı çıktım ve arkamdan kapıyı kapattım.

"Anne sen ciddi misin? Bir anahtar vermek için okula kadar geldiğin yetmedi, bir de dersin ortasına girip beni rezil etmek zorunda mısın? En azından tenefüsü bekleyebilirdin, zamanın yoksa nöbetçiye verebilirdin, onu bulamadıysan danışmaya bırakabilirdin. Ya da en iyisi, hiç gelmeyebilirdin!"

"Kızım ne yapayım? Sen çıktıktan sonra ben de dayının yanına hastaneye gidiyordum ki telefon geldi. Yarınki çok önemli toplantının dosyalarını hazırlayacak olan arkadaşımın babası vefat etmiş. Dolayısıyla dosyayı başka birisinin hazırlaması gerekiyormuş. Şirketin en yetkilisi olarak bu iş de bana kalmış. Tam çıkıyordum ve sana mesaj bırakacaktım ki bir baktım anahtarlarını unutmuşsun. Dediklerini yapmak aklıma gelmedi işte. Kapıda kalmanı istemediğim için buraya kadar geldim. Bir dahaki sefere gelmem ben de buralara kadar, eve gelip beni bulamayınca arar beni öyle öğrenirsin o zaman."

Anahtarı elime tutuşturup merdivenlere yöneldi. Hadi ama! Beni rezil eden o değil mi? Şimdi bir de bana küsüyor.

Şuan peşinden gidemeyeceğim için ben de oflayarak sınıf kapısını çaldım ve içeri girdim. Girer girmez tüm gözler bana döndü. "Özür dilerim hocam." dedim ve yerime doğru yürümeye başladım. Arkamdaki fısıldaşmaları duyabiliyordum. Sanırım benimle ilgiliydi. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Yerime geçtim ve mümkün olduğunca Yasemin hocadan başkasına bakmamaya çalıştım. Sonunda hoca sınıfı susturdu ve bana döndü.

"Evet hayatım, seni dinliyoruz."

İstemeyerek de olsa ayağa kalktım ve konuşmaya başladım.

"Adım İnci. Bu okula **** okulundan geliyorum. Hobilerim-"

Derken orta sıranın en arkasından bir ses lafımı kesti.

"Anahtarlarımı unutmak..."

Sınıftan bir gülme sesi yükseldi. Sesin geldiği kişiye baktığımda bunun Cansu olduğunu anladım. Neden şaşırmadım acaba? Ama bir dakika, onun yanındaki Deniz miydi? Ve sınıfın aksine o gülmüyordu. Gayet ciddi bir şekilde yüzüme bakıyordu. Bu hali biraz içimi ürpertti ve gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım.

Öğretmen sınıfı susturdu ve bana 'devam et' anlamında bir işaret verdi.

"...resim yapmak, voleybol oynamak, şarkı söylemek, kitap okumak, gitar çalmak, paten kaymak, dans etmek-"

"Bildiği bütün aktiviteleri saydı."

Ve yine Cansu, ve yine gülme sesleri, ve yine tüm ciddiyetiyle bana bakan bir Deniz... Ama bu sefer ona aldanmadan sözlerimi bitirdim.

"...ve futbol oynamak."

Yerime oturduğumda sınıfın gürültüsü kesilmişti. Sadece bazı fısıldamalar vardı.

Benden sonra birkaç kişi daha kendini tanıttı ve tenefüs zili duyuldu. "Sonunda..." dedim sessizce. Ayağa kalktım ve sınıfın kapısına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan Işıl, Güneş ve Hale de geliyordu. Birlikte sınıftan çıktık. Okulu daha tam olarak bilmediğim için kalbimin sesini dinledim ve sola döndüm. Gerçekten okul çok büyüktü. 3 katlı olmasının dışında zeminin altında da 2 kat vardı. Annemle broşürünü incelerken görmüştük. Zehra hocanın her katta bir tuvalet olduğunu söylediğini hatırladım ve çok dolanmamız gerekmeden tuvaleti bulabileceğimizi 'düşündüm'. Evet, sadece 'düşündüm'.

Tenefüsün kaç dakika olduğunu bilmiyordum ama kızlarla 10 dakika kadar hiç konuşmadan yürüdük. Sonra Güneş artık sıkıldığını belli edercesine ofladı ve bana "Nereye gitmeye çalışıyoruz?" diye sordu. Aslında zaten tuvalete gitmeye ihtiyacım yoktu. Sadece sınıfta kalmak istememiştim. Bu yüzden aklıma, gidilebilecek en iyi yer olan, kızların kutsal mekanı 'tuvalet' gelmişti.

"Aslında başta tuvaleti arıyordum, ama şuan vazgeçmiş durumdayım. İstediğiniz yere gidebiliriz."

"O zaman sınıfa geri dönelim, çünkü yanlış hatırlamıyorsam kısa tenefüsler 15 dakikaydı." dedi Hale. Ve geldiğimiz yoldan geri döndük. Ama hala sınıfımızı bulamamıştık. Biz tek katta daha sınıfımızı bulamıyorsak okulda kaybolurduk bence.

Yavaş yavaş koridordaki insanlar da azalmaya başlamıştı. Biraz daha ilerledikten sonra bizim sınıfta olduğunu hatırladığım Damla adlı kızı bir sınıfa girerken gördüm. Ve arkasından da Zehra hoca giriyordu. Kızlara da gösterdim ve hızlıca hocaya yetişip sınıfa onunla beraber girdik. Bize sadece gülmekle yetindi. Herkes ayağa kalkmıştı. Selamlaşmadan sonra herkes yerine oturdu ve Zehra hoca konuşmaya başladı.

"Merhaba çocuklar. Benim adım Zehra. Sizin bu yılki edebiyat öğretmeniniz olacağım. Bu dersin benim sizinle ilk dersim olduğunu biliyorum, ve genelde ilk dersin tanışma dersi olduğunu da biliyorum. Ama bu ders daha farklı bir şey yapacağız..."

Bütün sınıf pür diikat Zehra hocanın ağazından çıkanları dinliyordu.

"Hepinize birer çizgili kağıt ve tükenmez kalem dağıtacağım. Siz geçen dersten birbirinizi tanımış olmalısınız. Henüz aklınızda net bir fikir oluşmamış olabilir. Ama sizden, şu kısa süre zarfındaki gözlemlerinize dayanarak arkadaşlarınızdan birini tanıtmanızı isteyeceğim."

Sınıftan fısıldaşmalar duyulmaya başladı. Birkaç kez kendi adımı duydum ama çok umursamadım.

"Tamam çocuklar, sessiz olun. Bunu yıl sonu da tekrarlayacağız. Bu kağıdı saklayın ve yanınızda taşıyın. En son iki kağıdı da açıp okuyacaksınız. Bakalım fikirlerinizde ne gibi değişiklikler olacak. Hadi iki gönüllü arkadaşınız bunları dağıtsın ve yazmaya başlayın. Ders sonuna kadar süreniz var." dedi Zehra hoca ve masasına koyduğu kırtasiye poşetinin içinden bir paket açık sarı, çizgili A4 kağıtları ve büyük bir kutu lacivert tükenmez kalemler çıkardı.

Işıl'a "Hadi." der gibi bir bakış attım ve beraber Zehra hocanın yanına doğru yürümeye başladık. Zehra hoca, yanına doğru geldiğimizi görünce gülümsedi ve kağıtları bana, kalemleri Işıl'a verdi ve dağıtmaya başladık.

Deniz ve Cansu'nun oturduğu sıraya geldiğimde nedenini bilmediğim bir şekilde midem bulanmaya başladı. İkisine de kağıdını verdim ve ön sıraya vermek için ilerle-

Bir anda kendimi yerde ve kağıtları da dağılmış buldum. Ne olmuştu böyle? Cansu... gülüyordu! İnanmıyorum, bana çelme mi takmıştı? Bu kadar abartmasına gerek var mıydı? Ne kadar saçmaydı. Benden öcünü bu şekilde mi alacaktı? Rezil ederek...

Kağıtları toplamaya başladım sınıfın gülüşmeleri arasında. Hale, Güneş ve yüzüne bakmadığım birisi bana yardıma gelmişti. Bir erkek sesinin Hale ve Güneş'e "Siz yerinize dönün, ben yardım ederim." demesiyle yardıma gelen kişinin Deniz olduğunu anladım.

Hale ve Güneş bana imalı imalı bakarak yerlerine oturdular. Deniz de kağıtları toplayıp Işıl'a verdi ve "Bunları da sen dağıtabilir misin?" dedi. Işıl kafasını sallayıp kağıtları elinden alınca beni kaldırmak için yanıma geldi. Dizimde bir acı hissettiğimde biraz pislenip kızarmış olduğunu gördüm ve yıkamam gerektiğini düşündüm. Deniz de aynı fikirde olmalı ki "Gel seni bir lavaboya götürelim." dedi ve kolumdan tutarak beni kaldırdı. Dizim göründüğünden çok daha fazla ağrıyordu. Ağızımdan minik bir "Ahh..." sesi çıkınca Deniz yavaşladı ve daha çok destek oldu. Zehra hocadan izin aldık ve sınıftan çıktık.

Yürürken bana "Revire bir uğrayalım da sargı sarsınlar, böyle sekerek yürürken çok komik görünüyorsun." dedi. Yüzüne boş boş baktığımı fark etmesi bir kaç saniyesini aldı. "Ne?" "Neden bana yardım ediyorsun?" dediğimde bir süre düşündü. "Arkadaş olmak istiyor olamaz mıyım?" dediğinde bu sefer ben biraz düşündüm. "Arkadaşlarını sinir etmekten zevk mi alırsın?" dedim. Güldü ve "Evet." dedi. Revir yazan kapıya varmıştık.

O Benim KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin